Yukarı Çık




495   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   497 


           
"Yaşlanmama Çeşmesi mi? Suyunu içen gerçekten de genç mi kalıyor?" Donna gözlerini kocaman açıp merakla baktı.

Elland doğrudan soruya cevap vermek yerine murlokun etinden bir parça alıp ağzına attı, Sonia şarabından da bir yudum alıp gözlerini kapattı.

Tıpkı bir gurme gibi görünüyordu.

Birkaç saniye bu şekilde kaldıktan sonra da gözlerini açıp Donna’nın sorusunu yanıtladı, "Gerçekten böyle bir çeşme var mı bilmiyorum, Ölümsüzlük Kralı Agalito’nun onun suyunu içip içmediğinden de emin değilim. Bildiğim tek şey var, çok küçükken de bu korsan kralın efsanesini duymuştum. Tıpkı Beş Deniz Kralı Nast gibi, çok uzun yıllardır yaşıyor."

"Sakalları çok uzun olmalı!" Diyerek araya girdi Denton hayretle.

"Aslında Nast’ın sakalı yalnızca boynunun altına kadar. Gümüş renkli muhteşem peleriniyle güvertede oturmayı çok sever. Başında da kafasından iki kat daha uzun bir tacı vardır, bir tanrı gibi her şeye tepeden bakar..." Bu anıların canlanması Elland’ın sesinin yavaş yavaş kısılmasına sebep olmuştu.

"Kaptan amca, Beş Denizin Kralı ile tanıştınız mı?" Diye sordu Donna heyecanla.

Bu, en efsanevi korsandı. Namı denizleri aşmış, şehirli çocukların kulağına bile ulaşmıştı.









Koca bir nesil onun hakkındaki hikayeleri dinleyerek büyümüştü!

Bir anlamda, pek çok insan Nast’ı gerçek bir korsan kral olarak görüyor... Karanlık İmparator’a geçme koşulunun kişinin isminin gerçekten de ’imparator’ kadar etkili olması, insanların kalbine korku salması olduğunu hatırlıyorum...  Bu, bir girişimin eski ya da basitleştirilmiş bir versiyonu mu? Acaba Nast şu anda hangi Dizi seviyesinde... Klein’ın asıl odağı tabağındaki murlok eti olsa da, sohbeti dinlerken düşüncelerinin akıp gitmesine de engel olamıyordu.

O sırada Elland iç çekerek Donna’ya cevap verdi, "O zamanlar hala çok gençtim ve V. William’a hizmet ediyordum. Bir seferinde, filomuz Berserk Denizi’ndeki Felaket Boğazı’ndan geçecekti, burada Karanlık İmparator’un gemisiyle karşılaştık.

O birkaç dakikada, kaptan dahil herkes savaşma isteğini kaybetmişti. Neyse ki Nast saldırı emri vermedi."

"Çok havalı!" diye haykırdı gözleri parlayan Denton.

Elland konuya devam etmek istemiyor gibiydi. "Ölümsüzlük Kralı Agalito’ya gelince, onunla gerçek hayatta hiç karşılaşmadım. Yalnızca başına konan ödül bildirisinden, orta yaşlı, soluk tenli bir adam olduğunu biliyorum. Ne kadar mı soluk? Anlayabileceğiniz şekilde örnek vereyim... Sanki bir süredir ölüymüş gibi, çürümeye başlamış bir ceset gibi."

Donna ve Denton bu benzetmeyi duyar duymaz tabaklarındaki murlok etine baktılar, bu sırada boğazları istemsizce titriyordu.

"Tabii ödül bildirilerindeki en önemli şey görünüş değil. Ödül parası. Agalito’nun yalnızca Loen’deki değeri 100.000 pound. Ve bu ödül, dört kralın başına konan en az ödüllerden biri. Hadi hazinelerden bahsetmeye devam edelim. Üçüncü sırada Solomon İmparatorluğu’nun mirası vardır. Dördüncü Dönem’de, devasa imparatorluk yok olduğunda kraliyet, tanrıların bile kıskanacağı hazineleri bir gemiye taşımış. Bu gemi Sis Denizi’nin derinliklerine doğru yola koyulmuş, hanedanlıklarını bu şekilde yeniden inşa edebileceklerine inanıyorlarmış. Ancak beş yüz yıl, bin yıl, on beş yüz yıl geçti ve hala bir sonuç yok," diyerek devam etti Elland.

