Kırmızı Gül Malikanesi’nin önünde araçtan inen Klein, gözlerini kapatıp birkaç saniye sakinleşmeyi bekledikten sonra kapıdaki kırmızı üniformalı askerlere yaklaştı.
Mühürlü Eser 0-08, safir yüzüklü kadının benimle tanışmasına engel olmak için her türlü tesadüfü kullandığına göre, bu durum bugün de değişmemeli. Onunla karşılaşma konusunda endişelenmeme gerek yok. Prens Edessak’ı kandırabilirsem her şey yolunda gidecek...
Klein, askerler tarafından aranıp tabancasını teslim ettikten sonra erkek bir hizmetli eşliğinde bahçeyi geçip eve girdi. İkili, ikinci kata çıkıp, plana göre solaryum olması gereken bir odanın önünde durdu.
Bu süre zarfında Klein hala çok heyecanlıydı, beklenmedik bir şeyler olmasından korkuyordu. Olayların mümkün olan en kötü şekilde gelişebilecek olması onu çok endişelendiriyordu.
Tak! Tak! Tak! Erkek hizmetli kapıya nazikçe tıkladıktan sonra iyice yaklaşıp fısıldadı, "Dedektif Moriarty geldi."
On saniyelik sessizliğin ardından ağır kapı içeri doğru açıldı.
"Majesteleri kendisini içeri davet ediyor."
Odanın içinden sıcaklık yayılmaya başlamıştı, içerisi koridordan daha sıcaktı.
Klein, iki uzun boylu korumanın bakışları altında kalın, desenli sarı halıya adım attı.
Prens Edessak, büyük aynanın önüne oturmuş kış güneşinin tadını çıkarıyordu.
Yuvarlak, etkileyici yüzünde gülümsemeye dair en ufak bir belirti yoktu, bu da ortama ciddi ve bastırılmış bir hava veriyordu.
Zarif şömine ve metal borular sayesinde, odanın içi bahar kadar sıcaktı. Prens Edessak’ın üstünde ceket yoktu, yalnızca beyaz bir gömlek ve soluk sarı renkli bir yelek giymişti.
Safir yüzüklü kadının odada olmadığını görmek Klein’ı büyük ölçüde rahatlatmıştı.
Bu nedenle hemen öne doğru çıkıp saygıyla eğildi.
Bu sırada Edessak kendisine çay koyuyordu.
Klein’ı oturmaya davet etmek gibi bir niyeti yoktu, yüzünde ciddi bir ifadeyle doğrudan konuya girdi, "Araştırmanızdan bir sonuç çıktı mı?"
"Hayır, kehanetler, ruh iletişimleri, sorgular, araştırmalar... Her şeyi denedim ancak alabildiğim tek sonuç Talim’in kalp krizinden öldüğü," dedi Klein ağır ve acı dolu bir ifadeyle. "Her anlamda çok güçsüzüm. Ekselansları, bence daha güçlü bir yardımcı tutmanız gerekiyor."
Prens Edessak ancak o zaman dönüp Dedektif Sherlock’a bakmıştı. Adamın büyük ölçüde yaşlanmış gibi göründüğünü hissediyordu, sanki uzun zamandır uyuyamıyormuş gibiydi.
Bu bir yanılsama değildi, ancak Klein Meçhul güçlerini kullanarak yüzünü biraz kuru ve parıltısız göstermişti. Sakalları dağınık, göz altı torbaları ise daha büyük, daha karanlık ve daha belirgindi.
Bunu gören Edesaak birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra altın kakmalı beyaz porselen fincanını masaya bıraktı.
"Anlıyorum. Gerçekten de olmayacak bir şeyi zorluyorum...
Başka birinden meseleyi takip etmesini isteyeceğim. Bir soruşturma raporu hazırlayın, hiçbir şeyi atlamadığınızdan emin olun."
Tamam! Heyecandan havalara zıplamak isteyen Klein hislerini bastırıp cebinden bir kağıt çıkardı.
"Ekselansları, beklemenize gerek yok, zaten her şeyi yazıya dökmek gibi bir alışkanlığım vardır."
Prens raporu alıp hızlıca göz attı.
"İhtiyacın olan başka bir şey var mı?"
