Klein etrafı biraz daha dolaşıp başka bir şey bulamadıktan sonra bronz masanın yanına geri dönüp koltuğuna oturdu. Bir süre, çekebileceği üye sayısı ile maneviyatının gelişimini inceledi. Hala dört yeni üyeye yer var. Ancak şu anda hiç uygun hedef yok... Böylece Klein kendisini maneviyatıyla sarıp güzel bir akşam yemeği hazırlamak üzere gerçek dünyaya döndü. Patatesleri dilimledikten, sığır etini kaynattıktan, soğanları ekledikten ve yemeği bir süre karıştırıp baharatları da koyduktan sonra hazırladığı sıcak suyu da ekleyip tencerenin kapağını kapattı. Sihirbaz’ın Alev Kontrol yeteneğinin mutfakta oldukça işe yaradığını söylemeliyim... Bu yeteneği kazandığımdan beri mutfak becerilerim oldukça gelişti... Kontrol kaybı, canavarlar, aramalar ve şeytani tanrılar falan olmasa, ayrıca herkes yeteneklerini kamuya zarar vermeden kullanmaya karar verse dünya çok huzurlu ve harika olurdu... Klein bu düşünceler eşliğinde, iç çekerek oturma odasına yöneldi. Burada dergileri karıştırıp yemeğin pişmesini bekleyecekti, ancak bir yandan da nasıl Meçhul rolü yapacağını düşünmeden edemiyordu. Bu sabah uyandığımda maneviyatım tamamen dengelenmişti. Meçhul iksirini sindirmeye dair herhangi bir belirti olmasa da, belirli bir uyum seviyesini yakaladığımı söyleyebilirim. Bu, Kahin, Palyaço ya da Sihirbaz iksirlerini tamamladığımda olmamıştı... O sırada Klein başını cumbalı pencereye doğru çevirdi. Hava çoktan kararmış, pencere bir ayna gibi siyah saçlı, kahverengi gözlü, sakallı ve altın çerçeveli gözlüklü Sherlock Moriarty’i yansıtmaya başlamıştı. Klein bu görüntüye bakarken düşünceli bir şekilde başını salladı. Belki de bunun sebebi hep Klein Moretti gibi davranmış olmamdır. Evet... Bir anlamda, Sherlock Moriarty yalnızca Klein’ın kılık değiştirmiş hali... Artık pek çok anı parçacığı edinmiş ve gerçek Klein’ın duygularını almış olsam da, bir anlamda ben hala alternatif bir dünyadan gelmiş bir konuğum. Dünya’nın klavye savaşçısı Zhou Mingrui’yim hala. Son beş ayda başımdan o kadar çok şey geçti ki bazen ben bile Klein Moretti olduğumu sanıyorum. Ancak hala Klein Moretti bedeninde sıkışmış olan Zhou Mingui’yim... Geri dönme fikrinden hiçbir zaman vazgeçmedim... Klein yavaşça gözlerini kapattı. Birkaç saniye sonra yeniden açtığında, cumbalı penceredeki yansıması da değişmişti. Şu anda camda kahverengi gözlü, kısa siyah saçları olan genç bir adam vardı. Yüz hatları sıradandı, oldukça kibar görünüyordu, ancak belirgin göz altı torbaları ve dolgun bir gıdısı vardı. Bu, Dünya’dan gelen Zhou Mingrui idi. Uzun zaman oldu... Klein kederle iç çekerek elini kaldırıp yüzünü ovuşturdu. Elini indirdiğinde yeniden Sherlock Moriarty’e dönüşmüştü. O sırada, maneviyatı ile iksir arasındaki boşluğun açıklanamaz bir şekilde, önemli ölçüde kapandığını ve bunların yavaş yavaş birbirine karıştığını hissetti. Çevikyazı Ustası Rosago’nun öğretmeninin sözlerini şimdi daha iyi anlıyorum; herhangi birinin kılığına girebilirsin, ancak nihayetinde hala sen sensin... Bu, Meçhul’ün rol yapma yönteminin ana kuralı olabilir. Kişi bu önemli noktayı unutursa, sürekli değişimin arasında sonunda kendini de unutup bir canavara dönüşebilir. Klein hafifçe başını sallayıp bacak bacak üstüne atarak arkasına yaslandı, bu sırada gelecek planlarını değerlendiriyordu. Meçhul’ün gerçek rol yapma ilkelerini öğren... Denizdeki ritüele hazırlıklı olmak için Backlund Beyonder çevrelerinde ve Tarot Kulübü aracılığıyla deniz kızları