Ancak ışınların neden olduğu bulanıklık o kadar da ciddi değildi. Leonard’a aşina olduğundan, yanlış görmediğini kısa sürede anladı.
Ancak Leonard aniden kaybolmuş, ışık dağılmış ve vadi kış ortası sessizliğine geri dönmüştü. Klein’in rüyasında gördüğü sahne de hızla paramparça olmuştu.
Gözlerini açıp Lanevus’tan aldığı rozeti uzun bronz masanın üstüne koydu.
Bu gerçekten Leonard mıydı, yoksa Leonard’ın kılığına girmiş bir Meçhul mü? Klein bir bozukluk çıkarıp havaya fırlattı.
Maneviyatı ona gördüğü kişinin, Tingen Gece Kuşları ekibinden arkadaşı Leonard Mitchell olduğunu söylüyordu!
Tanrıça Kilisesi tarafından toplantıya ’araştırmacı’ olarak mı gönderildi yoksa Gece Kuşları’ndan habersiz bir şekilde, hedefinden intikam alma fırsatı bulmak için hayatını riske mi atıyor? Bu konuda kesin bir yargıya varmak çok zordu.
Ve herhangi bir ipucu olmadığından, kehanet ona herhangi bir vahiy sağlayamazdı.
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından yüzünde bir gülümseme beliren Klein göğsünde kızıl ayın sembolünü çizdi.
"Ona şans diliyorum, tanrıça onu korusun."
Böylece bu sorunu zihninin gerilerine itti, ileride katılıp katılmayacağına ya da Leonard’ı anonim olarak uyarmasına gerek olup olmadığına karar vermek için toplantıyı biraz daha iyi anlamak istiyordu.
…
Backlund Buhar Katedrali’nin bodrumundaki gizli bir odada.
Ikanser şapkasını çıkarıp kabarık ama yumuşak saçlarını karıştırarak soldaki ilk koltuğa oturdu.
Sonra da kıyafetinin iç cebinden gümüş ayna Arrodes’i çıkarıp önüne koydu.
Sağ çaprazında, Kutsal Konsey üyesi, Backlund Başpiskoposu Horamick Haydn tarafından toplantı için çağırılan Makinecilik Kolektif Zihni diyakozları ve kaptanları vardı.
Beyaz pelerinli başpiskopos, sakince sıranın sonunda otururken sıradan bir yaşlı adam gibi görünüyordu.
Herkesin geldiğini görünce, bakışlarını odada gezdirip yumuşak bir tonda şöyle dedi, "Ikanser’le başlayalım. Son birkaç günün soruşturmalarını bana sırayla anlatın."
Ikanser saçlarını geriye doğru itip elindeki kalın dosyayı açtı, "Majesteleri, biz Sherlock Moriarty’den sorumluyduk. Titiz bir araştırmanın ardından ve Beyonder yöntemlerinin de yardımıyla, onun da bu meselenin içine çekildiğini doğruladık. Olaydan önce Prens Edessak’ın sorunundan haberdar olduğuna dair hiçbir kanıt yok.
Dedektif ve merhum Talim Dumont arkadaştı, dedektif, prens tarafından kendisine verilen bazı görevleri yerine getirdi ancak ortada çok fazla sorun vardı. En fazla, yaptığı masraflar ile ilgili yanlış bilgiler vererek hile yaptığını gördük."
O anda Ikanser biraz endişelenmişti, çünkü Sherlock Moriarty, Makinecilik Kolektif Zihni’nin de muhbiriydi ve muhtemelen onlara da masrafları abartılı bir şekilde yansıtıyordu.
Her halükarda, muhbir olarak yaptığı iş oldukça etkili ve olağanüstüydü ve zaten henüz kısa süre önce ekibin muhbiri olmuştu. Söz konusu para çoğunlukla komisyonlardan geliyordu...Ikanser derin bir nefes alıp raporu okumaya devam etti, "Kendisinin masum olduğuna ve gizli planları olmadığına karar verdik. Bir seferinde, Kırmızı Gül Malikanesi’ndeki tehlikeyi fark etti ancak bu tipik bir yanlış çıkarımdan doğru sonuca varma örneği. Kraliyet ailesinin iç çekişmesinden korktuğundan işini yavaş yürüttü ve araştırmalarını derinleştirmedi. Bu konuda bize de bir rapor verdi.
