Yukarı Çık




3.3   Önceki Bölüm 

           
“Bunun senin suçun olduğunu biliyor musun? Bana psişik yeteneklerinle yönelmeden önce daha akıllıca davranmalıydın.“

Nina, yerde korkudan sinmiş sarı saçlı erkek öğrenciye tepeden bakarken soğuk bir ses tonuyla konuştu.

Omzuna hafifçe tekme attığında, kanlar içindeki çocuk öyle şiddetle çığlık attı ki sesi kısıldı.

“Gyaaaaa~! L-Lütfen, artık yeter!“

“Ahaha, abartıyorsun. Sadece iç organlarını biraz karıştırdım. Bu kadar acıtmamalı.“

Nina, inleyen öğrenciye karşı ilgisini çoktan kaybetmişti. Ona kırık bir oyuncakmış gibi bakarak acımasızca güldü.

“Bak, sıradaki kişi gelmiş gibi. Yolumuzu kapattığına göre, lütfen buradan defolur musun?“

Nina umursamazca parmaklarını şıklattı ve kanlı çocuk aniden yerde yuvarlanmaya başladı. Çığlıklar içinde ağaçların arasından üç metre yuvarlandıktan sonra, bir ladin ağacının gövdesine çarpıp durdu.

“....Özür dilerim. Önceki davetlimiz beklenenden biraz fazla oyalandı.“

Nina, birkaç adım ötede ağacın arkasına saklanmış erkek öğrenciye dönerek kusursuz bir gülümseme gösterdi.

“A... Aa....“

Öğrencinin içinde şu an hissettiği korkuyu, Nina tüm çıplaklığıyla zihninde canlandırabiliyordu.

Randevu saatinde düello noktasına vardığında, tanımadığı bir öğrencinin acımasızca hırpalandığına şahit olmuştu.

Sağlam bir zihni ve hayal gücü olan herkes, böyle bir manzara karşısında sıranın kendisine geleceğini anlardı.

“Neden saklanıyorsun? Oysa düelloya davet eden sensin. Yoksa... utangaç biri misin?“

Artık bu oyunu bitirme zamanıydı.

“Beklemekten sıkıldım. Şimdi saldırsam sakıncası yoktur, değil mi?“

“B-Bekle...! Pes ediyorum! TESLİM OLUYORUM!“

Ağacın ardına gizlenen öğrenci, tüm gururunu ayaklar altına alarak çığlık çığlığa kaçmaya başladı.

O anda, Nina’nın zihninde bir dizi rakam belirdi.

Kaçan öğrencinin puanlarının yarısını ele geçirmişti.

[Grue Haysworth yenilgiyi kabul etti. Kurallar gereği galip sizsiniz. Gru’nun puanlarının yarısı olan otuz dört puan size aktarılıyor.]

Kendisini düello tanığı olarak tanımlayan tuhaf teneke kedi Jake, mekanik bir sesle bu açıklamayı yaptıktan sonra uzaklaştı.

Muhtemelen bir sonraki <düello>nun yapılacağı yere gidiyordu.

“....Fuh~.“

Gerilen sinirleri gevşeyen Nina, derin bir nefes verdi.

Oyunculuğunu sonuna kadar sergiledikten sonra hep böyle bitkin hissediyordu. Kendi kimliğini silip sıfırdan yeni bir kişilik yaratmak elbette yorucuydu.

“İşte bu kadar basitti. Oyunculuk yeteneklerin yine harikaydı.“

Kanlar içindeki erkek öğrenci, Nina fark etmeden ayağa kalkmıştı bile. Sanki az önceki yaraları hiç yokmuş gibi sakin adımlarla yanına yaklaştı.

“Yine de rolün biraz zorlama oldu. Can çekişme sahnen fazla abartılıydı.“

“...Biraz acımasız değil misin? Bence oldukça inandırıcıydım.“

“O Jake denen şeyi kandırabildik mi peki? O kuklanın her şeyi görebildiğini sanıyordum.“

“A~, ondan çekinmene gerek yok. Görüntü kaydetme yeteneği yok o teneke parçasında.“

“...Ha? Bunu nereden biliyorsun?“

Nina ve Jin’in resmi olarak suç ortaklığı başlayalı daha üç gün olmuştu.

