Yukarı Çık




457   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   459 


           
Gri sisin üstündeki antik, tapınak benzeri bina hala her zamanki kadar sessizdi.
Tesadüfler dizisindeki anormallikleri fark eden Klein, öğle yemeğinden sonra tahmini doğrulamak için buraya gelmişti.
Vakit kaybetmeden masanın başına geçip kalemi eline aldı, "Mühürlü Eser 0-08 tarafından yaratılan bir dizi tesadüfün ortasındayım."
Hemen sonra gümüş bilekliğini çıkarıp gözlerini kapattı.
Sonunda gözlerini açtığında sarkacın hiç kıpırdamadığını, hareketsiz bir şekilde durduğunu fark etti.
Yani kehanet başarısız olmuştu!
Muhtemelen gerekli koşullar sağlanamadığından kehanet tamamlanamıyor, ya da belki de 0-08 direniyordur... İki durumda da benzer bir sonuç ortaya çıkardı zaten... Bu nedenle Klein kehanet ifadesini değiştirip birkaç farklı kehanet daha gerçekleştirdi, ancak ne yazık ki hepsinde başarısız oldu.
Parmaklarını uzun masanın kenarına hafifçe vurarak düşünmeye başladı, yarın malikaneye gidip gitmeme konusunda tereddütleri vardı.
    0-08 ya da bu meseleleri ayarlayacak benzeri bir güç yoksa, aniden ortadan yok oluşum kesinlikle Prens Edessak’ın şüphesini çekecektir. Hayır, kaçışım başarılı olmayabilir. Prens Edessak yan daireye bir adamını yerleştirmişti... Tabii artık Meçhul oldum, kaçmak için illaki fırsat bulabilirim, ama bu kadar ileri gitmeye gerek var mı bilmiyorum.
Yarın öğleden sonra, Prens Edessak’la görüşüp görevi devrederek çok dikkat çekmeden Backlund’dan ’ayrılabilirim’. Ekselansları muhtemelen beni, bağımsız bir Beyonder’ı zor bir görevi yerine getirmeye zorlamayacaktır...
Gerçekten de son olaylara bir Mühürlü Eser ya da 0-08 gücünde bir yarı tanrı sebep oluyorsa, geçmiş deneyimlerim ışığında, yalnızca kazara sahneye girmiş bir yan karakter olduğum ve pek de dikkat çekmediğim söylenebilir. Bu durumda, kaçarsam karşı taraf onların varlığını tespit ettiğimi anlamış olacak! Çok sorunluyum!
Bu durumda Meçhul güçlerimi kullansam bile onlardan kaçamayabilirim...
En iyi yöntem sakince Kırmızı Gül Malikanesi’ne gidip normal prosedürü yerine getirerek sahneden ayrılmak olacak. Nezaketle seyircilerimi selamladıktan sonra yavaş yavaş gözden çekileceğim...
Klein etraflıca düşünüp taşındıktan sonra sonunda hiçbir şey olmamış gibi yapmaya karar verdi.

Kamp ateşi harlı bir şekilde yanıyor, kamp çevrelerinde nöbetler devam ediyordu.
Derrick Berg, gücünü biraz toparlamak için taş sütunlardan birine yaslanıp uyumaya başladı.
Çok geçmeden rüyasında sonsuz gri sisi, merkezde, yüksekte duran antika sandalyeyi ve her şeye tepeden bakan o figürü gördü.
Bay Aptal...
Tam o sırada Aptal’ın sesi duyuldu: "Toplantıya hazırlan."
Tabii, Bay Aptal. Derrick sessizce cevap verdikten sonra kalp atışlarını saymaya başladı.
Gözlerini hiç açmıyor, hala uyuyormuş gibi yapmaya devam ediyordu.
Yola çıkmamıza hala vakit var. Tarot toplantısına katılabilirim...
Aslında keşif ekibine katıldığından bu haftanın toplantısını kaçıracağını sanmış, ancak toplantıya katılacak yeterli boşluğu olduğunu fark edince rahatlamıştı.
