Yukarı Çık




492   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   494 


           
"Saygıdeğer Arrodes, sorum şudur: ’Sherlock Moriarty kalıntılardan nasıl kaçtı?’" Ikanser şu anda öncekine kıyasla daha rahattı.

Çok geçmeden aynanın yüzeyi dalgalandı ve Sherlock Moriarty’nin sırtını duvara yaslayıp yumruklarını sıktığı sahne belirdi.

Daha sonra, Ikanser ve diğer kaptan ve diyakozlar özel dedektifin abartılı gülümsemesini, hemen sonra da arkasını dönüp tetiğini çekerek sunağa koştuğunu gördüler.

Bu sahne hepsini açıklanamaz bir hüzün ve heyecana sürüklemişti.

Sherlock Moriarty ateş ediyor, ancak sunağın bariyerini bir türlü kıramıyordu. Kurşunların ardı ardına parçalanması herkesi çok endişelendirmiş.

Ancak sonra, Sherlock Moriarty’nin cebinden pirinç renkli bir anahtarı çırak sunağa fırlattığını gördüler.

Bu hamleyle sunakta bir patlama olmuş, Bay A yere düşmüş ve Sherlock Moriarty acınası bir halde binadan kaçmaya başlamıştı.

O sırada aynanın yüzeyindeki sahne hızla değişti ve Tussock Nehri göründü. Sherlock Moriarty ve Bay A suda süzülüyor, bulutların ya da sisin olmadığı gökyüzüne bakıyorlardı.

Hemen sonrasında, Bay A aniden saydamlaşıp gözden kaybolmuş, Sherlock Moriarty de arkasından şaşkın bir halde bakakalmıştı.









"...Evernight Tanrıçası’nın gönderdiği destek kuvvetleri mi?" Ikanser kaşlarını çattı. "Ne yazık ki mektubunda bundan bahsetmedi. Tahmin etmemiz imkansız. Bu sırrı karşılığında iyi bir ücret alarak satmak mı istiyordu yoksa bu olaya dair anıları silinmiş miydi acaba? Ayrıca, yeraltı kalıntılarından kaçış deneyimi hiçbir şey göstermiyor. İpuçları gizlenmiş gibi görünüyor..."

Ikanser tahminler yürütmeye çalışırken Arrodes’in yüzeyi yeniden dalgalandı ve çok geçmeden yeni bir soru belirdi.

Arrodes bugün şakacı bir havada değil gibi görünüyordu.

"Gözüne girmeye çalıştığın ancak bir türlü başaramadığın o kişi kimdi?"

Soruyu gören Ikanser’in yüzü kıpkırmızı olmuştu.

Soru, içindeki derin bir yarayı deşmişti ve nasıl cevap vereceğini bilemiyordu.

Kim olduğunu söylersem, bugünden önceki itibarı mahvolur... Bir anlamda çoktan ’efsane’ oldum... Ikanser güçlükle yutkunup acı bir tonda cevap verdi, "Ceza almayı seçiyorum."

Bu sözlerle aniden bir şimşek çaktı, ancak bu kez eskiden olduğundan farklıydı. Hafif yeşil tonlu, gümüşi beyaz değildi.

Ikanser halüsinojenik bir ilaçla uyuşturulmuş gibi sallanıyordu.

O sırada Başpiskopos Horamick iç çekip gözlerini kapattı, "Sınıf 0 bir Mühürlü Eser mi?"

Ikanser birkaç saniye sessiz kalıp kendisini toparladıktan sonra başını kaldırdı, "Bir soru daha var. Sherlock Moriarty’nin ritüeli yok etmek için kullandığı anahtar nereden geldi?

2-111’i kim kullanmak ister?"

Bu soruyu duyan Makinecilik Kolektif Zihni kaptan ve diyakozları aralarında bakışmaya başladı. Ancak kimse sesini çıkarmıyordu.



Suyun gemiye vururken çıkardığı ses, dünyada kalan tek ses buymuş gibi hissettiriyordu. Deniz, geceleri hem gürültülü hem de sessizdi.

