Yukarı Çık




505   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   507 


           
Klein, Danitz’in karakterini az çok anlamıştı, bu nedenle hangi efsanelerden bahsettiğini sormasına gerek olmadığını biliyordu. Yalnızca sakince ona bakmakla yetiniyordu.

O sırada Danitz başını iki yana salladı.

“Söylentiye göre, 300 yıl önce, Loen ordusu bu adayı ilk işgal ettiğinde, 500’ün üzerinde asker, bir sis olayının ardından gizemli bir şekilde kaybolmuş. Bundan kısa süre sonra da, sahilde ve dağlarda bolca kemik ortaya çıkmış ve buna benzer olaylar birkaç kez yaşanmış. Bu, Fırtınalar Kilisesi buraya bir katedral inşa edip buraya bir piskopos gönderene kadar devam etmiş.“

Tarihçiler sömürge döneminin resmi başlangıcını Roselle’in güvenli bir rota bulmak için Güney Kıtası’na filo göndermesi olarak kabul etse de, aslında bundan çok uzun zaman önce, Kuzey Kıtası ülkeleri çevre denizleri keşfetmiş ve birkaç adayı kolonize etmişti. Tek fark, bu operasyonların yeterince sistematik ya da büyük ölçekli olmamasıydı.

Siste gizemli bir şekilde kaybolma... Sahillerde ve dağlarda kemiklerin ortaya çıkması...Nedendir bilinmez, Klein’ın aklına Tanrıların Terk Edilmiş Ülkesi gelmişti. Güneş’in anlattıklarına göre, orada güneş hiç açmıyordu ve yalnızca yıldırımlar aydınlık sağlıyordu. Dahası, insanlar karanlığın ortasında kaldıklarında tuhaf ve korkunç olaylarla karşılaşıyorlardı.

Danitz, batan güneşin ışığında yıkanan deniz fenerine bakarken anlatmaya devam etti, “Ve adada kazılan mezarlara ve duvar resimlerine göre, buranın yerlilerinin yamyamlık geleneği olduğu belirleniyor.

Bu adam şiddetli hava değişimleri deneyimlediğinden sık sık depremler, fırtınalar ve ağır sis meydana geliyor; bu nedenle yerliler tekrar tekrar çeşitli felaketler yaşıyor. Hayatta kalmak için de, kendileri için yarattıkları bir Hava Tanrısı’na tapmaya başlıyorlar, her yıl ritüeller düzenliyorlar. Heh, bu ritüellerde, seçilmiş inananların öldürülmesi ve başlarının kurban sunağına gömülmesi gibi bir adım da var.

Ancak uzun zaman önce bunun yerini Fırtına’nın kurban ritüeli aldı ve yerlilerin orijinal dili de çoktan öldü.“

Hava Tanrısı... Bir zamanlar canlı kurban geleneğini sürdüren fethedilmiş bir ada... Klein hafifçe başını salladı.









Bu sırada Danitz fenere bakmayı bırakmış, ona doğru dönmüştü, “Bu efsaneler sebebiyle, Bansy Limanı’nda iki eşsiz gelenek vardır. Biri, ağır sis ya da şiddetli hava değişimlerinin olduğu gecelerde kapıları sıkıca kapatmaktır. Kimse dışarı çıkmaz ya da kapısı çalınırsa açmaz.

Diğeri de, her türlü hayvanın kanını sevdiklerinden ve göç eden elflerden tuz atmayı öğrendiklerinden, bu topraklara özgü keskin çeşnilerle eşleştirerek yaptıkları hoş kokulu garip topaklar.“

Kanlı kek mi? Klein donup kalmıştı, birkaç saniye düşündükten sonra kaşları çatıldı, “Elfler mi?“

Önceki yaşamından edindiği izlenimlere göre, elflerin zarif vejetaryenler olmaları gerekiyordu. Kan yemenin doğru yöntemini ya da kan keki yapmayı nasıl bilebilirlerdi?

“Doğru. Söylentiye göre pek çok elf katılaşmış kanı seviyormuş. Ne yazık ki şu anda, bu yaratıkların mutfak becerilerine sahip olanlarını bulmak çok zor.“

...Güneş bir keresinde, elflerin eski tanrısı Elf Kral Soniathrym’in fırtına otoritesini temsil ettiğinden bahsetmişti. Bu durumda elfler, Denizi yolunu takip eden Beyonderlara eşdeğer bir ırk olmalı... Hmm, bu durumla elflerin kanlı yiyeceklerden hoşlanması çok da şaşılacak bir durum değil... Uzun zamandır da o kekten yemiyorum.... Klein’ın düşünceleri akıp gitmiş, sonunda aklı keke takılmıştı, bir an önce gemiden inip o lezzetin keyfini çıkarmak istiyordu.

O sırada Danitz hevesle devam etti.

