Klein, başına 3000 poundluk ödül konan korsanın kılık değiştirmiş halde gemiye bindiğini elbette fark etmişti. Yanındaki Denton ve Donna’ya dönüp gülümsedi, “Bir arkadaşım var.“
Bu sırada sakince Tuğamiral Buzdağı’nın dördüncü güverte görevlisine yaklaştı, bakışları Danitz’in bakışlarına kenetlenmişti.
Genç maceracının kendisine yaklaştığını gören Danitz’in yüzündeki gülümseme donup kalmıştı. Zihninde tek bir düşünce vardı, Kaç! Kaçabildiğin kadar hızlı kaç! Kaçmak için elinden geleni yap! Beyonder güçlerimi kullanıp kimliğimi ifşa etmek zorunda kalsam bile, hemen kaçmak zorundayım!
Onun gözünde, ölçülü ve sert maceracı insan derisi altında bir canavardı!
Ancak Danitz, tam hamle yapacakken aniden sakinleşti, dün gece olanları hatırlamıştı: maceracı ona saldırmamış, gitmesine izin vermişti.
Yani, bana karşı düşmanca bir niyeti olmayabilir. Bu krizi çözmek için mantıklı çerçevesinde konuşmak mümkün olabilir... Doğrudan kaçmak çatışmaya yol açabilir... Yanan Danitz, zengin deneyimlerine dayanarak korkularını bastırıp olduğu yerde beklemeye karar verdi.
Bu sırada Klein, yüzünde bir gülümsemeyle onun yanına varmıştı.
“Günaydın, bir kez daha karşılaştık.“
Maceracının zarif ve nazik gülümsemesi Danitz’in açıklanamayan bir nedenden ötürü ürpermesine sebep oluyordu. “Günaydın.“
“Bu gemide ne işin var?“
“Rorsted Takımadaları’na gidiyorum,“ diyerek dürüstçe cevap verdi ünlü korsan Danitz.
“Neden?“ Klein oldukça sakin ve soğuk tavırlıydı.
Danitz yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi, “Kaptan’ın emirlerini orada bekleyecektim. Yakında bana bir görev verebilir.“
Muhtemelen beni gemiden kovalayacak. Her halükarda, gemide bir korsanın olması potansiyel bir risk... Danitz olabilecekleri değerlendiriyor, bir sonraki adımlarının neler olması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu.
Ona göre, gemiden kovalanmak oldukça olumlu bir sonuçtu. En fazla verdiği bilet parası boşa gitmiş olacaktı.
Klein bir süre sessiz kaldı, bu sessizlik Danitz’in tüylerini diken diken ediyordu.
“Hangi kabindesin?“
“Birinci sınıf, 312 numaralı oda.“ Danitz elindeki bileti göz hizasına getirip bir kez daha kontrol etti.
“Evet,“ dedi Danitz, ancak bu soruya bir anlam verememişti.
O anda, karşısındaki adamın kendi astıyla konuşuyormuş gibi kayıtsız bir ses tonuyla cevap verdiğini duydu.
“Sen orada uyursun.“
Ha? Nerede? Ben hizmetli odasında mı uyuyacağım? Beni gemiden kovmayacak mısın? Danitz şaşkın bir şekilde Klein’a baktı, “Neden?“
“Rehine.“
Rehine mi? Beyaz Akik’in yağmalanmasını kolaylaştırmak için bindiğimi, gemiye ajan olarak geldiğimi düşünüyor ve bu yüzden beni rehin almak mı istiyor? Mantıklı... Şüpheleri gerçek olsa da, beni rehin alması korsanların saldırısına engel olmazdı ama... Yine de müzakere için beni rehin alması akıllıca... Kahrolası. Bu tür kibirli, soğuk, fazla konuşmayan insanlardan nefret ediyorum. Böyleleri hep bir-iki kelime edip susar, karşı tarafın sözlerinin ardındaki anlamı tahmin etmesini bekler! B-ben gerçekten de onunla baş edebilecek biri değilim! Neden mizacının zevklerime uygun olduğunu düşündüm ki? Aklımı kaybetmiştim herhalde... Danitz dişlerini gıcırdatarak gülümsemeye çalıştı.
“Peki.“
“Hadi gidelim.“
Huhh... Yanan Danitz, bavulunu alıp isteksizce kabinine yöneldi. Kısa süre içinde üst kata çıkıp 312 numaralı odaya ulaşmışlardı.