Nina, Jin’in perde arkasında bir şeyler çevirdiğini biliyordu ama onun bu kadar çarpıcı bir keşif yapacağını beklemiyordu.

“Bir keresinde Emma’yla, sadece bir puan için <-Düello-> yapmaya karar verdik. Ağaçlık alanda kovalamaca oynadık.

Gözden kaybolunca Jake’in yeteneklerini detaylıca test ettim. Onu bir ağaca bağladım, yüzükoyun yere yatırdım, suya batırdım...“

“Hiç acıman yok mu senin!“

Nina inanamayarak ellerini açtı.

Diğer öğrenciler <-Düello-> yoluyla puan kapma telaşındayken, Jin tamamen farklı bir cephede savaşıyordu. Okulun zirvesine çıkmak istediğini söylemişti ama Nina, onun bunu “kurallı yollarla“ yapmayı planlamadığını çoktan anlamıştı.

“Kuklaya ne kadar sert davransak da tek bir ses bile çıkarmadı. Kısacası, uçabilen bir radyodan farksızdı. Sesimizi dinliyor ve uzaktaki birine iletiyordu sadece.“

“Yok artık... Bizim her hareketimizi izliyor sanıyordum!“

Jin nasıl bir hayat yaşamıştı ki böyle düşüncelere kapılmıştı?

Nina, Jin’in kendisiyle aynı yaşta olduğuna inanmakta zorlanıyordu.

Kılık değiştirmek için Nina’nın taktığı gösterişli renkli peruğunu çıkaran suç ortağı, dudaklarını hafifçe kıvırarak sinsi bir sırıtış takındı.

“Böylece bir süreliğine sana <-Düello>- meydan okuyacak aptal kalmaz.“

Planlarının sorunsuz ilerlemesi için, insanların onlara pervasızca meydan okumasını engelleyecek söylentiler yaymaları gerekiyordu – Jin bunu daha iki gün önce önermişti.

Strateji başarılı olmuştu, ama Nina’nın içi rahat değildi.

“İnsanların beni sapık bir katil sanacağından korkmuyor musun? Az önce yaptığımız kesinlikle aşırıya kaçtı.“

“Korku ne kadar şiddetli olursa, hafızalarda o kadar derin iz bırakır. Kabullen artık.“

“Ama katil rolü yapmak biraz... yani...“

“Yok canım, sadece ölü taklidi yaptım. Üniformamı boyayla bile lekeledim. O çocuk ne anlatırsa anlatsın, kimse cinayet kanıtı bulamaz.“

“Doğru ama... yine de...“

Tam ikna olacakken Nina, en korkunç ihtimali fark etti.

“...Bekle bir dakika. Ceset bulunmazsa insanlar ’[Stingray’ler suçu örtbas etti]’ demez mi? Yani bu daha da korkunç sonuçlanmaz mı?“

“....Ah, öğle arası neredeyse bitiyor. Öğleden sonraki dersimiz neydi ya? Tarih miydi?“

“Konuyu böyle ani değiştirme! Daha hiçbir şeyi çözmedik!“

“Sorun yok. İmajını düzeltecek birkaç söylenti daha ekleyeceğim.“

“Ha? Ciddi misin?“

“Sabah 4:30’da kalkıp öldürdüğün kişi için dua edeceksin.“

“Bu hiçbir şeyi değiştirmez! Reddedildi!“

“Çocuklara erdem ve kalp saflığı öğreten yeni bir din kurdun.“

“Bu beni daha da tehlikeli göstermez mi!?“

“Tatil günlerinde ormanda kuşlarla ve küçük hayvanlarla sohbet ediyorsun.“

“Bu da başka türlü tehlikeli! İnsanlar akıl sağlığımdan şüphe eder!“

“Fazla talepkârsın. Hiç bencil’sin dediler mi sana?“

“S-Seni şerefesiz herif..!“

Belki de daha fazla sorgulanmaktan kaçınmak için Jin, yüzünde şüpheli bir sırıtışla uzaklaştı.

Geçici bir hevesle bu manyakla takım olduğuma pişman mıyım?