hakkında bilgi topla... Güneş’in Dizi 7’ye geçmesine yardımcı olmak için Yüksek Solar Rahibi’nin iksir formülünü bulmaya çalış, böylece küçük Güneş bir Beyonder özelliği üzerindeki Saldırgan’ın zihinsel yozlaşmasının nasıl kaldırılacağıyla ilgili yöntemleri öğrenecek seviyeye gelebilir. Ancak tüm umudumu Güneş’e bağlayamam. Kendim de bir şeyler yapmalıyım. Yavaş yavaş durgun bir ruh haline giren Klein parmaklarını şıklatıp mutfaktaki ocağı kıstı, sığır etinin kokusu çoktan salonu doldurmuştu. O sırada, aniden kapı sesi duyuldu. Gelen Avukat Jurgen’di. Yağmur çiselese ve zemin ıslak olsa da Jurgen iki dirhem bir çekirdek görünüyordu. Hatta dik yakalı bir gömlek bile giymişti. "Ne oldu?" Jurgen’in mizacına aşina olan Klein doğrudan konuya girdi. Jurgen şemsiyesini kapatıp omuzundaki birkaç yağmur damlasını silkeledikten sonra başını kaldırıp ciddi bir ifadeyle Klein’a baktı, "Sherlock, önümüzdeki hafta Pazartesi büyükannemle güneye tatile gideceğiz. Oranın sıcak ortamı ve temiz havası ona çok iyi gelecek." "Bu harika bir haber." Klein bir an duraklayıp gülümseyerek devam etti, "Geçici olarak Brody’i evlat edinmemi istiyorsun, değil mi?" Jurgen ağır ağır başını iki yana salladı. "Büyükannem Brody’den ayrılmak istemiyor, onun da gelmesi konusunda ısrar etti. Soruşturdum; bir kafese koyup onun için de bilet alırsak buharlı lokomotife binebiliyormuş, ancak kafesi daima temiz tutmamız ve trenin havasını bozmamamız gerekiyor." Dürüst olmak gerekirse, üçüncü sınıf vagonların kokusu kedi kakasının kokusunu bastırmaya yeter... Klein ölçülü bir kahkaha attı. "Brody yolculuğa çıkacağı için pek mutlu değildir sanırım?" "Doğru, ancak büyükannemden ayrılma konusunda daha da isteksiz," dedi Jurgen şapkasını başına bastırırken. "Ben sana haber vermek için geldim, eğer bu süreçte yasal bir anlaşmazlığı çözmen falan gerekirse iş arkadaşıma gidebilirsin. İş kartı bu; kendisine zaten haber verdim, bu yıl hep Backlund’da olacak." Ne kadar da profesyonel, bu sorunu hesaba katmış olması bile... Ancak şimdilik böyle bir şeye ihtiyacım yok. Artık Makinecilik Kolektif Zihni’nin muhbiri olduğum için normal şartlar altında karakola gönderilmem pek olası değil... Klein gülümseyerek Jurgen’e teşekkür ettikten sonra iş arkadaşının kartını alıp cebine attı. Jurgen’in içeri girmek ya da sohbete devam etmek gibi bir niyeti olmadığı belli oluyordu. Hemen elini kaldırıp devam etti, "Diğer müşterilerimi de ziyaret etmem gerekiyor. Yarın görüşürüz Sherlock. Hayır, önümüzdeki yıl görüşürüz." "O halde şimdiden mutlu yıllar dilerim." Klein gülümseyerek avukata el salladı. Jurgen’in şemsiyesini açıp sokağın sonuna yöneldiğini gördükten sonra da kapıyı kapatıp yeniden oturma odasına döndü. Şu anda, ocakta kaynayan tencereden gelen fısıltı dışında ev tamamen sessizdi. Hatta o kadar sessizdi ki Klein dışarıda, uzaklardaki arabaların seslerini bile duyabiliyordu. Başını kaldırıp kahve sehpasına, kontratlara, dolaplara, kalemlere, porselen bardaklara, yemek masasına ve sandalyelere baktı. Sonra da kederli bir şekilde arkasına yaslanıp başını cumbalı pencerenin dışındaki karanlık ve puslu manzaraya çevirdi. "Yeni yıl..." … Yıldırımlar yavaş yavaş dinerken karanlık giderek yükseliyordu. Gümüş Şehir’in keşif ekibi, kısa ancak çok da kısa olmayan bir yürüyüşün ve pek çok mücadelenin ardından hedefine nihayet ulaşmıştı. Sokağın iki tarafındaki evlerin çoğu çökmüş haldeydi. Yalnızca birkaç tanesi ayakta kalabilmişti ve