Klein, kapıyı açıp kısaca içeriye göz attığında buranın ikinci sınıftan birkaç kat daha iyi olduğunu fark etti.
Otuz metrekare kadar olan oturma odası, ana yatak odasına ve üç hizmetli odasına bağlanıyordu. Ayrı bir banyosu, standart bir dolabı ve maun bir masası da vardı.
Danitz bavulunu bırakıp hizmetli odalarına baktı. Aniden aklına önemli bir soru gelmişti.
“Ana yatak odası boş mu kalacak?“
Ancak cümleyi tamamladığında cevabı çoktan anlamıştı.
“Benim olacak,“ dedi Klein beyefendi bir tavırla gülümseyerek.
Beklediğim gibi, beni gözetim altında tutacak... Danitz’in morali iyice bozulmuştu.
Klein halının üstüne basarak yeniden kapıya yöneldi, “Benimle alt kata gel.“
“...Pekala.“ Danitz şaşkındı, adamın neyin peşinde olduğunu anlamamıştı.
Maceracı ve ünlü korsan kısa süre içinde Klein’ın asıl odasının bulunduğu ikinci sınıf kabinlerin olduğu yere geldi.
Klein kapıyı açtı, ancak içeri girmiyor, kapının önünde duruyordu. “Masadaki şeyleri toparlayıp bavula koy.“
Ne? Toparlamak mı? Odanı toplamama yardım etmemi mi istiyorsun?“
Danitz hem şaşkın hem de öfkeliydi, başından her an dumanlar çıkabilecekmiş gibi hissediyordu.
Ben, Yanan Danitz, Tuğamiral Buzdağı’nın dördüncü güverte görevlisi, başına 3000 pound ödül konan ünlü bir korsan, nasıl biri tarafından hizmetçi gibi kullanılırım?!
Gururum ve itibarım böyle bir aşağılanmayı kabul etmeme izin vermez!
Danitz’in bir heykel gibi olduğu yerde durduğunu gören Klein ona buz gibi bir bakış attı.
Bu bakış Danitz’in aniden titremesine sebep olmuştu.
Derin bir nefes alıp, ağlamadan bile daha kötü görünen bir gülümsemeyle cevap verdi, “Pekala.“
Omuzları düşük bir şekilde kabine girip odadaki eşyaları toplamaya başladı.
Kendi valizini hazırlarken davrandığından çok daha dikkatli davranıyor, eşyalara hasar vermemek için elinden geleni yapıyordu.
Her şey toparlandıktan sonra valizi eline alıp Klein’ın rehberliğinde üst kata çıktı.
Yol boyunca adama gizlice saldırmayı istemiş, ancak elbette buna cesaret edememişti.
312 numaralı odaya döndüklerinde, sıktığı dişlerinin arasından sordu, “Size nasıl hitap etmeliyim?“
“Gehrman Sparrow,“ dedi Klein soğuk tavrını sürdürerek.
Gehrman Sparrow... Danitz bu ismi zihnine kazıdı, bugün olanları asla unutmayacağına, karşısındaki bu adama kendisine yaşattıklarına benzer şeyler yaşatacağına yemin etti.
Kaptanın da bana yardım edeceğinden eminim!
Klein, personasını göz önünde bulundurarak sallanan sandalyeye değil rastgele bir ahşap sandalyeye oturdu.
Arkasına yaslanıp ellerini önünde birleştirdikten sonra da Danitz’e bakarak konuya girdi, “Bana tanıdığın ünlü korsanlardan bahseti.“
“Çok fazla var,“ dedi Danitz şaşkın bir tonda.
Kılını bile kıpırdatmaya cesaret edemiyor, tıpkı bir hizmetçi gibi öylece olduğu yerde duruyordu.
Klein’ın dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı, “Ödüllere göre sırala.“
Bu sırada elini kaldırıp karşısındaki sandalyeyi işaret etti.
“Otur.“
Sonunda rahat bir oh çeken Danitz hemen karşıdaki sandalyeye oturdu.
Bu gelişme ona, adamın o kadar da kötü olmadığını hissettirmişti.
…
Vooo!
Beyaz Akik bir kez daha, 13 mil hızla açık denize doğru yola koyuldu.
Uzun süredir konuştuğundan ağzı iyice kurumuş olan Danitz’in mola vermesine sonunda izin verilmişti. Böylece ikili, odadan çıkıp birinci sınıf restoranına doğru yöneldi.