Nina, psişik olmamasının en büyük zafiyetini elinde tuttuğu için Jin’le işbirliği yapmak zorunda kalmıştı, yine de onun baskın karakteri altında ezildiğini hissediyordu.

Jin Heiberg Akademisi’ne neden kaydolmuştu?

Zirveye ulaşma arzusunun ardında gerçek bir amaç mı vardı? Yoksa başka işler mi dönüyordu?

Nina, ailevi geçmişi nedeniyle mecbur kaldığı bu yarışta Jin’in motivasyonunun kendinkinden çok farklı olduğunu düşünüyordu.

“...Bir gün mutlaka gerçek niyetini öğreneceğim.“

Gelecek için yeni bir hedef belirleyen Nina, sınıf binasına doğru yürüdü.





“...Ülkemizde ilk psişik varlığın gözlemlenişi, Yıldız Takvimi’nin  1887. yılına dayanır—tam 30 yıl önce, 15 Temmuz 1887’de. Evet, bildiğiniz gibi bu tarih, Müttefikler’in başkentimize attığı yeni tip bombadan bir yıl sonraydı.“

Öğleden sonra sersemleten dersin sıkıcılığı ve eğitmenin uyuşturucu etkisi yapan ses tonu, Jin’i hipnotize ediyordu.

Jin çenesini avucuna dayamış, örnek öğrenci profiline zıt bir tavırla sınıfta oturuyordu.

“İlk gözlemlenen yetenek, madde manipülasyonuydu—ki bu günümüzde sıradan bir şey sayılır.

O zamanlar sekiz yaşında olan küçük bir kız, en sevdiği kalemi havada yüzdürerek herkesi şaşırtmıştı.

Kısa süre sonra Dr. Van Dyne Strauss liderliğinde ülke çapında bir araştırma başlatıldı ve bilimsel olarak açıklanamayan güçlere sahip kırk yedi çocuk gözaltına alındı.“

Heiberg Akademisi gibi, esas odak noktası gerçek savaşlarla puan kavgası olan bir yerde sapkınların tarihini öğrenmenin anlamı neydi?

Jin, sınıfın en arka sağ sırasından etrafına şöyle bir göz attı.

Ön sırada oturan Emma, sıkıcı ders içeriğinden bunalmış gibiydi. Uykuya direnmek için mücadele ediyordu.

Örnek öğrenci maskesi takan Nina ise, dersi dikkatle dinliyormuş gibi yapıyordu. Eğitmen, tahtanın varlığını unutmuşçasına monoton metni robotik bir tonla okuyordu.

“O dönemde psişik yeteneklerini keşfedenler, <-Sapkınlar-> olarak aşağılanıyordu. Ülke genelinde patlatılan yeni bombaların yaydığı kimyasallarla lanetlenmiş çocuklar olarak görülüyorlardı.

Ancak zamanla sapkınların sayısı arttı ve sizler gibi doğuştan psişik yetenekli insalar doğunca, ülkenin durumu kökten değişti.Aynı dönemde, psişik yeteneklerin aile ortamı ve çocukluk travmaları gibi faktörlere bağlı olarak çeşitli formlarda geliştiği de keşfedildi.“

Jin için devam eden açıklamalar rahatsız edici derecede sıkıcıydı.

Önce ordu ve polis, ardından imalat ve ulaşım sektöründeki büyük şirketler, bu psişikleri kullanışlı araçlar olarak görmeye başlamıştı.

İnsan aklının sınırlarını aşan güçleriyle hiç yoktan var edebilen bu yaratıklar, kısa sürede piyasayı ele geçirip “normal“ insanların çoğunu egemenlik altına almıştı.

Sıkıcı dersler biter bitmez Jin, her zamanki buluşma noktasına gitti.

Dersliklerden öğrenci yurtlarına uzanan yolun köşesinde, yıllar önce kurumuş bir çeşme vardı. Ağaçların görüşü engellemesi ve kasvetli atmosferi yüzünden burası tam bir ıssızlık çekiyordu.

Jin vardığında, çeşmenin önündeki bankta bir ziyaretçi çoktan yerini almıştı bile. Nina Stingray ona şöyle bir baktı ve panikle elindeki şeyi çantasına tıktı.

