Klein’ın gördüğü ilk şey, etrafı ışık katmanlarıyla çevrili sunak ve onun üzerinde duran uzun, ince figür oldu.
Figür başlığını çıkarıp güzel, şeytani derecede kadınsı yüzünü ve kıvranan, yapışkan, iğrenç et ve kan parçalarıyla dolu göğsünü, omuzlarını, karnını ve bacaklarını açığa çıkardı.
Çevresi, uyuşmuşluk, umutsuzluk ve acı gibi duygularla dolu hayali, şeffaf gölgelerle doluydu.
Sunağın ilerisinde, dua etmekte olan dört figür yere yığılmıştı. Derileri büzüşmüş, kemikleri aşınmış cesetler gibi görünüyorlardı.
Işınlar salonun tepesinden sunağa, taş sütunlara, zemine ve çok sayıda sembolle dolu olan havaya düşüyordu.
Klein saklandığı yerden çıktığı anda, Bay A gözlerini açıp onun olduğu yöne doğru baktı.
Göz bebekleri kan doluydu, buz gibi bakışlarında aşırı bir delilik vardı.
Klein’ın yerinde başka bir Beyonder olsa ona bakmaya cüret edemez, derhal başını eğerdi. Ancak Ebedi Yanan Güneş ve Kafir Amon’la baş etmiş olan Klein bundan korkmuyordu. Sakince tetiği çekip gümüş bir iblis avlama mermisini sunağa doğru gönderdi.
Bu sahneye tanıklık eden Bay A elini kaldırmaya yeltenmiş, ancak bundan vazgeçmişti. Gümüş merminin sunağın çevresindeki ışık katmanına nüfuz edişini kayıtsız bir halde izledi.
Ancak desenli mermi sessizce eriyerek parlaklık katmanının altında kaybolmuş, negatif duyguların içine yutulmuştu.
Sonunda tamamen dağılan mermiden geriye en ufak bir iz bile kalmamıştı.
Klein gözlerini kısıp tabancasındaki diğer mermileri de boşalttı. Soluk altın renkli arındırma mermileri ve bronz renkli şeytan kovma mermileri birer birer parlak bariyeri delip geçti.
Ancak bariyerin içine girdikleri anda parçalanan mermiler, geride en ufak bir dalgalanma bile bırakmadan yok oldular.
Bu sırada Bay A kahkaha atıyordu.
"Faydası yok, cılız solucan. Ritüel çoktan resmi olarak başladı, ve sahip olduğun güçle bunu kıramaz ya da kesintiye uğratamazsın. Dizi 5 seviyesinde bir Beyonder olsan bile.
Ancak aynı zamanda şanslı olduğunu da söyleyebilirim. Tanrımızın gelişine tanık olacak, onun bedenine entegre olacaksın."
Bay A cümlesini tamamladıktan sonra gözlerini tekrar kapattı.
"Her şeyi yaratmış olan tanrı;
Gölge perdeleri arkasında hüküm süren tanrı;
Tüm canlıların dejenere doğası.
Sadık takipçileriniz gelişiniz için dua ediyor;
Büyük iradenizin yükünü taşımak için, bedenimi bir gemi olarak sunmaya hazırım!"
O anda, Bay A’nın başının üstünde onu tamamen saran, kaynağı bilinmeyen bir ışık belirdi.
Bay A’nın çevresinde toplanan negatif duygular, bir gelgit dalgası gibi vücuduna doğru aktı.
Bang! Bang! Bang!
Klein parmaklarını arka arkaya şıklatarak, Alev Kontrolü’nü kullanarak sunağa saldırmaya çalışıyordu, ancak yine de ışık bariyeri bir türlü parçalanmıyordu.
Ne yapabilirim? Diğer tüm mistik nesnelerim gri sisin üstünde. Onları alabilmek için ritüel düzenlemem gerekiyor ki bu da an az bir-iki dakika alır, üstelik bedenimi burada korumasız bırakmam da çok tehlikeli... Ne yapmalıyım? Klein hareket etmeyi bırakmış, tüm ihtimalleri değerlendirerek bir çıkış yolu arıyordu.
Hem, ister Güneş Broşu, ister Biyolojik Zehir Şişesi, ister Kara Göz, ister Karanlık İmparator kartı olsun... bunların hiçbiri sunağın bariyerini kırabilecek şeylermiş gibi görünmüyordu!