 Derrick bin kalp atışı sayıp gözlerini yeniden açtığında, önünde ardı ardına sahneler canlanmaya başladı. Sanki dış bir güç aniden unuttuğu tüm anılarını yeniden zihnine zerk etmişti.
Parçalanmış şehir duvarları; mavi-beyaz binalar; Düşmüş Yaratıcı’nın tapınağı; kıyameti ve Düşmüş Yaratıcı’nın kalan insanları koruduğunu tasvir eden duvar resimleri; güzel ve tehlikeli ’mantarlar’ ve nereden geldiği bilinmeyen, sarışın Jack...
Bu sahneler tekrar tekrar oynuyor, ancak her seferinde detaylar değişiyordu.
İlk seferde, Düşmüş Yaratıcı’nın tapınağının dışında tüm fenerler sönüyor, neredeyse bir trajedi yaşanıyordu. İkinci seferde, biri kontrolünü kaybetmiş ve neredeyse ’mantarı’ yiyecekken Şef Colin ona engel oluyordu. Üçüncü seferde Jack, babası ile birlikte, sonsuz okyanusun içinde Yaratıcı’nın mezarını aradıklarına ancak sonunda korkunç bir fırtınayla karşılaştıklarına dair bir hikaye anlatıyordu. Dördüncü seferde, aniden mutasyon geçiren Jack, Joshua’yı ağır bir şekilde yaralıyordu. Beşinci seferde ise tapınak tamamen çökmüştü, yeraltı alanının çıkışı da böylelikle kapanmıştı.
Tüm bu olaylar, İblis Avcısı Colin’in küçük Jack’i öldürmesiyle bitiyor ve ekibin kampta dinlendiği, kalıntı şehre girmek için hazırlık yaptığı zamanda başlıyordu. Bu başlangıç ve son bir döngü halinde tekrarlanıyordu.
Tapınağı beş kez keşfettik... Sürekli olarak aynı şeyi yaşıyoruz ve bunu bitirmenin bir yolu yok! Derrick, aniden zihnine zerk edilen bu anıları anladıkça daha da dehşete kapılıyordu.
Bu sırada, bronz masanın karşı tarafında oturan Audrey aslında neşeli bir tonda herkesi selamlamak üzereydi, ancak Güneş’in durumunda bir tuhaflık olduğunu fark ettiğinden bundan vazgeçti. "Bay Güneş, bir şey mi oldu? Gerçek, ah, Düşmüş Yaratıcı’nın tapınağına yapılan keşifte sorun mu çıktı?"
Bu sözler Derrick’e umut olmuş gibiydi, hemen durumu kabaca aktardı. Her şeyi anlattıktan sonra da endişeli bir tonda ekledi, "O küçük çocuk öldürüldükten sonra hepimiz gözlerimizi kapattık ve şehrin dışındaki kampta uyandık. Hafızamız silinmişti.
Bu süreç beş kez tekrarlandı, yalnızca bazı detaylar biraz farklı.
Bay Aptal beni uyandırmasa, bütün bunların tekrarlandığını fark edemeyecektim."
Gri sisin üstüne gelişiyle hafızasının tazelenmesinin Bay Aptal’ın işi olduğundan emindi. Bu nedenle hemen ayağa kalkıp ciddi bir tavırla bronz masanın başındaki bulanık figürü selamladı.
Benim hiçbir şeyden haberim yok, senden öğreniyorum... Klein afallamıştı.
Ancak duruşunu bozmadan hafifçe başını salladı.
Sebeplerin bilinmediği yerde, amir konumunda olan biri fikrini kolay kolay dile getirmemeli, bu nedenle şimdilik bir şey söylememeliyim... 
Bay Aptal’ın görkemli bir duvar gibi durduğunu gören Derrick biraz daha rahatlamış, meselenin sonunda çözülebileceğini sanmıştı.
Bu nedenle diğer üyelere dönüp içten bir tonda sordu, "Bu soruna neyin sebep olmuş olabileceğini biliyor musunuz? Nasıl çözülebilir?"
Audrey hemen cevap vermek, yardımcı olmak istiyordu, ancak en ufak bir tahmini bile yoktu.
