Yukarı Çık




4.2   Önceki Bölüm 

           
Jin, engebeli dağ patikasında nefesi kesilmiş bir şekilde koşuyordu.

Ortalama 15 yaşındaki erkek ve kız çocuklarına kıyasla fiziksel gücü oldukça düşüktü; muhtemelen çocukluğundan beri egzersizden uzak bir hayat sürdüğü içindi.

6.sınıf öğrencileri arasında fiziksel etkinlikte sondan üçüncü olarak bitirdi ve otobüsün yanında bekleyen öğrencilerden şaşkın bakışlar topladı.

Şimdilik, kayıtsız bir ifade takınıp “yapmadım çünkü saçma buluyorum“ havasına bürünmek zorundaydı.

“Jin-kun, iyi misin? Bir yerin incindi mi ?“

Muhtemelen birinci bitiren Emma, endişeli bir ifadeyle ona baktı.

“Hah, iyiyim, iyiyim. Psişik yeteneğim çok fazla fiziksel güç gerektiriyor, bu tür bir antrenmanda tüm gücümü kullanmak zorunda kalsaydım altından kalkamazdım.“

“Aman tanrım, çok endişelendim! Ama haklısın, bir erkek çocuğu koşabildiği kadar hızlı koşsaydı, bu kadar yavaş olmazdı.“

“Tabii ki. Böyle görünsem de sporda fena sayılmam.“

Jin, biraz içi burkularak otobüse doğru ilerledi.

Kalkış saatine daha zaman olduğu için otobüse önünden binen yolcu azdı. Jin, yer varken son sıraya yöneldi.

“Aman tanrım, sonunda bitiş çizgisine varabildin mi? Bir yerde sıkışıp kaldığını sanmıştım.“

Jin son sıraya doğru ilerlerken, koltuğun arkasına saklanmış olan yoldaşı Nina, sırıtarak ona seslendi.

Jin, bu kışkırtmayı görmezden gelip tam arkasındaki koltuğa oturunca, Nina zafer dolu bir ifadeyle arkasını döndü.

“Her zaman bu kadar kendine güvenen biri olmana rağmen, sevimli küçük bir zayıflığın var ha?“

“……Zayıflık mı? Neyden bahsediyorsun?“

“Sporda iyi değilsin, değil mi? Bak, kimseye söylemem, neden bana açılmıyorsun? Bu Onē-san seni rahatlatır.“

“Sanırım bunca zamandır yanlış anlaşılmışım.“

Jin, derinden üzgün bir ses tonuyla konuşmasını sürdürdü:

“Bu etkinlikte birinci olsak bile tek bir puan alamayacağız. Öyleyse onları hazırlık için kullanmak en iyisi olmaz mı?“

“İşte yine havalı takılıyorsun.“

“Bir hata yaptım, sabahki <-Yetenek Değerlendirmesi->’nde sınıfta en yüksek puanı aldım. Rudy-sensei fazla abarttı. Nina’yı bir kenara bırakırsak, <-Eleme Sınavı->’na katıldıktan sonra aniden çok yüksek puan almak biraz tutarsız oldu.“

Nina da bu sabah yaşadıklarını hatırlamaya çalıştı.

Zayıf noktası bu ikisi tarafından keşfedilen Rudy-sensei, yüzünden dökülen soğuk terlerle onu boş bir antrenman odasında karşılamıştı.

“……Ah, sizi bekliyordum, Nina-san! Lütfen şuraya oturun!“

Şaşkınlıkla metal bir sandalyeye oturduktan sonra, Rudy-sensei hızlıca açıklamaya başladı.

“Aslında psişik yeteneklerinizi gösterip çıktı, yeni uygulamalar gibi alanlardaki gelişiminizi gözlemlemek isterdim. Ama yeteneklerinizi zaten çok iyi biliyorum! Size yüksek puan verme işini üstleniyorum, merak etmeyin!“

Muhtemelen borç tahsildarlarının gazabından kaçınmak için bu alçakgönüllü tavrı sürekli takınıyordu.

Nina, bu “ferahlatıcı derecede adi“ tutum karşısında şaşkınlığını gizleyemedi.

“Ee, artık gidebilir miyim?“

“Ah, bekleyin! Lütfen o... olayı kimseye anlatmayacağınıza dair söz verin...“

“Anladım fakat yalvarırım artık diz çökmeyin! Bu rezillik!“

Jin’in bir saatlik pazarlıkla bu kadar itaatkâr [işbirlikçiler] yaratma becerisi her zamanki gibi ürkütücüydü.

Yoksa asıl sorun Rudy-sensei’nin fazla açığının olması mıydı...