"Hayır Majesteleri, sizin de benden bir isteğiniz yoksa huzurunuzdan çekilebilirim. Ah, doğru ya, bir süre güneyde olacağım; kalbimdeki acıyı eritmesi için güneş ışığından faydalanacağım." Dedi Klein iç çekerek.
"Loen’deki pek çok kişi Yeni Yıl’ı bu şekilde geçiriyor." Prens Edessak hafifçe başını sallayıp uşağı Funkel’e döndü. "Dedektif Moriarty’e eşlik edip ona bir araç bulun."
Kırmızı Gül Malikanesi’ne en yakın kasaba yürüyerek 15-20 dakika mesafede. Oraya ulaştığımda araç kiralamam gerekecek.
"Tabii Ekselansları," yaşlı uşak saygıyla eğildi.
Ancak Klein hala gardını indirmemişti.
Hızla yaşlı uşağı takip ederek kapıdaki askerlerden tabancasını aldı.
Böylece bir dakikadan kısa süre içinde araca binmiş, yola koyulmuştu.
Aracın duvarına yaslanıp malikanenin giderek küçülen görüntüsünü izledi. Sonunda biraz rahatlamış, sakince arkasına yaslanmıştı.
Sahnenin merkezinden çekildiğini biliyordu.
Şimdi Backlund’a veda edip güneye giderek alkış çağrısını tamamlama vakti.. Sonra da görünümümü değiştirip gizlice geri geleceğim...
Klein hafifçe başını salladı, ancak tam o anda, araç kapısının hızlıca açılıp sessizce kapandığını gördü, bu sırada maneviyatı da hızla dalgalanmıştı!
Ancak henüz o tepki vermeye fırsat bulamadan karşısında bir figürün şekillendiğini gördü. Üzerinde ağır, siyah bir elbise, parmağında ise safir bir yüzük vardı.
Safir yüzük! Bu sahneyi gören Klein donup kaldı, ne tepki vereceğini bilemiyordu. Ancak hemen sonra arkasına yaslanmaya, aceleci davranmamaya karar verdi.
Bu, Sınıf 0 bir Mühürlü Eser’e ya da yarı tanrı seviyesinde birinin desteğine sahip olan korkunç biriydi!
Bu... Sakınan göze çöp batar diye boşuna dememişler... 0-08 ya da her neyse, yarattığın tesadüflere ne oldu? Klein’ın hem ruhu hem de bedeni aniden gerilmişti, ancak çaresizce karşısındaki figürü beklemekten başka seçeneği de yoktu.
Kadının yaşı, giyim tarzıyla tamamen tezat içindeydi. 18-19 yaşlarında görünüyordu, yuvarlak bir yüzü, ince gözleri, yumuşak ve zarif bir mizacı vardı. Olağanüstü bir güzelliğe sahipti.
Bu kadın... İlk şaşkınlığını atmış olan Klein, kadını hemen tanımıştı!
"Trissy!"
Azmettirici Tris’ten Cadı Trissy’e dönüşen o kişi?
Aranan birinden Prens Edessak’ın kadını olmaya nasıl geçebildi?
Şeytaniçe Mezhebi’nin bir üyesi nasıl oldu da Prens Edessak’ın yanına ulaşabildi?
Üstelik son derece güçlü bir nesneye ya da yarı tanrı seviyesinde birinin desteğine sahip!
Klein bir kez daha dikkatli bir şekilde kadına baktı, bu kez onda değişik bir şeyler olduğunu fark etmişti. Yumuşak ve narin olan ancak tek başına pek de göze çarpmayan yüz hatları şu anda muhteşem görünüyordu.
Karşısındaki adamın ne kadar şaşkın olduğunu gören Trissy ise bu tepkiden memnundu. Gülümseyerek cevap verdi, "Beni tanıyorsun...
Beni tanıdığını biliyordum!
Beyonder güçleri olan bir dedektifin aranan posterlerine dikkat ettiğinden eminim!"
He, eh, neden bu kadar mutlu... Klein şüpheci bir tonda cevap verdi, "Ne istiyorsun?"
Karşısındaki kişinin iyi biri olmadığını elbette unutmamıştı. Tris, tek başına, azmettiricilik aracılığıyla Alfalfa trajedisine sebep olmuş, Trissy ise Tingen’deki pek çok masumun ölümüne yol açmıştı.