Klein aniden uykusundan uyanıp gözlerini açtı. Ahşap tavanın kızıl ay ışığına bulandığını gördü.

Manevi içgüdüleri ona, dışarıda bir şeyler olduğunu söylüyordu.

Başını hafifçe eğip ulak kabarttığında, dışarıda bazı doğal olmayan sesler olduğunu duydu.

Hemen kalkıp eldivenlerini ve ceketini giydikten sonra bir bozukluk alıp havaya fırlattı.

Herhangi bir tehlike olmadığı sonucunu alınca da yastığının altındaki tabancasını çıkarıp cebine koydu.

Gerekli hazırlıkları tamamladığında kapıyı açıp sesleri takip ederek üst güverteye çıktı.

Endüstriyel kirlilikten uzaktaki denizin üstünde, kızıl ay sessizce duruyordu.

Klein, birkaç devriye mürettebatını atlattıktan sonra kargaşayı duyduğu alana geldi. Buradaki hafif kan kokusunu alabiliyordu.

Ve çok geçmeden, geminin yan tarafında çömelmiş olan eski maceracı Cleves’in bir şeylerle uğraştığını fark etti.

Bu beyefendiden yaklaşık birkaç metre ileride, kabinin gölgeleri altına saklanmış üç kişi vardı. Bunlardan biri Cleves’in arkadaşı olan siyah ceketli kadın, diğer ikisi de işvereninin çocuklarıydı.

İki çocuğun üzerinde kalın pamuklu gecelikler ve paltolar vardı. Odalarından telaşla çıktıkları belli oluyordu.

Ürpertici gece rüzgarı sebebiyle titreseler de, neşeli ve enerjik bir şekilde çömelmiş, parlayan gözlerle Cleves’e bakıyorlardı.

Saklambaç mı oynuyorlar?

Buradan neler olup bittiğini anlayamayacağını fark eden Klein, kasıtlı olarak sesli adımlar atıp Cleves ve diğerlerinin kendisini fark etmelerini sağladı.

"Dostum, ne oldu?" Doğu Bölgesi’nde tanıdığı bazı ödül avcılarının ifadelerini taklit ediyordu.

Ancak Gehrman Sparrow’un eşsiz, soğuk ve keskin kimliğini de korumaya devam ediyordu.

Cleves sakin bir şekilde cevap verdi, "Özel bir iş, kazara gelen ancak dört gözle beklemeye değer bir av."

Av mı? Klein çok meraklanmıştı.

Kendisine Gehrman ismini vermesinin sebebi, bu ismin önceki hayatında oynadığı bir oyunun ilk avcısını temsil etmesi ve denizde kötülük avlama fikrine oldukça uygun olmasıydı.

Hafifçe başını salladıktan sonra Ürpertici Açlık’ı giydiği sol elini kaldırıp yanındaki gölgeyi işaret etti, "Özel bir iş mi? İşvereninin önünde mi özel iş yapıyorsun?"

Çömelmiş halde duran Cleves çocuklara doğru baktı, "Cecile dikkatsiz davranıp Donna ve Denton’ı da uyandırmış. O yüzden gelmelerine izin vermek zorunda kalmış."

Donna isimli kız, isminin geçtiğini duyunca burnunu kırıştırıp merakla Klein’a baktı. "Amca, sen de mi bir maceracısın?"

Amca mı? Dünya’dan gelmiş olsam da, senden en fazla 10 yaş büyüğüm! Klein şakacı bir tonda cevap verdi, "Hayır, ’sen de mi’ diyemezsin. Açıkçası buradaki tek maceracı benim; onlar şu anda yalnızca birer koruma."

Sonra da yeniden Cleves’e döndü, "Hey. Dostum, av ne?"

"Bir murlok."

Murlok mu? Beyonder bir yaratık! En düşük sınıftan olsa da, sıradan insanların onlarla baş etmesi oldukça zor. Ancak beş-altı kişi gücünü birleştirirse belki... Doğru, murlokların pulları oldukça sert. Tabancalar bile yalnızca biraz hasar verebiliyor. Tüfeğe ihtiyaçları var... Klein hafifçe kaşlarını kaldırdı, "Ne yapmayı planlıyorsun? Ve bunun bir murlok olduğundan nasıl emin olabiliyorsun?"