Nina hoş olmayan anılarını zihninde tamamladığında, aklına yeni bir soru takıldı.

“……Ha? Bunun senin bu kadar yavaş olmanla bir ilgisi mi var?“

“Elbette öyle. Psişik yeteneğimi kullanmanın fiziksel gücümü muazzam derecede tükettiği izlenimi verirsem, puanlarımın aniden yükselmesi şüphe çekmez. Kasıtlı olarak yavaş koştum.“

“Hadi Ordan! Yalan söylüyorsun, değil mi? Bu senin gerçek sebebin olamaz.“

“Kimse bu kadar sorunsuz yalan söyleyemez. Ayrıca, sporda gerçekten kötü biri bu kadar ukala olabilir mi sanıyorsun?“

“Hmm, doğru… Yeni bir rekor kırmadığın sürece bu kadar ukala olamazsın…“

Nina’nın daha sorgulamak istediği çok şey vardı, ancak diğer öğrenciler otobüse binmeye başladığı için konuyu kapatmaya karar verdi.

Kimsenin onların işbirlikçi ilişkisini öğrenmemesi gerekiyordu.

Okula döndükten sonra öğrenciler, eşofmanlarını okul kıyafetleriyle değiştirip serbest bırakıldılar.

Jin ve Nina da derslik binasından erken ayrılıp her zamanki strateji toplantılarının yapıldığı yere doğru ilerlediler.

Bu seferki tartışma konusu, hafta sonu gerçekleşecek olan <-Pratik Beceri Sınavı-> idi.

“Şu an 94 puanla standart sıralama sistemine göre hâlâ [C seviyesi]ndeyim. Her ay sadece son beş kişi eleniyor ama… Geçen hafta <’Düello’> yüzünden elenenlerin sayısını düşününce, bu sefer kurtulabileceğimden emin değilim.“

“Görünen o ki bir sonraki <-Pratik Beceri Sınavı->’nda ne pahasına olursa olsun kaybetmemelisin…“

Bu sabah, 6. Sınıf’ın sorumlu eğitmeni Isabella, üç gün sonra yapılacak sınavın içeriğini açıkladı.

Oyunun adı <-Yakalama Oyunu-> ve kuralları oldukça basitti.

Spor salonu büyüklüğündeki bir alan ikiye bölünmüş, borular ve tel örgülerden oluşan engeller yerleştirilmişti. Temel mantık, bu engelleri üç boyutlu kullanarak bire bir kovalamaca oynamaktı.

Oyuncular üç kez sırayla ebe olur ve en fazla kaçış süresine sahip olan kazanırdı.

Engelleri yıkmak yasaktı, ancak zaten psişik yetenek kullanamayanlar için bu kuralın bir önemi yoktu.

“Buradaki zorluk seviyesi, öğrencilerin istediklerini yapabildiği <-Düello->’dan çok daha üst düzey. Üstelik eğitmen de süreci gözlemlemek için orada olacak.“

“Yine Rudy-sensei’ye güvenemez miyiz?“

“Olmaz. <-Pratik Beceri Sınavı->’nı denetleyecek kişi, bizim sınıfın sorumlusu Isabella olacak.“

“Ee, o zaman ne yapacağız? Hile yapma şansımız yok, değil mi?“

“Bana gelince, erken aşamalarda elenmemek yeterli. Ama Nina, sen zirvede kalmalısın. Eğer birine yenilirsen… Ah, sanırım bundan sonrasını konuşmamalıyız.“

“Hey, kes şunu! Beni korkutma!“

“Üstelik sadece kazanman yetmez. Aptalca güçlü psişik yeteneklerin olduğunu düşündürüp, rakiplerini tamamen ezip geçmelisin.“

“N-N-Ne yapmalıyız o zaman? Bu sefer barut bile kullanamayız, değil mi?“

“Peki o zaman, onları oyunculuğumuzla alt etmeliyiz!“

“İ-İmkânsız! Benim oyunculuğum sihir değil ki!“

“Ah, o zaman tam bir çıkmazdayız. İkinci hayatın için planların ne?“

“Bekle, lütfen beni bu kadar kolay bırakma! Dikkatli bakarsan, sunacak çok iyi yönlerim olduğunu görürsün!“

Jin, neredeyse gülmekten boğulur gibi bir tonla konuştu:

“Şakaydı. Senin için hazır bir planım var.“

Nina, “Oh şükür!“ diyerek rahatlayacakken son anda kendine geldi.