Fors’un durumu da ondan farksızdı.
Bilgi birikimi zengin olan, pek çok roman okumuş olan Klein ise Dünya’nın ağzından bazı önerilerde bulunmak istemiş, ancak dikkatli düşününce önce gözlemlemesinin daha doğru olacağına karar vermişti.
Alger ise, Güneş’in anlattıklarını dinledikten sonra uzunca bir süre sessiz kalıp kimseden cevap gelmediğini görünce ölçülü bir tonda cevap verdi. "Aklıma yalnızca iki olasılık geliyor. Birincisi, bir Kabus’la, ya da yarı tanrı seviyesinden üstün bir halüsinasyon gücüyle karşı karşıya kaldığın. Bay Aptal’ın yardımıyla hafızanı kazandığın, böylece gerçek dünyaya döndüğünde tuhaflığı doğrudan tespit edebileceksin. Sorun da kolayca çözülecek.
İkincisi de, zamanın kontrol edilerek belli bir şekilde akmasının sağlandığı bir alana ya da duruma girmek zorunda kaldın, ancak zaman, döngüsel olan belirli bir aralığın içinde sabit, yani nispeten statik.
Bu durumda döngüyü sona erdirmenin fazla yolu yok. Ya ortada döngüyü zorla kırabilen bir dış güç var, ya da sen zamandaki bozulmayı birbirine bağlayan anahtar noktaları bulacaksın."
Dengeyi kırabilen bir dış kuvvet mi? Bunu duyan kulüp üyelerinin bakışları bronz masanın başındaki Bay Aptal’a kaydı.
Hayır, hep Bay Aptal’dan yardım isteyemem... Kendisi bir yorumda bulunmadığıma göre bu gibi meselelerle nasıl baş edeceğimi test etmek istiyor olmalı... Güneş kısa bir an düşündükten sonra yeniden Alger’a döndü, "Bay Asılan Adam, diyelim ki ikinci durumun içindeyim. Sizce bu anahtar noktalar neler olabilir?"
Ancak o sırada Audrey araya girdi, "O küçük çocuk, Jack?
Onu öldürmeseniz?"
Alger başını salladı.
"Bu bir olasılık.
Güneş’in Jack’le ve babasıyla ilgili anlattıkları bana bir olayı hatırlattı.
Bir keresinde, denizde Aurora Düzeni’nden bir Dinleyici’yi kovaladığımı anlatmıştım değil mi? O Dinleyici, Gerçek Yaratıcı’nın kutsal mekanını arıyordu."
    Audrey bu hikayeyi hatırlıyordu, "Öyle görünüyor."
Alger düşünceli bir tonda devam etti, "O Dinleyici de yanına oğlunu almıştı, onun oğlunun da Güneş’in anlattığı Jack’in yaşlarında olduğunu hatırlıyorum."
"Jack’in Gümüş Şehir’in yakınlarına sizin dünyanızdan geldiğini mi söylüyorsunuz?" Derrick şok olmuştu.
Ancak birkaç saniye düşündükten sonra içinde tarif edilmez bir mutluluk hissetti.
Bu, Gümüş Şehir’in tamamen izole olmadığı anlamına gelir. Hala Asılan Adam ve Adalet’in yaşadığı normal dünyayla bağlantı kurma şansı var!
"Tek söyleyebileceğim bunun bir olasılık olduğu.
Jack’le karşılaştığında Sonia Denizi’nden, Loen Krallığı’ndan falan bahsetmeyi deneyebilirsin. Belki farklı bir tepki verir, ancak tabii bunu Şef’in önünde yapmaktan kaçınmalısın.
Ayrıca, anahtar nokta Jack olmayabilir. Diğer olasılıkları da düşünmemiz gerekiyor. Bize detaylardan bahsetmen lazım, duvar resminde falan neler vardı mesela... Belki buralardan işe yarar bir şey çıkarabiliriz."
Bu noktada Alger arkasına yaslanıp hevesle Güneş’in vereceği bilgileri beklemeye başladı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


457   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   459