Yukarı Çık




510   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   512 


           
Vooş!

Piskopos Millet’in bedeninden yayılan güçlü fırtına, adamın üstündeki koyu mavi cüppeyi havaya savurdu.

Çatırt! Çatırt! Çatırt! Çatırt! Çatırt! Yakınlardaki ağaçların dalları birer birer kırılıp etrafa savruldu.

Donna’nın bedeni de istemsizce birkaç metre yükselmiş, ileri doğru sürüklenmişti. Birkaç saniye sonra yere düştüğünde vücudunun her yeri ağrıyordu.

Bu sırada Cecile, Denton, Timothy, Harris ve diğerleri de rüzgarla savrulup farklı farklı yerlere düşmüşlerdi. Yalnızca Cleves, Teague ve Urdi pek fazla savrulmadan birkaç adım sendeleyip yere yığılmıştı.

Piskopos Millet’in tam karşısında olan Elland, hızla geriye doğru çekilip rüzgarın etkisinden kaçmayı başarmıştı.

Klein ve Danitz ise direnmeye bile çalışmamış, birer uçurtma gibi geriye doğru uçmuşlardı. Ancak yere çökmek üzereymiş gibi görünseler de, dengelerini koruyabilmişlerdi.

Kasırga sona erer ermez, yavaşça dağılmakta olan sisin içinden altı figür çıktı. Figürlerin üstünde siyah paltolar vardı ve hepsi başsızdı. Başlıklarını ise kasırga girdapları havada tutuyordu.

Huh! Huh!









Boğazlarından her an saldırmaya hazır bir canavar gibi hırıltılar çıkıyordu.

Sou! Sou! Sou!

Bir yerden aniden ince ve keskin rüzgar bıçakları fırladı ve Klein’ın takla attığı yerde açık ve derin izler bıraktı.

Pat! Pat! Pat!

Elinde fener olan Piskopos Millet’in iki yanında duran altı başsız figür hızla Klein, Elland ve diğerlerine doğru atıldı.

Bu canavarlardan bir tanesiyle bile baş etmek yeterince zordu, şimdi altı tane oldular... Üstelik bu kez bir de piskopos var! Yanan Danitz’in kafa derisi karıncalanmaya başlamıştı.

O anda, gözlerinin önünden bronz bir ışın geçip ileriye doğru fırladı.

Dang! Dang! Dang! Bu sırada Azik’in bakır düdüğü yere düşüp birkaç kez sekmişti.

Tabii bu başsız canavarların dikkatini çekmiş, hepsi Piskopos Milleti olduğu yerde tek başına bırakarak Azik’in bakır düdüğüne koşmuştu.

Bunu fırsat bilen Klein hemen sol elini kaldırıp ceketinin içindeki Güneş Broşu’nu az ötesindeki Kaptan Elland’a fırlattı. “Maneviyatını aktar, beş saniye. Kutsal su.“

Cümlesini tamamladıktan sonra, şapkasının rüzgarın etkisiyle başından uçmasına aldırmadan zikzaklar çizerek Piskopos Millet’e doğru atıldı.

Sou! Sou! Sou!

Ancak hala bir yerlerden hala Klein’ı hedef alan rüzgar bıçakları geliyordu.

Ve çok geçmeden, yerde yarıklar belirmeye başladı. Klein ya bir şekilde takla atıp yuvarlanıyor, ya da ellerinden destek alıp zıplayarak ateş bombardımanından kaçıyordu.

Piskopos Millet’in gözlerindeki koyu kırmızı ışıklar ise giderek daha da parlak bir hal almaktaydı.

Sou! Sou! Sou! Sou! Sou!

Sonunda rüzgar bıçaklarından kaçmayı başaramayan Klein’ın bedeni anında parçalanıp ince, hafif kağıt parçalarına dönüştü.

Bu sırada klein da farklı bir yönde belirmiş, Piskopos Millet’e doğru koşmaya devam ediyordu!



Elland, Güneş Broşu avucuna düşer düşmez sıcaklığı hissetti. Bu öyle bir sıcaklıktı ki, üzerindeki her şeyi çıkarıp buz gibi sulara atlamak istiyordu.

Ancak bir an durup Gehrman Sparrow’un sözlerini düşündükten sonra ceketinin iç cebinden bir alkol şişesi çıkarıp içindeki tüm sıvıyı döktü. Şarabın güçlü aroması hızla her yöne doğru yayılmaya başlamıştı.

Yanan Danitz durumun farkındaydı, bir saniye kadar yüzünü buruşturduktan sonra dizlerinin üstüne çöküp iki avucunu da yere yapıştırdı.