Bayan Adalet’in takviye çağrısını beklemekten başka seçeneğim yok mu? Ya da çaresizce, elim kolum bağlı bir şekilde Gerçek Yaratıcı’nın tohumunun gelişini mi izleyeceğim? Klein iyice gerilmişti, kafasından türlü türlü düşünceler geçiyordu. Ancak çok geçmeden sakinleşmeye çalışıp uygulayabileceği stratejileri değerlendirmeye başladı.
Üzerinde taşıdığı mistik nesneleri gözden geçirirken hala soğuk soğuk terliyordu.
Ancak aniden, aklına bir şey geldi!
Sonuçlarını düşünmeye fırsatı yoktu, bu nedenle derhal elini cebine uzatıp metalik hissi veren bir nesneyi tuttu.
Pat! Pat! Pat!
Birkaç adım öne çıkıp kolunu keskin bir tavırla çıkardı ve avucundaki nesneyi sunağa fırlattı.
Bronz bir parıltıya sahip olan nesne hızla ışık bariyerine girdi.
Bu antika, basit görünümlü bir anahtardı.
Ana Anahtar.
Pirinç anahtar ışık bariyerinin içinde hızla ayrışmaya ve erimeye başladı.
Dış kabuğu kaybolduğunda, içindeki lanet belirdi ve Bay Kapı’nın olduğu bilinmeyen bölgeyle bağlandı.
Audrey camın önünde durmuş endişeli bir şekilde ileri doğru bakıyordu.
Ufuktaki sisin yavaş yavaş yoğunlaştığını, sarımsı-siyah dumanın adım adım onlara doğru geldiğini görebiliyordu.
"Bu siste bir sorun var." Yanında oturan dev köpeği Susie de pusa şaşkın bir şekilde bakıyordu.
Evet, umarım vaktinde durdurulabilir... Audrey sisin neyi temsil ettiğini bilmiyordu. Yalnızca, sessizce Tanrıça’ya ve Bay Aptal’a dua ediyordu.
Ancak aniden, pencerenin dışındaki dalların sallanmaya ve camın hafifçe titremeye başladığını fark etti.
Rüzgar geliyor... Bu gelişme Audrey’i inanılmaz derecede mutlu etmişti.
Cherwood Bölgesi, Kutsal Rüzgar Katedrali.
Çıplak gözle görülebilecek olan korkunç fırtınalar aniden katedralin etrafını sarmış, inanılmaz bir kasırgaya dönüşmek üzereymiş gibi yükseliyorlardı.
Vooş!
Birikmiş yoğun sis hızla dağılmış, sarı-siyah renkler de aniden solmuştu.
Vooş!
Kuru dallar yere düşüyor, yerdeki toz toprak havaya yükselerek sisi kovalıyordu adeta.
Vooş!
Pek çok yayanın şapkası başından uçmuştu, tutunacak duvar ya da ağaç bulamadıklarından rüzgarla savruluyorlardı.
Rıhtım alanındaki denizciler, tayfuna şahit oldukları o liman kentine geri dönmüş gibi hissediyordu.
Doğu Bölgesi ve fabrika alanındaki duman incelmişti, burada yaşayanlar sonunda biraz rahatlamış hissediyordu.
Bum! Bum!
Aniden bir şimşek ve gök gürültüsü geldi.
Bunlarla birlikte gelen sağanak toprağı temizlemeye başladı.
"Fırtınalar Lordu Kilisesi bu kez oldukça hızlı tepki verdi... Tabii bu bizim operasyonu öne çekmemiz ve tam olarak hazırlıklı olmamamızla da alakalı... Heh heh, kendilerine sağlanan koruma olmasa orta sınıftan olanlar ve büyük işadamları da halktan olanlarla aynı kaderi paylaşacaktı. Katledilmeyi bekleyen kuzular olacaklardı..." Leydi Umutsuzluk, bir kiralık aracın içinden dışarıdaki yağmuru izliyordu.
Planları mahvolmuş olsa da, hesaplamalarına göre az önceki pus 20.000 ölüme sebep olmuştu. Dahası, veba daha yayılmaya devam edecekti.
Bu operasyonla, iksirimin büyük bir kısmını sindirdim, ancak bu yalnızca faydalandığım bir nokta... Nüfusun büyük bölümünün yok olması Aurora Düzeni ve Gerçek Yaratıcı’ya işaret ediyor; kimse kraliyet ailesinin planlarını tahmin edemez... Artık benim de Gerçek Yaratıcı’yla birlikte dönme vaktim... Leydi Umutsuzluk oldukça iyi bir ruh hali içindeydi.