O sırada Cecile araya girdi, "Söylentiye göre Nast, Solomon İmparatorluğu’nun mirasının bir kısmını almış. Ancak kimse onun gerçek Karanlık İmparator’un soyundan olup olmadığını bilmiyor."

"Sis Denizi mi? Kuzey Kıtası’nın batı kıyısı mı?" Diye sordu coğrafya derslerini anımsayan Donna.

"Evet," Cleves küçük kızı onayladı.

Kuzey Kıtası’nın batısında Sis Denizi; doğusunda Sonia Denizi; güneyinde Berserk Denizi ve kuzeyinde Kuzey Denizi vardı. Güney Kıtası’nın doğu ve batı tarafları Kuzey Kıtası’na benziyordu, güneyinde ise Kutup Denizi vardı. Bunların hepsi, beş denizi oluşturuyordu.

Loen Krallığı’nın arkasında Hornacis sıradağları bulunurken, iç kısmında ise Midseashire vardı. Burası Sonia Denizi’nin doğu yüzüydü ve güneye, Desi Körfezi’ne kadar uzanıyordu. Berserk Denizi’nin mükemmel girişlerinden birkaçını işgal ediyordu, ancak bunların arasında Sis Denizi yoktu.

"Öyle mi..." Hazine Donna’nın pek ilgisini çekmemiş gibiydi, o yüzden çok üstünde durmadan devam etti, "Peki ya dördüncü hazine?"

"Dördüncü hazine, Dördüncü Dönem’in son imparatorluğu olan Trunsoest’e ait. Söylentiye göre, bir şehir büyüklüğünde dev bir gemi inşa etmiş ve hazinelerini bu gemiye aktarmışlar. Ancak komiktir ki, kaçmalarının bir faydası olmamış. Önceden belirlenen mürettebat limana vaktinde gelmiş olsa da, hiçbiri hayatta kalamamış.

Ancak, gemi kendi başına kaybolmuş. Bugün bile hala, insanlar zaman zaman dev bir geminin sisli bir gecede yanlarından süzüldüğünü iddia ediyorlar. Bu yüzden Hayalet İmparatorluk adı verildi, Sonia Denizi açıklarında görülüyor. Heh, tüm hikayelerden çıkan sonuç bu." Elland başını kaldırıp gökyüzündeki kızıl aya baktı.

Belki de yarın gece, hayır, bu gece bizim yanımızdan da geçer! Diye düşündü Donna heyecanla.

Bu sırada Klein yemeğini bitirmiş, çayını içmiş, keyifle sohbeti dinlemeye devam ediyordu.

"Beşincisi, Newins Kayıp Şehri. Söylentiye göre, Sis Denizi’nin dibinde, zeki yaratıkların olduğu bir uygarlık varmış. Denizin o kısmında, denizciler ve maceracılar sık sık eski zamanların Newins’ine işaret eden özel eşyalar bulurmuş. Ancak, henüz o uygarlıktan birilerini gören kimse yok. Sanki kaybolup gitmişler." Elland duraklayıp şarabından bir yudum aldıktan sonra devam etti, "Bu, bir medeniyetten kalan bir miras. Servetin büyüklüğü hayal gücünün ötesinde.

Aslında, beni en çok heyecanlandıran hazine, Batık Defne. Bir asırdan uzun süre önce, krallığın Doğu Balam’dan aldığı altın, mücevher ve çeşitli değerli eşyaları taşıyordu. Deniz yolundan uzaklaştıktan sonra, Berserk ile Sonia arasında, bilinmeyen bir yerde battı. Bugüne kadar hala bulunamadı.

Gemideki malların değerinin milyonlarca pound olduğu söyleniyor!"

"Milyonlarca pound mu?" Donna dehşet içinde haykırdı.

Uzun yıllardır eğitim gördüğünden ve bir tüccarın kızı olduğundan bu rakamın neyi temsil ettiğini az çok anlayabiliyordu.

Loen’de milyonerler gerçekten zengin sayılıyordu, yalnızca en üstün soylu aileler ve işadamları onlardan daha varlıklıydı!

Milyonlarca pound? Ulusal Atmosfer Kirliliği Konseyi’nin bir üyesi ve Coim Şirketi’nin büyük hissedarı olan, beni Queelag Kulübü’ne üye yapan Bayan Mary’nin varlığı yalnızca birkaç yüz bin poundu ve buna rağmen aristokratlardan ve tüccarlardan oluşan bir çevresi olacak kadar zengindi. Popüler, boşanmış bir kadındı, hatta bazı aristokrat çocukları ona evlilik teklifi ediyordu... Bu kıyaslama, Klein’ın miktarı daha iyi hesap edebilmesini sağlamıştı.

