Yukarı Çık




0   Önceki Bölüm 

           
Güneş, Aethelburg’da asla gerçekten doğmazdı; sadece taklit edilirdi. Saat tam 07:00’de, Elian’ın odasının duvarları, ölü bir yıldızın ışığı gibi solgun, mavi-beyaz bir parıltıyla canlandı. Bu yapay şafakla birlikte, odayı ruhsuz bir neşeyle dolduran sentetik kuş cıvıltıları başladı. Her sabah aynı senfoni, aynı kusursuz zamanlama, aynı öngörülebilir güven duygusu... Elian’ın midesini bulandıran bir güven duygusuydu bu.

Yatağından ruh gibi kalkıp banyonun serin zeminine bastı. Aynadaki yansıması, ona uykusunu alamamış bir yabancı gibi bakıyordu. Gözlerinin altındaki mor halkalar, doktorunun “stres” diye tanımladığı, fakat Elian’ın ruhunun morlukları olduğuna inandığı izlerdi. O anılardan, adını koyamadığı bir özlemden, Kaira’dan kalan izlerdi.

Ayna, onun varlığını hissettiğinde mekanik bir şefkatle konuştu: “Günaydın, Elian. Zihinsel denge oranın %98.7 seviyesinde stabil görünüyor. Lütfen günlük Stabilizatör dozunu alarak güne başla.”

Bu ses, bir zamanlar ona huzur verirdi. Şimdi ise bir gardiyanın sesi gibiydi. Elian, lavabonun yanındaki bölmeden usulca çıkan o küçük, beyaz hapı parmaklarının arasına aldı. Üzerindeki Veridian Kolektifi’nin iç içe geçmiş iki halkadan oluşan logosu, bir mühür gibi parlıyordu. Bu hap bir ilaç değildi. Bu, ruhu zapteden bir prangaydı. Onu her yuttuğunda, içinde bir şeylerin solduğunu, renklerin biraz daha matlaştığını, dünyanın kenarlarının biraz daha yuvarlaklaştığını hissediyordu. Fısıltıları bastıran, anıların hayaletlerini kovan kimyasal bir sükunetti.

Hapı bir yudum suyla boğazından aşağı gönderdi. O anlık yutkunma, her gün imzaladığı bir teslimiyet anlaşması gibiydi.

Kahvaltı masasına oturduğunda, besin değeri mükemmel ayarlanmış tatsız macun, her zamanki gibi tepsisine döküldü. Ağzında sadece boşluk hissi bırakan bu yiyeceği çiğnerken, zihninin derinliklerinden bir isim sızmaya çalıştı. Lina. Bu isim, bu tatsız dünyadaki tek gerçek tat gibiydi. Unutulmuş bir yaz gününün sıcaklığı, uzun zaman önce kaybedilmiş bir elin dokunuşu gibiydi. Dr. Aris’e göre bu sadece bir semptomdu; travmanın yarattığı bir fısıltı. Ama Elian için bu fısıltı, var olduğuna dair elindeki tek kanıttı.

İşe giderken Aethelburg’un devasa koridorlarında yürüdü. Gökyüzüne uzanan binalar, birbirine yabancılaşmış ruhların dikili mezar taşlarına benziyordu. Kimse gülümsemiyor, kimse göz göze gelmiyordu. Herkes kendi zihin-bağlantısının güvenli kozasına çekilmişti.

Ofisi, bu devasa mezarlığın içindeki küçük bir hücreden farksızdı. 117. katta, yüzlerce benzer kübikülden birinde, ruhunu emen bir monotonluğun içine daldı. Anlamsız veri akışları, ekranında bir nehir gibi akıyordu. Sayıları kategorize ediyor, etiketleri onaylıyor, beynini uyuşturarak saatlerin geçip gitmesini bekliyordu.

Ve tam o anda oldu.

Zihnini uyuşturan o ritim bir anlığına bozuldu. Ekranda akan coğrafi etiketlerden biri, “Meridian Sektörü 7-G“, gözlerinin önünde titreşti. Bu basit bir göz yanılması değildi. Sanki ekranın camı çatlamış ve arkasındaki başka bir gerçeklik bir anlığına dışarı sızmıştı. Elian, nefesini tuttu. O bir saliselik anda, o anlamsız harf ve rakamların yerinde başka kelimeler gördü. Kalbine bir hançer gibi saplanan kelimeler:

`Kaira Bölgesi, Umut Sokağı.`

Oda onunla birlikte dönmeye başladı. Kübikülün duvarları üzerine doğru yıkılıyor gibiydi. Ellerinin altındaki konsolun soğukluğunu hissetti, sanki bir uçurumun kenarına tutunuyormuş gibi sıktı. Gözlerini kapayıp açtığında, yazı tekrar eski halini almıştı: “Meridian Sektörü 7-G“. Her şey normaldi.

Ama değildi. Hiçbir şey normal değildi. O an, Stabilizatör’ün yarattığı kimyasal sisin içinden geçen bir şimşek gibiydi. Gerçekti. O kelimeleri ruhunun her zerresiyle görmüştü.

Panik, buz gibi bir dalga halinde tüm vücuduna yayıldı. Sistem günlüklerini kontrol etme düşüncesi aklına geldi ama elleri titrediği için yapamadı. Zaten ne bulacaktı ki? Sistem ona deli olduğunu söyleyecekti, tıpkı Dr. Aris gibi.

Aklına gelen tek sığınak, onu bu delilikten koruyacağına inandığı o sistemdi. Onu tekrar kafesine kilitleyecek, ona gerçeğin ne olduğunu söyleyecek olan sesti.

Titreyen parmaklarıyla iletişim panelini açtı. Sesi, kendi kulağına bir yabancınınki gibi geldi.

“Dr. Aris için acil bir randevu istiyorum.“

Bu bir yardım çağrısı değildi. Bu, kendi benliğinden, gördüğü o gerçekten kaçmak için bir çığlıktı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


0   Önceki Bölüm