Restoran oldukça zarif bir şekilde dekore edilmişti, bir köşede kemancılar çalıyordu ve mahremiyet için masalar bariyerlerle ayrılmıştı.
İçeride henüz birkaç adım atmış olan Klein, Cleves’in grubunu gördü. Hepsi büyük bir masada oturmuş garsonun yemeklerini servis etmesini bekliyorlardı.
“Sparrow Amca!“ Aralarındaki küçük sırdan dolayı, Denton ona hitap ediş biçimini değiştirmişti.
Kardeşinin sesini duyan Donna gözlerini kırpıştırarak Klein’a baktı.
Sparrow Amca’nın ikinci sınıf kabinlerde kaldığını ve bu restoranda olmaması gerektiğini net bir şekilde hatırlıyordu.
Klein gülümseyerek gruba selam verdikten sonra Danitz’i işaret etti, “O ısmarlıyor.“
“Öyle mi...“ Donna meraklı gözlerle Danitz’i inceledi, beyefendinin çok tuhaf göründüğünü, özellikle de kaşlarının yeterince doğal görünmediğini hissediyordu.
Cleves, çatal bıçağını bırakıp birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra sordu, “Arkadaşın mI?“
Klein gülümseyerek Danitz’e döndü.
“Sence cevap ne olmalı?“
Danitz dişlerini gıcırdatarak, zoraki bir şekilde gülümsedi.
“Gehrman bir keresinde hayatımı kurtardı.“
Evet, doğru. Aksi halde, ödülü almak için beni çoktan öldürmüş olurdu... düşüncesiyle kendisini teselli etmeye çalışıyordu bir yandan da.
Cleves birkaç saniye Danitz’i inceledikten sonra başka bir şey söylemeden önüne döndü.
Böylece Klein grubun yanından geçip pencerenin yanında boş bir masa buldu.
Çok geçmeden de bir garson elinde menüyle masaya geldi.
“Kömürlü biftek, kırmızı şaraplı kaz ciğeri, sebze salatası...“ Danitz birkaç saniye menüyü inceledikten sonra iç çekti. “Her iki ila üç günde bir stok yapmak için demir atan gemiler çok daha iyi, bolca taze yemek oluyor. Bir ya da iki hafta boyunca hiç demir atmayan gemilerde yalnızca bira, kurutulmuş et ve çeşitli konserve ürünleri oluyor. O kadar monoton ki insanı deli ediyor. Ancak tabii denizin kendisi de besin sağlıyor. Heh heh, ancak bunun için deneyimli olmak gerekir. Gemimizdeki bir denizci bir keresinde güzel bir ıstakoz yakalamıştı, ancak sonunda öyle bir ishal oldu ki gö...“
Korsan olarak kaba bir dil kullanmaya alışmış olan Danitz aniden durakladı, Gehrman Sparrow’un yüz ifadesini görünce kullanacağı kelimeyi değiştirmeye karar vermişti.
“Neredeyse poposu düşecekti.“
Buna sadece ıstakoz sebep olmamış olabilir. Kaptanınız kadın olsa da, mürettebatta çok az kadın olmalı. Dahası, denizciler de uzun süre karaya çıkamadıklarından susamış olmalılar... Klein sessizce menüyü alıp fiyatların üzerinden bir çizgi çekti.
“Bunların hepsi.“
“Tamamdır.“ Garsonun yüzündeki ifade hiç değişmemişti.
O sırada Klein, Kaptan Elland’ın içeri girdiğini görüp hafifçe bir baş selamı verdi.
Önüne geri döndüğünde, Danitz’in manzaranın tadını çıkarmak istercesine pencereden dışarı baktığını fark etti.
“Kaptan seni tanıyor mu?“ Diye sordu Klein neredeyse cevaptan eminmiş gibi bir tonda.
Danitz isteksizce gülümsedi.
“V. Wilhelm’in güverte sorumlusu olduğu dönemde mürettebatıyla savaşmıştık.
Ayrıca, ben de ünlü bir korsan sayılırım...“
Danitz aniden durakladı, içinde bulunduğu durumu düşünerek konuyu değiştirmeye karar vermişti.
“Adil Elland’ın neden aniden donanmayı bıraktığını hep merak etmişimdir. O zamanlar çoktan Hakem olmuştu.“
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.