O sırada Elland gülümseyerek iç çekti.

"Batık Defne’yi bulabilirsem, kaptanlığa devam etmeme gerek kalmayacak. Backlund’a gidip hayırsever olacağım. Bir arazi alıp siyasi partilere bağış yaparak kalıtsal aristokrat unvanı alacağım!"

Talim’in söylediklerini hatırlıyorum, baronet olmak için 300.000 pound, baron olmak içinse yaklaşık 800.000 pound gerekiyordu... Bir hazine bulursan, vikont unvanı bile alabilirsin... Milyonlarca pound! Klein hafifçe başını salladı, bu sırada Cecile de sesli hayal kurmaya başlamıştı.

"Yerinizde olsam bunu yapmazdım. Kocaman bir malikane alırdım. Bir sürü hizmetçim ve yardımcım olsun isterdim, buğday tarlaları, üzüm bağları... Kendime şarap yapardım... Ayrıca, güneş banyosu yapabileceğim bir oda inşa ettirirdim, atlarım, ineklerim, koyunlarım ve kendi değirmenim bile olurdu..."

Bu sözleri duyan Elland zarif bir şekilde kahkaha attı.

"Madam, böyle bir malikane ne kadar eder biliyor musunuz?"

"Hayır, bilmiyorum." Cecile başını iki yana salladı.

"Yalnızca birkaç bin pound. Batık Defne’yi bulursanız, böyle bin tane malikane alabilirsiniz!"

Bin malikane mi? Cecile bardağını kaldırıp çayından koca bir yudum aldı.

Öncesinde, birkaç milyon poundun çok para olduğunu biliyordu, ancak bu kadarını da beklemiyordu!

Şaşkınlığını yatıştırmak için dönüp Cleves’e baktı "Patron, Batık Defne’yi bulan sen olsan ne yapardın. Nasıl bir hayat kurardın?"

Cleves birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra cevap verdi, "Eve dönerdim. Karıma ve çocuklarıma sarılır, artık denizde maceralara atılmak zorunda olmadığımı söylerdim."

İyi bir adam.. Klein hafifçe başını salladı.

Bu sırada Donna meraklı gözlerle ona döndü.

"Maceracı amca, peki ya sen?"









"Kendime artık uyumamamı, derhal bu rüyadan uyanmamı söylerdim."

Pfft... Bu sözleri duyan Donna ağzındaki buzlu çayı püskürdü, neyse ki masadaki kızarmış balık çoktan bitmişti.

Klein küçük kıza gülümsedikten sonra başını hafifçe kaldırıp iç çekti.

"Hazineyi bulmanın imkansız olduğunu bilsem de böyle konular açılınca heyecanlanıyorum... Ama tabii hazine bulunacak olsa kiliseler sahip oldukları güçlerle onu çoktan bulmuş olurdu. Hazinelerin cazibesi de bu! Yalnızca bir efsane olsa bile pek çok maceracıyı cezbediyor!

Donna ağzını silip bir hanımefendi gibi sırtını dikleştirdi, az önce soğukkanlılığını kaybettiğini unutturmaya çalışıyor gibiydi.

O sırada Denton hevesli bir tonda sordu, "Başka hazine efsaneleri var mı?"

Elland, cevabı onun vermesini istediğini belli etmek için Cleves’e bir bakış attı.

Bunu fark eden Cleves, siyah çayından bir yudum aldıktan sonra küçük çocuğa döndü, "Denizde sayısız hazine var. Elflerin gizli ülkeleri, sisin derinliklerindeki kayıp korsan gemileri, güçlü canavarlarla dolu yeraltı şehri, İmparator Roselle’in son gizli hazinesi ve daha niceleri."

Ha? İmparator Roselle geride hazine bırakacak seviyeye mi ulaşmış... Eğer bu doğruysa, Kutsala Hakaret Kartları da orada olmalı değil mi? Acaba kaç tanesi orada? Ölüm Anahtarı efsanesi Bay Azik’in anılarını tazelemesine yardımcı olabilir... Bu sözler Klein’ı çok heyecanlandırmış, merakını körüklemişti.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


495   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   497