“Burada çok ünlü bir restoran var, Yeşil Limon Restoranı. Özellikle domuz kanı çok lezzetli. Şey... Denemek ister misin?“

Gehrman Sparrow ile bir odada yalnız olmanın çok tehlikeli olduğu hissi bir türlü peşini bırakmıyordu. İnsan kılığındaki bu canavarın aniden delirebileceğinden korkuyordu.

Daha fazla insanın olduğu yerlerde böyle şeyler yapamaz sanırım... Kutsal Fırtınalar Lordu, umarım bu yolculuk en kısa sürede sona erer! Danitz umutla başını salladı.

Bir korsan olarak o da Fırtınalar Lordu’na inanıyordu ancak kiliseye karşı yeterince saygı duyduğu söylenemezdi.

Danitz’in önerisi Klein’ın hoşuna gitmişti, bu nedenle hemen harekete geçti.

Ancak az önce duyduğu efsane ve gelenekler onu oldukça rahatsız etmişti. Bu nedenle cebinden bir bozukluk çıkarıp Danitz’in varlığına aldırmadan havaya attı.

Bansy Limanı’nda onu bekleyen bir tehlike olmadığı sonucu çıkmıştı.

Hmm... Ancak Klein’ın bakışları hala elindeki bozukluktaydı, hala içinde bir huzursuzluk vardı.

Bu sahneyi gören Danitz, ilk başta şaşırmış olsa da çok geçmeden karşısındaki bu yaratığın kehanette usta olduğunu anlamıştı.

Bu... Gizlice kaçacak olsam bile beni çok kolay bulur... Danitz’in içi aniden yeni bir hüzün dalgasıyla dolmuştu.

O sırada Klein’ın yavaşça kalkıp lavaboya gittiğini gördü.

Klein, kapıyı kapatmadan önce arkasına dönüp kayıtsız bir tonda ona seslendi, “Bu fırsatı kaçmak için kullanabilirsin.“

Pat.

Danitz yumruklarını sıkıp iki adım attıktan sonra aniden durdu.

En korkunç olan, bilinmeyendi. Gehrman Sparrow’un Beyonder güçlerini tam olarak anlamadan çatışma yaratmaya cüret edemezdi.

En azından yeterince nazik biri, henüz bana zarar vermedi... Muhtemelen Bayam’a ulaştığımızda beni bırakacak... Danitz buruk bir tavırla başını sallayıp az önceki konumuna geri çekildi.

Banyoda.

Klein bir kağıt figür çıkarıp yerine yerleştirdikten sonra saat yönünün tersine dört adım atarak gri sisin üstüne ulaştı.

Vakit kaybetmeden uzun bronz masanın başına geçip bileğindeki sarkacı çıkardı, kehanet ifadesi hazırdı: “Bansy Limanı’nda bekleyen bir tehlike var.“

Gözlerini açtığında, sarkacın saat yönünde, yüksek frekansta döndüğünü gördü!

Yani gerçekten de Bansy Limanı’nda Klein’ı bekleyen büyük bir tehlike vardı!

Bu nasıl olabilir? Burası üç yüz yıldan uzun süre önce krallık tarafından sömürgeleştirildi ve yüz yıldan uzun süredir de ana ticaret yolunun önemli bir limanı. Burada tehlike yayıldığına dair hiç haber de çıkmamıştı... Birkaç güçlü korsan bu limanı yağmalamak için işbirliği yapıyor olabilir mi? Hayır, liman savuma hattında bulunan o toplar yalnızca şov değil... Klein kaşlarını çattı, korsanlarla alakalı bir aksilikle karşılaşıp karşılaşmayacağını soran bir kehanet ifadesi daha hazırladı ve hızlıca yeni bir kehanet daha yaptı ancak cevap olumsuzdu.

Hmm... Birkaç saniye sessizce bekledikten sonra kendisini maneviyatıyla sarıp gerçek dünyaya döndü.

Tuvaletin mekanik düğmesine basıp kağıt ikamesini kaldırdıktan sonra hızla elini ve yüzünü yıkadı.

Böylece biraz daha sakinleşip düşünmüş, en iyisinin saklanmak olacağına karar vermişti. Önceliği kesinlikle güvende olmaktı.

Bir mendil alıp ellerini sildikten sonra kapıyı açıp dışarı çıktı, Danitz hala oturma odasının ortasında duruyordu.

Korkaklık derecesinde temkinli olan bir korsan... Bir anlamda, Tuğamiral Buzdağı’nın adamlarının hepsi yarı zamanlı korsan olan maceracılar... Klein, Danitz’e bakıp sakince şöyle dedi, “Birinci sınıf yemek odasına.“

“...Pekala.“ Danitz, Gehrman’ın neden aniden fikrini değiştirdiğini anlamamış, ancak anlaşmazlık çıkarmamaya karar vermişti.