bunlar da zamanla aşınıp toz toprakla kaplanmıştı. Derrick Berg, ışığı çok da uzağa ulaşmayan hayvan postundan yapılmış bir fenerin yardımıyla, yabani otların bile yetişmediği, harabe halindeki duvarları ve sokakları görebiliyordu. Kaplamaların temelini oluşturan beyaz-mavi renkler ve Gümüş Şehir’inkilerden farklı olan sivri yapılar çoktan griye dönmüştü, orijinalinde nasıl göründüklerini hayal etmek bile imkansız gibiydi. Ancak Derrick, gözlemleriyle şehrin geçmiş halini zihninde aşağı yukarı canlandırabiliyordu. Bu şehir kesinlikle uzun bir tariha sahipti ve zamanında pek çok kişiye ev sahipliği yapmış, karanlık çağlarda kendini geliştirmişti. Buradaki insanlar iksirler almış, binaları inşa edip onarmış ve şehir duvarını savunmuştu. Yaklaşık altı kadar ekip dışarıyı keşfe çıkmış ve hayatta kalmak için kaynak ararken canavarları avlamıştı. Kısa sakinlik süreçlerini kutlamış, tanrılara kurbanlar sunmuş, daima onlardan cevap almayı beklemişlerdi. Ancak sonunda karanlığın içinde kaybolmuş, tüm seslerini kaybetmişlerdi ve onlardan geriye yalnızca bu kalıntılar kalmıştı. Kalıntılar dev bir mezar gibiydi, hayatta kalmak için mücadele etmiş ancak sonunda kasvetli bir şekilde yok olmuş bir uygarlık burada gömülüydü. İblis Avcısı Colin etrafına dikkatle baktı, yüzünde ciddi bir ifade vardı, Gümüş Şehir’in geleceğini görüyor gibiydi. Birkaç saniye sonra elini kaldırıp ileride bir noktayı işaret etti, "Diğer yerler çoktan temizlendi. Tapınak şehir merkezinde." Keşif ekibi biraz dağılmıştı, ancak hala yeterince düzenlilerdi ve gardlarını indirmemişlerdi. Uzun süre önce talan edilmiş kalıntıların arasından, insanları deliliğe sürükleyebilecek kadar sessiz sokaklardan geçtikten sonra, Derrick sonunda yüksek, geniş bir platform gördü. Yüksek platformun üzerinde yarısı çökmüş bir bina vardı. Gümüş Şehir’in tapınaklarına çok benziyordu. Kubbesi sütunlarla desteklenmiş, girişi kemerlendirilmişti. Buradaki binaların tarzı diğerlerinden tamamen farklıydı. Sonradan Düşmüş Yaratıcı’ya döndükleri doğruymuş... Derrick düşünceli bir şekilde başını salladı, ancak tam o anda, ekibin dört feneri de aynı anda söndü! Keşif ekibi bir anda karanlığın ortasında kalmıştı. Gökyüzünde hiç yıldırım yoktu ve zemindeki mumlar da sönmüştü. Derrick’in vücudu anında gerildi, bir canavar karanlıktan onlara dil uzatmış, her an saldırabilecekmiş gibi hissediyordu, ancak yine de içgüdüleri ona hiçbir şey olmadığını söylüyordu. O anda kulağında, çocuksu, çaresiz, dehşet içinde ve kuru bir ses yankılandı. Bir çocuk fısıldıyordu, "Kurtar beni... Kurtar beni..." Derrick bir anlığına donup kaldı, ne tepki vereceğini bilemiyordu, ancak çok geçmeden önünde bir toz parıltısı gördü. Toz parçacıkları ardı ardına patlamaya, etrafı gümüşi bir ışıkla aydınlatmaya başlamıştı. Colin başını çevirip Derrick’e baktı, "Aklın nerede?" Bu sözlerle aniden kendine gelen Derrick utançla ellerini birleştirip çenesinin altına dayayarak dua ediyormuş gibi durdu. Böylece bedeninden temiz, saf ışınlar yayılmaya başlamış, ortamın karanlığı hızla dağılmıştı. Diğer ekip üyeleri de bu fırsattan faydalanarak hemen mumlarını yakmışlardı. İblis Avcısı vaktinde tepki verdiğinden bu kez ekip üyelerine hiçbir şey olmamıştı. Bu sırada Colin başını yüksek platformun üstündeki yarısı çökmüş tapınağa çevirdi. "Şu dakikadan itibaren, en ufak bir dikkatsizliği göze alamayız. Daima tetikte olmalıyız."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.