Bu hamleyle zeminde iki kırmızı ateş yılanı ortaya çıkmış, Azik’in bakır düdüğüne doğru yayılmaya başlamıştı.

Danitz’in asıl planı ateş topunu Piskopos Millet’e atıp Gehrman Sparrow’un alevleri kullanarak kolayca piskoposa saldırmasını sağlamaktı. Ancak piskoposun etrafındaki alanın dondurucu fırtınalarla dolu olduğunu gördüğünde bu fikirden vazgeçmesi gerekmişti. Gehrman Sparrow’un tüm gücünü piskoposa verebilmesi için önce başsız canavarları temizlemeye hazırdı.

Cleves, Cecile, Teague ve Harris de çoktan ayağa kalkmış, silahlarını çekmişlerdi. Urdi, Donna ve Timothy’i ortalarına alarak onları canavarlara karşı korumaktan sorumlulardı.

Deneyimleri onlara, öncesinde takım çalışması eğitimi yapılmamışsa, sıradan insanların ötesinde olan bir savaşa dahil olmaya çalışmamanın en doğrusu olduğunu öğretmişti.

Pat! Pat! Pat!

Alevlerden habersiz başsız canavarlar, kuduz köpekler gibi Azik’in bakır düdüğüne saldırmaya devam ediyordu.

Bu da Elland’a maneviyatını Güneş Broşu’na soğukkanlılıkla aktaracak vakit kazandırmıştı. Kutsal su yoğunlaşmaya başladığında, Elland bunu alkol şişesine dökmeye başladı.

Bu sırada Danitz panik halindeydi, altı başsız figürden oluşan bir gruba karşı savaşıyordu. Öne doğru hafifçe eğildi, çok geçmeden, sağ elinde kavurucu beyazlıkta bir mızrak belirmişti.

Hızla bir adım atıp belini büktü ve kolunu sallayarak alevli mızrağı fırlattı. Mızrak ıslık çalarak başsız adamlardan birine çarptı.

Çarpmanın etkisiyle göğe beyaz bir ışık yükseldi ve başsız adamın bedeni anında küle dönüştü.

Saldırının başarılı olduğunu gören Danitz, tam tekrar saldırmak üzereydi ki aniden çılgınca, korkunç bir açlık hissetti.

Sanki derin bir uçurumun önüne gelmiş, yavaş yavaş içine çekiliyormuş gibi hissediyordu.

Gehrman Sparrow’un artık içindeki çılgın ruhu bastırmadığını, onu özgür bıraktığını anlamıştı.

Klein, üç kez Kağıt Figür İkamelerini kullandıktan sonra sonunda yeterli uzaklığa erişmişti.

O anda, sol elindeki eldivenin uzun zamandır bastırılan açlığı korkunç bir biçimde patladı, elinde koyu altın renkli, kıvranan pullar belirmişti.

Çok geçmeden, dikeyleşen göz bebeklerinde Piskopos Millet’in figürü belirdi.

Rüzgar bıçağı saldırısını tekrarlamak üzere olan orta yaşlı adam, aniden durup başını geriye doğru eğdi, sanki bir anda donakalmıştı.

Koyu kırmızı ışıklar yayan gözleri odağını kaybetmiş, çılgınca bakmaya başlamıştı sanki. Teni ise denizde yaşayan canlılarınki gibi pürüzsüz ve renkli bir hal almıştı.

Okyanusun derinliklerinden gelmiş gibi nefes nefeseydi, koyu mavi cüppesinin altından kaygan, iğrenç dokunaçlar uzanmaya başlamıştı.

Psikiyatrist’in Çılgınlığı!

Klein aslında bunu düşmanının saldırısını kesintiye uğratmak için kullanmak istemişti, ancak bu çılgınlık durumu Piskopos Millet’in anında kontrolü kaybetmesine sebep olmuştu!

Yozlaşmış adam, son mantık kırıntılarını da kaybettiği anda kontrol kaybı uçurumuna düşmüştü!

Bunu gören Klein, artık tereddüt etmeyi bırakması gerektiğini fark etmişti, bu nedenle hemen Ürpertici Açlık’ın etkin ruhunu değiştirdi.

Bu sırada sol elindeki eldiven altın renkle parlamaya başlamıştı.

Gözleri ise iki yıldırım gibi oldukça parlaktı.

Piskopos Millet, aniden kan dondurucu bir çığlık atıp elleri ve dokunaçlarıyla yüzünü kapatmaya çalıştı.

Ruhuna nüfuz edilmiş, tarifsiz bir acı hissetmişti.

Sorgulayıcı!

Klein sağ elinden destek alarak kendisini yukarı doğru itip sol elinden göz kamaştırıcı bir parlaklık yaydı.