Bu sırada asma merdivende olan Cleves aniden Donna ve diğerlerine döndü, “Siz Yeşil Limon Restoranı’na geçin.

Benim Kaptan Elland’la bazı işlerim var. Kısa süre içinde size katılacağım.“

“Tamamdır.“ Urdi Branch biraz şaşırmıştı, ancak hafifçe başını sallayarak onay verdikten sonra ailesiyle birlikte yürümeye devam etti.

Böylece çok geçmeden, Cleves geminin orta kısımlarında Elland’la buluştu.

“Gehrman Sparrow’u ziyaret edeceğim,“ dedi sırtında kılıç olan kaptana.

Elland şaşkın bir şekilde ona baktı.

Bunu bana niye söylüyorsun ki... Ancak çok geçmeden Cleves’in ne demek istediği anladı.

Ona bir şey olursa, Gehrman Sparrow’u ziyarete gittiğinin bilinmesini istediği için söylüyor... Ancak ona bir şey olmazsa, şüpheleri yanlış çıkmış olacak ve Gehrman’ı daha fazla rahatsız etmeye gerek olmayacak... Elland duraklayıp yanındaki ikinci kaptana döndü, “On beş dakika bekle.“



Pat! Pat! Pat!

Birinci sınıf yemek alanına gitmek üzere olan Danitz ve Klein, kapıdaki ritmik tıklama sesini duydular.

Klein’ın baş işaretini gören Danitz hemen itaatkar bir şekilde kapıyı açtı.

Gelen Cleves’di. “Yanan Danitz?“

Öğle yemeği sırasında, Gehrman Sparrow’un arkadaşını biraz tuhaf ve tanıdık bulmuş, ancak bağlantıyı kurmamıştı. Donna, Danitz konusunu açtığında ise, öğle yemeğinde gördüğü o adamın bu korsana çok benzediğini fark etmişti.

Tam da beklediğim gibi... Klein cevap vermek üzereydi, ancak o anda Danitz hemen araya girdi, “Dostum, yanlış kişiye geldiniz. Başına 3000 pound ödül konan o ünlü korsana çok benzesem de, ben o değilim. İnsanlar bizi hep karıştırıyor, bu durum başıma hep dert oluyor.“

Klein elini ağzına götürdü, neredeyse kahkaha atıp personasının dışına çıkacaktı.

Birkaç saniye sonra sakince başını kaldırdı, “Evet.“

Ah... İtibarım... Danitz başını kaldırıp çaresizce tavana baktı.

“Siz ikiniz ne planlıyorsunuz?“ Diye sordu Cleves gergin bir şekilde.

Klein çenesini Danitz’e doğru kaldırdı.

“Ona göz kulak oluyorum.“

“Göz kulak olmak mı?“ Cleves bu sözlerin ne anlama geldiğini anlamamıştı.

Beyefendi, kendi kendinize bağlantılar kurmayı öğrenmelisiniz. Her şeyi detaylı bir şekilde açıklayamam ya. Bu benim personama uygun bir şey değil! Cleves’in hala şüpheci bir şekilde baktığını gören Klein çaresizce cevap verdi, “Damir Limanı’nda gemiye bindi, onu fark edince herhangi bir kaza olmasına engel olmak için gözetime almaya karar verdim.“

Cleves, Klein’ı birkaç saniye inceledikten sonra başını salladı, “Sen iyi olacak mısın?

Yardıma ihtiyacın var mı?“

“Hayır,“ dedi Klein sessizce.

Cleves, kederli Danitz’e bir bakış attıktan sonra geri çekildi.

“O halde ben gideyim.“

Ancak tam o arkasını dönmüşken Gehrman’ın sesi yeniden duyuldu, “En kısa sürede gemiye dön. Bansy Limanı’nda gizli bir tehlike var.“











Yeşil Limon Restoranı’nda, Donna tam peçetesini kucağına sermişti ki Cleves amcasının telaşlı bir şekilde merdivenlerden koştuğunu gördü.

Bu sırada limandaki hava da aniden değişmişti. Her yönen güçlü fırtınalar esmeye, ağaçlar ileri geri sallanmaya başlamıştı.

Donna büyük bir ilgiyle dışarıdaki manzarayı izliyordu.

Elinde fener olan, siyah paltolu bir adamın rüzgarın içinde güçlükle yürümeye çalıştığını gördü.

Adam, izlendiğini hissetmiş gibi hafifçe dönüp restoranın ikinci katına baktı.

Bunu gören Donna, adamın kafatasının olması gereken yerin boş olduğunu fark etti! Adamın boynunun üstünde, yalnızca içinden kanlar fışkıran bir yara vardı!

Ancak çok geçmeden adam yeniden önüne dönüp yürümeye devam etti!

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


505   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   507