Cleves geminin kenarını işaret etti, "Burada bedeninin mukus izleri var. Bir-iki saat önce, yolculara saldırmak için gemiye tırmanmaya çalıştı ancak güverte hala kalabalık olduğundan pek çok denizci ve mürettebat durumu fark etti."

Klein iki adım öne çıktığında geminin kenarındaki izleri gördü.

Tingen Şehri’ndeyken edindiği bilgilerle şu anki manzara örtüşüyordu. "Nasıl olmuşta bir tanesi gelmiş, neden grup halinde değiller?"

Murlokların sürüler halinde yaşama eğiliminde olduklarını anımsıyordu.

"Grup olsa doğrudan geminin gövdesine saldırıp batmamıza sebep olurlardı. Dahası, bu kanalın ve denizin çevresindeki alan murloklardan temizlendi. Fırtınalar Kilisesi onları avlamaya bayılıyor," dedi Cleves ciddi bir tonda.

Çünkü muhtemelen murloklar Dizi 9 Denizci iksirinin ana malzemesi... Klein sakince cebindeki tabancasını okşarken gülümsedi, "Kendine yeterince güveniyor musun?"

Cleves doğrudan soruya cevap vermek yerine yanında duran kese kağıdını açtı. Paketin içinde kanlı domuz organları vardı. Klein’ın aldığı koku da buradan geliyordu.

"Tüm murloklar bunları yemeyi sever, bunun cazibesine direnemezler. Tabii bu canavarların en sevdiği şey insan organlarıdır, bu nedenle çoğu deniz efsanesinde, gemilerde domuz ya da sığır organları bulundurulması vurgulanır," dedi Cleves bazı granüller serpiştirirken. "Biber granülleri murlokların esrar içme heyecanı hissetmesine ve denge duyularını kaybetmelerine sebep olur. Bu etki bir dakika kadar sürer, sonrasında yüksek heyecan durumu azalır ve murloklar yorgun düşer."









O sırada duraklayıp ceketinin cebinden ahşap bir kutu çıkardı ve üçlü mızrağın ucundaki yeşil macunu, hançeri ve bıçağı koydu.

"Pritz Limanı’nda meşhur olan nane kreması insanlar için eşsiz bir tatlandırıcıdır, ancak murloklar için ölümcül bir toksindir.

Ayrıca, denizcilerden iki de tüfek ödünç aldım. Bu bölgeyi 20 dakika kadar boş bırakmalarını istedim ve büyük miktar da para ödedim. Ancak, murloku becerikli öldürdüğümde zaten on, yirmi, hatta otuz katını geri alacağım."

Deneyimli bir maceracıdan bekleneceği gibi, avının zayıf noktalarını çok iyi biliyor... Onu dinlerken murlok avlamada şansım varmış gibi hissettim... Tuzakların ve ateşli tüfeklerin karşısında, Düşük Dizi Beyonderlar sıradan insanlardan pek de farksız değil... Çete savaşlarında ölen Düşük Dizi Beyonderlar olduğu aşikar... Ancak murloklar zırhlı yaratıklar gibi. Onları öldürmek kolay değil. Yaralanabilirler, ancak kaçma şansları da var... Klein birkaç saniye düşündükten sonra merakla sordu, "Çok fazla murlok öldürmüş gibi konuşuyorsun?"

"Bir maceracı için, yaygın deniz canavarlarının özelliklerini anlamak bir hayatta kalma koşuludur." Cleves övüldüğü için kabarmamıştı, hala her zamanki kadar sakindi.

Evet, benim de bu alandaki çalışmalarımı tazelemem gerekiyor... Klein gülümsedi, Demek öyle. Sizi rahatsız etmedim, değil mi?"

Cleves organlardan birini delerken derin bir tonda cevap verdi, "Katılmak istiyorsan Donna ve Denton’la ilgilen de Cecile’in dikkati dağılmasın."

"Tabii." Olayı gözlemlemek isteyen Klein gülümseyerek başını salladı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


492   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   494