Bu, zayıf ve savunmasız insanları istismar eden bir dolandırıcıyı hatırlatıyordu: İnsanları kaygıyla doldurup son anda “çözüm“ sunarak güven kazanmak… Az kalsın Jin’in avucunun içinde oynayacaktı.

Nina’nın tedirgin ifadesini görünce hafifçe gülümseyerek planını anlatmaya başladı:

“Bu bir kura eşleşmesi, Nina.“

Jin’in okula başlamadan önce edindiği bilgiye göre, bu birebir eşleşmeler kura ile belirleniyordu. İçinde numaralı plakalar bulunan bir kutu hazırlanacak, aynı numarayı çeken iki kişi karşı karşıya gelecekti.

Yani, eşleşmeler önceden bir plaka seçip o gün kutuya sanki oradan çekmiş gibi yaparak kolayca manipüle edilebilir.

“Eğer ikimiz birbirimize karşı eşleşirsek, istediğimiz kadar numara çekebiliriz. Tek yapman gereken, psikokinezinle beni durduruyormuş gibi yapmak.“

“Kulağa tamamen saçma bir gösteri gibi geliyor…“

“Yapan kişi açısından öyle, ama önemli olan eğitmene şüpheli görünmemesi. Bir de emeğimin karşılığını almalıyım, biraz zorlanıyormuş gibi yapabilir misin?“

“……Deneyeceğim, ama…“

“Yine de endişelendiğin bir şey mi var?“

“Öncelikle plakayı nasıl çalacaksın? Brifing bittikten sonra öğretmen kutuyu eğitmen ofisine geri götürdü, hatırlıyor musun?“

“Ah, o iş çoktan halloldu.“

Jin bunu rahat bir tavırla söyleyip üzerinde “14“ yazan beyaz, yuvarlak bir plakayı Nina’ya fırlattı.

Nina dikkatle baktığında, plakanın ortasına kazınmış rakamı fark etti.

“Ee, bunu ne zaman aldın?“

“Öğle arasında eğitmenler ofiste olmuyor, o yüzden ofisteki güvenlik gevşek. Önemli belgeleri değil de, masada duran bir kutuyu kurcalamak benim için çocuk oyuncağıydı.“

“……Böyle kötü alışkanlıkları nereden edindin?“

“Sana söylemiştim bir soygun çetesi lideri tarafından eğitildim. Acaba şimdi ne yapıyordur? Eyalet hapishanesinden kaçtığını felan söylüyorlardı en son.“

“Bu, bana daha önce anlattığın hikâyeyle tamamen çelişiyor…“

Nina, her zamanki gibi Jin’in güvenilmez olduğunu düşünerek iç çekti ve dönüp gitmeye karar verdi.

Konuyu burada kapatmak mümkünken, Jin’in ona sormak istediği bir şey vardı:

“……Hey. Aklıma gelmişken, son zamanlarda Bennett Lohr’la sık sık takılıyorsun, değil mi?“

Nina gibi giriş sınavından muaf tutulan ve 5. Sınıf’ta olan Bennett, komşu sınıftan ünlü bir isimdi. Nina kadar olmasa da, ortaokuldan beri tanınan bir psişikti ve bu okulda da yeteneklerini sergiliyordu.

Okula başlayalı sadece iki hafta olmasına rağmen sınıfında tartışmasız bir konuma sahipti; hatta kız öğrenciler arasında bir hayran kulübü bile kurulmuştu.

“Eh, kayıt töreninden beri bir şekilde iletişim halindeyiz. Bu kadar takılmana gerek var mı?“

“B-Ben kıskandığımdan değil yani…“

“Böyle saçma bir şekilde söylemiş olsan bile…“

“Ne yaptığın umurumda değil ama fazla rahat davranıp sırlarımızı ona açıklama.“

“Bu yersiz bir endişe. O asla böyle aptalca bir şey yapmaz. O bir centilmen ve ona sana olduğundan çok daha fazla güveniyorum.“

“Ne diyorsun sen? Benim kadar güvenilir biri yok bu dünyada.“

“…… En azından bir kez olsun dediğini yapabilir misin?“

Tam bir hayal kırıklığı ifadesiyle Nina oradan ayrıldı.

Jin, onun uzaklaşmasını izlerken hafifçe alt dudağını ısırdı.

Bir yandan, Bennett’in Nina’ya olan ilgisi açıktı. Muhtemelen üst sınıf bireyler arasındaki dostluktan ibaretti ama başka bir amacı olma ihtimalini de göz ardı edemezdi.

─Her ihtimale karşı bir araştıralım…

Jin’in karakteri, ortaya çıkan şüpheleri görmezden gelemeyecek türdendi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


4.2   Önceki Bölüm