Nerede olduğu gizli bilgiydi ve her şeyi önceden halletmişti; bu nedenle Backlun’un yarı tanrılarının başına üşüşeceğinden korkmuyordu.
Onlar onun izini bulduklarında o çoktan şehirden çok uzakta olacaktı!
Ancak tam araçtan inmek üzereyken, görüşü bulanıklaştı, karşısında bir figür belirmişti.
Bu, üzerinde başlıklı bir pelerin olan, siyah gözlü, siyah saçlı, güzel ancak donuk yüzlü genç bir kadındı.
…
Klein, Ana Anahtar’ı sunağa attıktan sonra Azik’in bakır düdüğünü eline alıp nefesini tutarak sonucu beklemeye başladı.
İşler beklediği gibi gelişmezse, sunağın bariyeri hala sağlam kalırsa, Azik’in bakır düdüğünü kullanarak elçiden yardım almaya çalışacaktı.
Yine de başarısız olursa gri sisin üstündeki dünyaya gidip Karanlık İmparator kartını ve diğer nesneleri deneyecekti. Son ana kadar her olasılığı denemek zorundaydı!
Şu anda henüz akşam üstü olduğundan kızıl yıldız gökyüzünde görünmüyordu. Bu nedenle Klein, Ana Anahtar’ın içindeki lanete yeterince güvenmiyordu, yalnızca, bariyerin parçalayıcı etkilerinin onun varlığını tehdit ederek, Bay Kapı ile iletişim kurmaya çalışmak gibi, içgüdüsel bir şekilde tepki vermesine sebep olabileceğini umuyordu.
Klein, yalnızca bir-iki saniye içinde Ana Anahtar’ın ufak ışık partiküllerine ve hayali çarpık bir kızıllığa dönüştüğünü gördü.
Kızıllık mücadele etse de hızla solup aniden patladı!
Bu patlama Klein’ın duyma yetisini kaybetmesine sebep olmuştu. Öfkeden oluşan sayısız figürün başlarını kaldırıp çığlık attığını gördü.
Bu figürler hızla dönüşerek siyahımsı-yeşil bir renk aldılar, hatta ikinci bir başları, üçüncü gözleri ve beşinci bacakları çıkmıştı...
Bütün bunlar bir akıntı gibi Bay A’nın vücuduna aktı.
Bunu hisseden Bay A aniden gözlerini açtı, bakışlarında şok ve dehşet vardı.
Kısa süre sonra sunağın çevresindeki parlak ışık katmanı da çarpıklaşıp çöktü.
Bum!
Sunağın merkezinden dev bir patlama yayıldı ve korkunç bir fırtına meydana geldi.
Çatırt! Patlamaya en yakında olan dört taş sütun anında parçalanmıştı, Klein da şok dalgalarının etkisiyle bir köşeye savrulmuştu.
Bam!
Çok geçmeden bir duvara çarpıp ince bir kağıt parçasına dönüştü.
Rüzgarlar kağıdın hızla parçalanmasına ve her yöne dağılmasına sebep oldu.
Klein yeniden, başka bir köşede belirdi, bir duvarın arkasında şok dalgalarından saklanıyordu.
Ana Anahtar’ın sebep olduğu yıkım hayal ettiğinin ötesindeydi!
Zorla eritilen lanet gerçekten de içgüdüsel bir tepki vermiş, Bay Kapı’nın kükremesini iletmiş ve en azından melek seviyesinde olan bir ıssız varlığın sesi, ritüel için gereken öfke ve çaresizliği uyuşturmuştu. Bunun sonucunda da sunak dengesini kaybetmiş, kendi kendini imha etme yoluna girmişti!
Patlama biraz sakinleştiği anda, Klein sonuçları görmek için yerinden fırladı.
Havadaki hayali figür ve baskıcı his çoktan kaybolmuş, geriye yalnızca sunağın paramparça kalıntıları kalmıştı.
Bay A ise çöken bir sütunun altında uzanıyordu. Kollarından biri, yüzünün yarısı ve pek çok organı artık yoktu. Kalan gözünden derin bir nefret okunuyordu.
Ancak eti kıvranmaya, yaraları hızla iyileşmeye başlamıştı.
Bunu gören Klein bir an bile tereddüt etmeden koşmaya başladı.
Gerçek Yaratıcı’nın tohumunun gelişine engel olmayı zaten başarmıştı. Şimdi buradan ayrılmazsa, Dizi 6 seviyesinde, bu güçsüz haliyle, Çoban Bay A’nın akşam yemeği olacaktı!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.