Yukarı Çık




29   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   31 


           
Merlin ne kadar perişan bir halde olursa olsun, etrafında güzel kadınların eksik olmadığı bir gerçekti. Kadınlar ona adeta yapışıyor, o ise çiçeklerin arasından süzülen bir kelebek gibi zahmetsizce bu ilgiyi karşılıyordu.


Bu yüzden Merlin bazen çok dertliydi. Çünkü onun patronlarının eşleri, gecenin bir yarısı ince iç çamaşırlarıyla çıkıp yanına geliyor, içli içli evliliklerinin mutsuzluklarından bahsediyorlardı.


Merlin, bir Incubus (şehvet iblisi) olarak doğduğundan, bu kadınların dertlerini paylaşarak onları teselli etmek istemesi doğaldı.


Yemin ederim ki, tek yaptığı şey konuşmaktı! Hiçbir uygunsuzluk yoktu! Ama dedikodular, yalan haberler peşini bırakmıyordu.


Onun bu “kadınlara dokunmadan kaçma” ustalığını kazanmasının tek sebebi, hayatı boyunca çok fazla kadın görmüş olmasıydı.


Ayrıca insan yaşıyla 200 yaşına ulaşmış bir varlık olarak, harem kurma çılgınlığını çoktan geride bırakmıştı.


Merlin için kadınlar narin varlıklardı ve nazik bir şekilde ilgilenilmeyi hak ediyorlardı. O, her zaman şu ilkeye inanıyordu:


“Asla bir kadını zorlamam. Zorbalık en aşağılık yöntemdir.”


Ancak bu tutumu yüzünden hayatta hiçbir şey başaramamış, dağ gibi borç biriktirmiş, her gün tembel tembel gezmiş, farklı kadınlarla flört ederek hayatını geçirmişti.


Merlin, kız kardeşi Lilith’e hiç mektup yazmamıştı. Çünkü şu anki sefalet içinde debelenen hâlini onun görmesini istemiyordu.


Böyle bir rezilliğe tanık olursa, kendisinin "tam bir işe yaramaz" olduğunu söylemesi kaçınılmazdı.


Üstelik Lilith tam bir manyaktı. Bunu öğrenirse, hiç düşünmeden o patron eşlerini teker teker katledebilirdi. Bu yüzden iletişimi tamamen kesmek en iyisiydi…


Merlin, İblis Kral olarak hayatının her köşesinde engellerle karşılaşıyordu ve bu gerçekten sinir bozucuydu.


Lilith’in ona "Sen tam bir işe yaramazsın!" demesi tam anlamıyla doğru çıkmıştı.


Dış dünyada "ahlaksız adam" olarak damgalanıyordu.


İç dünyada ise işten kovulup duruyordu.


Bu evrenin kuralları, eski dünyasına o kadar çok benziyordu ki…


Örneğin, geçen ay bir barda otururken, bir grup yaşlı paralı askerin Rusya’nın devasa süper askerler yetiştirdiğini iddia ettiğini duymuştu.


Ancak bir başkası hemen itiraz edip, “Büyük Britanya’nın ise devasa bir okyanus filosu var!” diye karşılık vermişti.


Merlin içinden, "Bu bildiğin uluslararası güç gösterisi, tıpkı eski dünyamdaki gibi…" diye geçirmişti.


Açıkçası, eğer onur ve kibri olmasaydı, çoktan Britanya Kraliçesi’ni tahtından indirip ülkenin yeni kralı olmuştu!


Ancak Merlin ahlaki değerlerine sadık kalmış, yeni dünyadaki kurallara uyum sağlamıştı.


Buna rağmen bir avuç paragöz restoran sahibi tarafından aranıyordu!


Her gün, birtakım çaylak maceracılar sırf ödül parası için peşine düşüyordu.


Ama sonuç? Merlin hepsini tek yumrukta pataklıyor, ağlaya ağlaya annelerinin yanına dönmelerine sebep oluyordu.


Merlin’in basit maceracıları katletmeye niyeti yoktu. Çünkü “Eğer kutsal seviyeye ulaşmamışlarsa vakit kaybıdır” düşüncesindeydi.


Peki neden restoran sahiplerini öldürüp bu dertten kurtulmuyordu?


Çünkü o bir "Gururlu Hükümdardı!"


Sırf bedava yemek yemek uğruna kılıcını çekmek, bir Şeytan Lordu’na yakışmazdı.


Bunu yapsaydı, adı "Şeytan Irkının En Büyük Utancı" olarak utanç sütunlarına kazınırdı!


Şimdilik, kalbindeki lanet sorunsuz görünüyordu.


Son bir yılda dört ya da beş kutsal seviye savaşçıyı kesip, onların hayat gücüyle kendini yenilemişti.


Yani henüz ölecek değildi.


Şimdi Galler’e varmıştı.


Ne için mi?


Tabii ki… Galler’deki tüm kadın patronlarla birlikte olmak için!


Ah, hayır hayır! Yanlış söyledim!


Burada bir süre dinlenip iş bulmak ve günü kurtarmak için.


Fakat şu an beş gündür açtı. Üzerinde tek bir kuruşu bile yoktu.


Son yediği yemek bile çaldığı bir kuzu olmuştu. O kuzuyu yerde pişirirken yakalanmış, öfkeli çoban tarafından iki kilometre boyunca kırbaçlanarak kovalanmıştı.


Merlin kapitalizme, toplumun adaletsizliğine ve işsiz kalmanın zorluklarına lanetler yağdırırken, bir anda iki silahlı haydut yolun kenarından fırladı.


Ellerindeki hançerleri ustaca çevirerek tam karşısında durdular.


Siyah giyen haydut ve gri giyen haydut, uzun süredir pusu kurdukları ilk avlarına şeytani kahkahalar atarak bakıyorlardı.


Nihayet, yolun ortasında saf bir ahmak bulmuşlardı!


Tamamen yolunu keserek karşısına dikildiler.


Merlin duraksadı.


Gözleri açlıktan bulanmıştı.


Kaşlarını kaldırarak şaşkın bir ifadeyle sordu:


“Siz ne yapıyorsunuz?”


Siyah giyen haydut sinsi bir gülümsemeyle:


“Hah! İşte test zamanı! Söyle bakalım, ‘Kaplan krallığa hükmeder!’”


Merlin duraksadı.


"Bu da neyin nesi şimdi?" diye içinden düşündü.


Tereddütle bir tahminde bulundu:


“Taneler çok zor yetişir…?”

(〟-・)ン?_

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


29   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   31