Ne yazık ki meseleden kaçınmayı başaramadı, ancak şanslıydı. Ölüm’ün soyundan birinin o sırada Kırmızı Gül Malikanesi’nin çevresini izlediğini ve bu sayede kendisinin meteor yağmurundan kurtarıldığını açıkladı. Olay yerindeki belirtiler saldırının ne kadar korkunç olduğunu kanıtlıyor. Muhtemelen sebebi 0-08’di."
Klein, mektubunda Ince Zangwill ve 0-08’den de bahsetmişti. Eski başpiskoposu ve Sınıf 0 Mühürlü Eser’i nereden bildiği konusu gündeme gelmemişti, çünkü bir süredir Azik Eggers’la olduğu biliniyordu. Bu bilgileri ondan almış olması gayet mümkündü.
Sınıf 0 ve Sınıf 1 Mühürlü Eserler konusunda ise, yedi ortodoks kilisesi birbirleriyle sık sık genel durumla ilgili bilgi paylaşımında bulunuyordu.
"...Ancak, durumu tam olarak kavrayabilmiş değiliz. Doğrulanmamış olan üç mesele var. Birincisi, 2-111, Sherlock Moriarty’nin ormana ulaştıktan sonra derhal kaçmadığına işaret etmesi. Bunun yerine olduğu yerde kalıp birine dua etmiş. İkincisi, Azik Eggers’la nereden tanıştıklarının bilinmiyor olması. Üçüncüsü de, yeraltı kalıntılarından nasıl kaçtığının muamma olması. Kendi sahip olduğu güçle bunu başarmış olması pek olası değil. Ve bu süre zarfında, Aurora Düzeni’nin ritüelini bile kesintiye uğrattı," dedi Ikanser.
Horamick bütün bunları dinledikten sonra hafifçe güldü, "Hileli masraf iddiaları...
Öhhöm.
Her halükarda, Sherlock Moriarty Backlund’un kahramanı oldu.
Ritüeli durdurmuş olmasa, dehşete kapılıp kaçmayı tercih etse şu anda çoğumuz burada oturuyor olmazdık.
Dahası, Tanrı’ya olan inancını ve bize karşı arkadaşça olduğunu da gösterdi. Çok fazla sorun olmadığı sürece, bu ufak hatalara ve sırlara göz yumabiliriz."
"Majesteleri, biz de öyle düşünüyorduk." Ikanser rahat bir oh çekti, "Sanırım ormanda dua etmesi, bakır düdüğü kullanması, Azik Eggers’la iletişim kurabilmek içindi. Ancak bu eylemlerin etkileri ve hızları farklı olabilir. Böyle kritik bir anda, yapabileceği tek şey kendisini kurtarmaya çalışmaktı."
"Vasiyetini de yazabilirdi," o sırada başka bir diyakoz bu yorumu yaptı, sonra da hemen kendi sorumlu olduğu kısmın raporunu okumaya başladı. "...Sherlock Moriarty’nin bahsettiği yeraltı kalıntılarını 2-111’in yardımıyla bile bulamadık. Kraliyet ailesinin Yüksek Dizi Beyonderlarının yerini bugün hala bulabilmiş değiliz."
"...Bilgiyi ilk önce Evernight Tanrıçası Kilisesi’nin edindiği doğrulanabilir. Bilgi Earl Hall’ın özel bir kaynağından geldi, ancak durumun detayları bilinmiyor."
"...Backlund’daki Aurora Düzeni güçlerinin çoğu biz, Gece Kuşları ve Manda Altındaki Cezalandırıcılar tarafından ortadan kaldırıldı. Ancak, hala bazı gizli güçlere sahip olduklarından şüpheleniyorum..."
"...Olay sırasında Sherlock Moriarty, Trissy’nin Backlund’a gittiğinden bahsetti, ancak o zamandan beri onu gören yok. Sherlock Moriarty’e göre, Trissy Cheek olarak yeniden isimlendirilmiş olan bu kadın anahtar nokta."