Trissy dudaklarını büzerek gülümsedi, "Çok basit. Beni hemen Gece Kuşları’na ya da diğer resmi Beyonder kuruluşlarına bildir! Buraya gelip beni yakalasınlar!"
Kendini polise teslim etmek mi istiyorsun? Bu-bu travesti, şey, bu kadın deli olmalı! Klein şok olmuştu.
Ancak çok geçmeden kadının ne demek istediğini anladı: Kırmızı Gül Malikanesi’nde mahsur kalmaktansa Chanis Kapısı’nın ardında mahsur kalmayı tercih ederim! Buradan kurtulmak için elinden geleni yapıyor!
Buranın, resmi Beyonderların eline geçmekten daha tehlikeli ve daha umutsuzluğa sürükleyici olduğunu düşünüyor... Klein yüz ifadelerini kontrol altında tutmaya çalışarak cevap verdi, Neyden korkuyorsun?"
Trissy birkaç saniye boş boş baktıktan sonra gözlerini kocaman açtı, bakışları odağını kaybetmişti, "Birisi hayatımı kontrol ediyor. Daima beni dehşete düşüren tesadüfler fark ediyorum.
Giderek kendimden uzaklaşıyorum."
O sırada dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrılmıştı, "Hayal edebiliyor musun? O çekingen ve sevimli kızları seven biri olarak, çıplak bir adamın kollarında uyandığımda yaşadığım acıyı hayal edebiliyor musun?"
Evet; işte tam olarak bu yüzden Suikastçı ya da Cadı olmaktan uzak durmak en iyisi... Klein hafifçe başını salladı.
Bu sırada Trissy’nin yüzünde alaycı bir gülümseme vardı, "İlerlemek için sıkı çalışarak, ’Zevk’ seviyesine ulaşarak kendimi o tuhaf durumdan kurtarabileceğimi sanmıştım. Bu yüzden ilgili Beyonder malzemelerini bulabilmek için insanlardan yardım istedim, ancak durum daha da kötüye gitti.
Bazen, pek çok şeyi unutuyorum, ancak sonra gerçekten oluyorlar. Bu iğrençliğe katlanıp Talim’i baştan çıkardım, kaçmama yardım etmesi için ikna etmeye çalıştım. Farkına bile varmadan bir lanetle onu öldürebileceğimi bilmiyordum... Buna inanıyor musun?
Heh heh, adımı bile değiştirdim. Eski benliğimi tamamen terk ettim. Hayır! Kesinlikle hayır!
Yalnızca kısa bir süre için tesadüflerin üstesinden gelebileceğimi, sonra yine yola gireceğimi düşündüler. Hıh, bu yalnızca onlara yansıttığım bir cepheydi, böylece sonunda sizinle buluşmayı başardım Bay Dedektif!"
Zevk... Şeytaniçe... Malzemeler... Klein hızla noktaları birleştirdi, aniden aklına Bilgelik Gözü’nün toplantısındaki Zevk Şeytaniçesi iksirinin malzemelerini arayan kişi gelmişti. Formülü bildiğinden, bunu anında fark etmiş ancak göz ardı etmeyi seçmişti. Sonra da zamanla mesele aklından çıkıp gitmişti.
Demek o kişi Trissy’nin yardımcısıymış! O zamanlar da Prens Edessak’ın yanında mıydı acaba? Neden şu anki gülümsemesinin acıklı ancak güzel göründüğünü düşünüyorum... Zevk Şeytaniçeleri gerçekten de korkunç... Klein düşüncelerini toparlamak için derin bir nefes aldı.
"İsmini ne yaptılar?"
Trissy güzel kaşlarını çatıp birkaç saniye sonra cevap verdi, "Trissy Cheek."
Trissy Cheek... Cheek... Cheek! Klein aniden başını kaldırdı, yeniden bedeninin uyuştuğunu, mermer bir heykele dönüştüğünü hissediyordu.
O sırada zihninde Roselle’in günlüğündeki bir sahne belirmişti.
"5 Haziran. Elime eski bir kitap geçti. İlkel Şeytaniçe’nin adını yazmışlar.
Cheek..."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.