Hemen sonrasında da arkasına yaslanıp güneşi kucaklıyormuş gibi kollarını açtı.

Gökyüzünden yoğun ve saf bir parlaklık indi ve Piskopos Millet’i tamamen içine sardı.

Ortam aniden gündüz vakti gibi aydınlanmıştı. Güçlü fırtınalar da aniden durmuş gibiydi.

Dizi 5 Işık Rahibi!

Piskopos Millet’in bedeni yavaş yavaş buharlaşıyordu, önce derisi, sonra dokunaçları ve sonunda da eti yok olmaya başlamıştı.

Parlak ışık sütunu kaybolduğunda, piskopostan geriye kalan şeyin insana benzer bir yanı da kalmamıştı. Adam kemiklerden ve yanık etlerden oluşan bir canavara dönüşmüştü adeta. Aurasından kalanlar ise oldukça zayıftı.

Ancak kendisi hala ölmemişti!

Klein, Saldırgan durumuna giren Beyonderların canlılığının her zamankinden daha güçlü olacağını biliyordu. Birkaç adım öne çıkıp hızla Piskopos Millet’in hırpalanmış bedenine koştu ve sol elini adamın etine kenetledi.

Işık Rahibi güçlerini kullanmayı bırakmıştı çünkü Ürpertici Açlık için yiyecek bir şeyler kalsın istiyordu!

O sırada, eldivenin avuç içi bölgesinde iki küçük çatlak belirdi ve bu çatlaklardan, her eti, kemiği ve maneviyatı yiyebilecekmiş gibi görünen hayali, beyaz ve ürkütücü iki sıra diş çıktı.

Ancak Piskopos Millet hala mücadele etmeye devam ediyordu. Vücudundan uzanmaya devam eden dokunaçlarıyla Klein’ı yakalayıp onu kendisine çekmeye çalışıyordu.

Klein bastonunu atıp tabancasını kaldırarak arka arkaya beş el ateş etti.

Bang! Bang! Bang! Bang! Bang!

Soluk altın, pirinç ve gümüş renkli mermiler hızla Piskopos Millet’in üstüne yağmış, farklı renklerde alevler çıkarmaya başlamışlardı.

Millet bir kez daha kan dondurucu, ruhunun derinliklerinden gelen bir çığlık attı. Artık Ürpertici Açlık’a direnemiyordu. Eti ve ruhu bile doyumsuz bir ağza dökülen bir akıntıya dönüşmüştü.

Yalnızca iki saniye içinde, ondan geriye yalnızca yerdeki kıyafetler, biraz para ve koyu mavi-yeşil renkli ışık lekeleri kalmıştı.

’Yutma’ ve ’Kullanma’ arasındaki fark buydu.

Klein, ikinciyi daha çok istiyordu ancak etrafta başka yiyecek yoktu.

Bu sırada Kaptan Elland da alkol şişesinin içinde iki tur kutsal su yaratmıştı.

Danitz, telaş içinde ona seslendi, “Bana at!“

Elland bir an bile tereddüt etmeden alkol şişesini hala bakır düdüğe ulaşmak için yarışan başsız canavarlara doğru fırlattı.

Ahem. Danitz boğazını temizleyip doğruldu.

Hızlıca sol elini cebine soktuğunda, çevresinde çok sayıda kızıl Alev Kuzgunu belirmiş, kanatlarını çırparak farklı saldırı yörüngelerine doğru uçmaya başlamışlardı.









Kısa bir an sonra, bu Alev Kuzgunları başsız insanların tam üstünde olan alkol şişesiyle çarpıştı.

Gümbürt!

Alkol şişesi kırılmış, Güneş Kutsal Suyu her yere dökülmüştü.

Cızz! Kalan diğer başsız canavarların hepsi sırılsıklam olmuştu, kısa bir an acı dolu çığlıklar attıktan sonra hepsi yere yığıldı.

Onlar hızla eriyip kan göletlerine dönüşürken Azik’in bakır düdüğü hala o arındırılmış alanın ortasında duruyordu.

Çözüldü... Gehrman Sparrow gerçekten de güçlü. Bizim kaptanla bile baş edebilir... Hangi Beyonder güçlerini kullandığını görememiş olmam kötü oldu... Danitz başını çevirip Piskopos Millet’in kalıntılarının önünde duran Klein’a bakarken sessizce iç çekti.

O anda, Gehrman Sparrow’un ona buz gibi bir bakış attığını fark etti.

İçgüdüsel bir korkuyla fırlayıp Azik’in bakır düdüğünü yerden aldı.

Bu sırada morarmış kollarını ovuşturmakta olan Donna da hayran bakışlarla Klein’ı izliyordu.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


510   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   512