“Ne, yine kuklanla kendi kendine mi konuşuyorsun?“

“Tss, yanılıyorsun! Bu çocuğun anatomik yapısını sanatsal açıdan inceliyordum sadece...“

“Umurumda değil, ama psikiyatriste ihtiyacın varsa söyle de adres vereyim.“

“H-Haaaaa~!?“

Nina, dehşet saçan bir ifadeyle ona bakarken, sınıftaki o kibar ve zarif halinden eser yoktu. Sanki bambaşka biriydi.

“Cidden, umutsuz bir kişiliğin var. Bu yüzden tek bir arkadaşın bile yok!“

“Ne diyorsun be? Tek arkadaşı o kurbağa kuklası olan sen değil misin?“

“..B-Başkaları da var! Mesela.. şey....“

“....Tamam, kes. İkimizi de acındıracak bu konuyu kapatalım. Unutma ki bizler, zaten gençliğimizi yaşamayı hak etmeyen ağır suçlularız.“

Jin’in bu acımasız gerçekçiliği karşısında Nina’nın diyecek sözü kalmamıştı. Jin’in dediği gibi, bu çeşme başında suç ortaklığı kurdukları günden beri sayısız yalan ve düzen peşindeydiler.

Örneğin Nina, okulun tüm öğrencilerinin yüzleriyle isimlerini ezberlemedikçe asla çözülemeyecek kılıklara bürünerek, ikisi için de avantajlı söylentiler yayıyordu.

Söylentiler kulaktan kulağa geçtikçe değişiyor; kısa sürede Nina’nın yurdunda evcil bir kaplan beslediği, Stingray’lerin buharlı trenlerin gecikmesinden sorumlu olduğu, hatta Heiberg’deki güneşli havanın ondan korkan yağmur bulutları yüzünden olduğu gibi absürt iddialar ortaya çıkmıştı.

“Evet, bu biraz abartılı olmaya başladı, değil mi?“

Nina sorduğunda, Jin derin bir nefesle fikrini açıkladı:

“Alay konusu olmak sorun değil. Aşırı ilâhlaştırılıp hareket edemez hale gelmekten iyidir en azından.“

“Ama kim böyle saçma söylentilere inanır ki?“

“Tabii ki inanan yok.“ Jin boğuk bir kahkaha attı. “Hatta hiç inandırıcılığı olmayan söylentilerin yayılması daha iyi. Artık plan yaparken söylentilerin tutarlılığını düşünmek zorunda kalmayız.“

“Üstelik bu tuhaf dedikodular, senin bir ’canavar’ olarak ünlendiğinin kanıtı, değil mi?“

“Hmm, tam ikna olamadım ama...“

“Bilgi manipülasyonu tohum ekmekle başlar. Bu tohumları biriktirirsek, ilerde işe yarayabilir.“

Nina’nın verecek cevabı olmayınca Jin sözlerine devam etti:

“Asıl oyun gelecek hafta başlıyor.“

Jin önünde büyük bir iş varmışçasına, korkusuz bir kumarbaz edasıyla sırıttı.

“Öncelikle, gelecek hafta ilk engelimiz olan <-Yetenek Değerlendirmesi->’ni aşmamız gerekecek. Ayda bir kez, eğitmenler önünde psişik yeteneklerimizi sergilemek zorundayız. Ardından Cuma günü, puan kazanmak için en iyi fırsat olan <-Pratik Sınav-> başlıyor. Sanırım bu iki haftada bir yapılıyor.“

“<-Yetenek Değerlendirmesi-> Kulağa tehlikeli gelmiyor mu? Bunu nasıl atlatacağız?“

“Kayıt olmadan önce hiç düşünmedin mi bunu?“

“..Ş-Şey, ben...bilmiyorum?“

Jin, eğitmenlerin ’psikolojik tip psişik yeteneği’ne sahip olduğunu düşündükleri için, istediği kadar numara yapabilir.

Ama sadece psikokinezi sergilemesi gereken Nina için durum tamamen farklı. Nesneleri havaya kaldırmak ya da parçalamak gibi paranormal olaylar, yalan söyleyerek ya da rol yaparak gizlenemez.