"...Tanrıça Kilisesi’nin, Umutsuzluk Şeytaniçesi’ni ve uşak Funkel’i hangi yöntemle yakaladığı bilinmiyor. Kehanet sonuçları bu iki kişinin hala hayatta olduğunu, ancak özgür olmadıklarını gösteriyor."
…
Diyakoz ve kaptanlar birer birer bulgularını aktarırken Horamick de derin düşüncelere dalmıştı.
Birkaç saniyelik sessizlikten sonra başını kaldırdı, "Hala hayattaysa, Trissy Cheek’i bulmak için elinizden geleni yapın.
Kehanetin etkili bir vahiy sağlayamadığı tüm sorunları bana bildirin. Kilisede bu konuda usta olan bir Aziz var, 2-111’den daha etkili olup olmayacağını bilemiyoruz ama...
Kraliyet ailesinin Yüksek Dizi Beyonderlarının gözetimi ve soruşturmasına gelince, bu konu masaya yatırılabilir. Endişelenmeye gerek yok. Ne yaptığımızı hep biliyorlardı zaten. Bu aynı zamanda bir uyarı şekli.
Yeraltı kalıntılarını aramaya devam edin ve bunu Evernight ve Fırtına kiliselerine bildirin.
Ikanser, 2-111’e Sherlock Moriarty’nin kalıntılardan nasıl kaçtığını ve Azik Eggers’la ne zaman tanıştığını sor."
Ikanser başını kaldırıp önce başpiskoposa, sonra da meslektaşlarına baktıktan sonra dişlerini gıcırdatarak cevap verdi, "Tabii Majesteleri."
Kendisini konu alan efsanelerin, kendisinin sorumlu olduğu birkaç Makinecilik Kolektif Zihni ekibini aşıp tüm şehre yayılacağını anlamıştı.
Birkaç saniye sonra aynayı kaldırıp karşısına aldı, "Saygıdeğer Arrodes, sorum şudur: ’Sherlock Moriarty, Azik Eggers’la ne zaman tanıştı?’"
Gümüş aynanın yüzeyi aniden dalgalanmaya başladı ve çok geçmeden bir sahne belirdi: Sherlock Moriarty bir odanın içinde durmuş, göbeği çürümüş olan bir farenin duvardaki deliğe girişini izliyordu.
Arkasında Kohler ve ucuz otelin sahibi olan beyefendi vardı.
"Azik Eggers ile ödül görevini tamamladığında tanışmış. O görev, tesadüfi bir çatışmadan kaynaklanıyordu ve MI9 tarafından verilmişti." Ikanser’in sahneyle ilgili yorumu buydu.
Böylece zavallı kaptan, Arrodes’in sorusunu beklemeye başladı. Çok geçmeden aynanın yüzeyi yeniden dalgalandı ve kelimeler belirdi:
"Birinin gözüne girmek için çok çalışıp yine de hiçbir yere varamama hissini biliyor musun?"
Bu soru yeterince delici değil; Arrodes’in tarzına aykırı... Ikanser, aynanın bu kez yeterince iğneleyici olmadığını fark etmişti.
Ancak sebebini düşünmeye zahmet etmeden doğrudan cevap verdi, "Evet."
"Tebrikler, doğru cevap."
…
5 Ocak, sabah 9’da.
Boynunda gri bir fular olan Klein, elinde bastonu ve bavuluyla Kırmızı İskele’nin önündeydi.
İnsan boyuna kıyasla anormal derecede büyük olan Beyaz Akik orada demir atmış halde duruyordu.
Yüzlerce yolcuyu taşıyabileceği söylenen bu gemi, bacalara, yelkenlere ve korsanlara karşı önlem olarak yerleştirilen toplara sahipti.
Kaptan Elland Kag’ın seçtiği tıknaz denizciler ve mürettebat, iskele merdivenine dizilmiş bir şekilde bekliyordu, bazıları tabanca, tüfek ve bıçaklarını kasıtlı olarak görünür halde bırakmıştı.
Bu, gemideki yolcuların güvende hissetmesine sebep oluyordu. Dokuz gün sürecek olan yolculuk artık onlara çok da korkutucu gelmiyordu.
Klein başını kaldırıp kısa bir an yukarı baktıktan sonra mavi suyun üzerinde asılı duran merdivenleri çıkmaya başladı.
Yolculuğum başlıyor...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.