“Eh, her seferinde eğitmeni kandıramayız tabii.“

“Ha? O zaman ne yapacağız?“

“Eğitmene şantaj yapmalıyız.“

“Ş-Şantaj mı?“

────Şantaj.

Jin’in o rahat tavrıyla söylediği bu kelime, Nina’nın kulaklarında tatsız bir çınlama bıraktı.

Nina hemen itiraz etti:

“Böyle saçma şeyler söyleme! Bu tür bir suça yardım etmek istemiyorum!“

“Yanlış ifade ettim, aslında şöyle olacak. Sadece eğitmenlerle barışçıl bir şekilde konuşup, her seferinde <-Yetenek Değerlendirmesi->’ni geçebilmemiz için onlardan kibarca rica edeceğiz.“

“Yalanın batsın! Senin onlarla barışçıl bir tartışma yapmaya niyetin olduğuna asla inanmam!“

“Keşke bana biraz inansan. Ortaokulda öğrenci konseyi üyesiydim, yetişkinlerle tartışmaya alışığım.“

“Daha önce hiç okula gitmediğini söylememiş miydin!?“

“Tabii ki gitmişimdir. Bu ülkede en azından zorunlu eğitim sistemi var.“

“A-Ama... Artık neyin doğru neyin yalan olduğunu anlayamıyorum...“

Elleriyle yüzünü kapatan Nina’yı görmezden gelen Jin, açıklamasına devam etti:

“<-Yetenek Değerlendirmesi->’nde her sınıf için yaklaşık beş eğitmen öğrencilerin psişik yeteneklerini kontrol ediyor. Yani bizim sadece bir tane köl-... pardon, bir tane işbirlikçi eğitmene ihtiyacımız var.

Tek yapmamız gereken, her seferinde bizi değerlendirmek üzere o eğitmenin görevlendirilmesini sağlamak.“

“Az önce ’köle’ demek üzereydin, değil mi?“

“...Neyse, hedef alacağımız eğitmenle ilgili bazı bilgilerim var.“

Nina, bu bilgileri nereden edindiğini anlamaya çalışamadan, Jin eline detaylı notlarla dolu bir kâğıt tutuşturdu:

Eğitmenin adı Rudy Beumer.

36 yaşında, erkek.

Daha birkaç dakika önce sınıflarında tarih dersi veriyordu.

Kendisi psişik yeteneklere sahip olmamasına rağmen, askerî geçmişindeki liderlik becerileri nedeniyle Heiberg Akademisi’ne eğitmen olarak alınmıştı.

Kumar bağımlılığı yüzünden üç yıl önce boşanmış. Düzenli bir işi olmasına rağmen borç batağındaydı ve her ay alacaklılarına ödeme yapmak zorundaydı.

Üstelik, bu gerçekleri okuldan yıllardır gizliyormuş. 

“……Epey detaylı araştırmışsın ha?“

“Kes artık! Sanki her şeyi bilen, her şeye gücü yeten bir tanrıymışım gibi konuşuyorsun.“

“Ben öyle bir şey demedim ki!“

Jin, Nina’ya notu içeriğini ezberledikten sonra yırtıp yakmasını söyledi ve şeytani bir sırıtış takındı:

“Dolandırıcılığın altın kuralı: Gizli kabahati olanları hedef al.“

Jin daha sonra, ninnili bir ses tonuyla planı anlatmaya koyuldu.

Nina ise onu dinlerken öfke ve şaşkınlık evrelerini çoktan aşmış, adeta transa geçmişti.

Eğitmen Rudy’nin geçmiş bilgileriyle başlayıp <-Yetenek Değerlendirmesi->’nin detaylarını öğrenmek, ardından ona özel bir tuzak kurmak ve sonunda şantaj planını tamamlamak...

Jin bütün bunlar için ne kadar zaman harcamıştı ki?

Planını sırıtarak anlatırken, Jin insanları kandırma eyleminden gerçekten zevk alıyor gibiydi.

Ama bir insan sırf bu yüzden bu kadar ileri gidebilir miydi?

“Nina, bu planın başarısı senin oyunculuk yeteneğine bağlı.“

Nina’nın zihninde onlarca soru fırtınası kopuyordu, ama şimdilik sadece başını sallayabildi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


3.3   Önceki Bölüm