Çaresiz bir haldeydim ve ağzımdan çıkan “Hadi okulu birlikte asalım,“ gibi saçma bir öneriydi. Kendi halime üzüldüm.
Daha iyi bir öneride bulunabilirdim ama ikimiz de sırılsıklamdık ve halimiz perişandı.
“Yani, yapacak bir şey yok. Buraya ölmeyi düşünerek gelmiştim ama bir alt sınıf öğrencisinin intihar etmesini engelleyenin ben olacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.“
Okulun bir numaralı idolü, balonu sönmüş gibi olduğu yere çöküverdi. Şimdilik en kötüsü atlatılmış gibiydi.
“Kendimi aptal gibi hissediyorum,“ deyip gülmeye başladı. Ben de onunla birlikte gülmeye başladım.
“Hey, hadi geri dönelim.“
“Evet, haklısın.“
İkimiz de berbat bir durumdaydık ama sonuna kadar gülmeyi bırakamadık.
“Al, şimdilik bunu kullan.“
Çantamda duran havluyu ona uzattım.
“Ha, ama...“
Gözleri, “önce sen kullan“ der gibiydi. Ama biliyordum ki havluyu ilk ben kullanırsam, çok fazla su emecek ve Ichijo-san artık onu kullanamayacaktı.
“Sorun değil. Bunu kullan.“
Dürüst olmak gerekirse, Miyuki olayından sonra kadınlara karşı bir güvensizlik içindeydim ama artık silah arkadaşım haline gelen bu alt dönemime karşı dürüst olabilirdim.
“Teşekkür ederim. Ama lütfen çok fazla bakma.“
Elimde değildi. Yağmur yazlık üniformasını ıslatmıştı ve altındakiler görünüyordu. Gömleğinin altındaki soluk pembe atlet tamamen belli olmuştu. Bir süredir ona bakmanın yanlış olduğunu düşünüyordum ama erkeklik içgüdüm hızlıca bir göz atmama neden oluyordu.
“Senpai, yine bakıyorsun. Bu cinsel taciz.“
“Özür dilerim.“
Biraz huysuzlandı ama havlumu alıp kendini kuruladı.
Parlak, göz alıcı vücudu yeryüzüne inmiş bir melek gibiydi. Basitçe söylemek gerekirse, çok güzeldi.
“Peki, şimdi ne yapacaksın? Yani, beni okulu ekmeye davet ettiğine göre bir planın olmalı. Zaten bugün benim sadece sabah derslerim vardı, öğleden sonra boşum.“
Okulu asmak için sadece yarım saatim kalmıştı.
“Haha, iyice serseri olduk.“
Acı bir şekilde güldüm, o da güldü. Bir süredir yüzünde çok hüzünlü bir ifade vardı. Hatırladığıma göre, bu alt dönem her zaman gergin ve göz korkutucu duran güzel bir kızdı. Sınıf arkadaşlarımdan bazılarının ona açıldığını duymuştum...
*
“Tanımadığın biriyle çıkabileceğini neden düşünüyorsun ki?“
“Birinin sana ilk kez açıldığında nasıl hissettirdiğini biliyor musun? Bilmiyorsun, değil mi? O zaman sana söyleyeyim. Dürüst olmak gerekirse, korkudan başka bir şey hissetmiyorum.“
“Sonuçta, sen sadece görünüşüm ve statümle ilgileniyorsun, değil mi? Mektubu okudum ama sonuçta hepsi bundan ibaretti, öyle değil mi? Böyle bir şeyi okumak canımı yakıyor.“
*
Onunla ilgili böyle şeyler duymuştum...
Kalp Kıran.
Bu yüzden önerimin bu kadar kolay kabul edilmesine dürüstçe şaşırmıştım. Benimle dalga geçer sanmıştım.
“Yeterli olmadığını biliyorum ama bu da benden sana bir karşılık olsun.“
Bana temiz bir mendil uzattı. Havluyu kullanamayacağımdan endişelenmiş gibiydi. Minnetle kabul ettim.
Sakinleştikten sonra acıktığımı fark ettim. Şimdi onunlayım. Bu yüzden tek başıma yiyemem.
Onigiri’yi ikiye böldüm ve ona verdim. İçinde ton balıklı mayonez vardı. Yemeğin tadını alacak halim olmamasına rağmen, şaşırtıcı bir şekilde rahatça yiyebildim.
“Çok lezzetli. Bu ton balığı, değil mi? Mayonezli ton balığı mı?“
Sesi tam bir hanımefendi gibiydi.
“Evet, hiç yememiş miydin? Marketlerde satılan onigiri, ton balıklı mayonezli.“
“Hiç yememiştim. İnsanların bu kadar lezzetli şeyler yediğini bilmiyordum.“
Belli ki çok iyi yetişmiş bir genç hanımdı.
“Dışarıda daha bir sürü lezzetli yemek var. Onları bilmeden ölmek yazık olurdu.“
“Daha lezzetli yemekler mi? Böyle söyleyince denemek istedim.“
Gözlerindeki pırıltı güçlendi. Çok meraklı bir doğası var gibiydi bu genç hanımın.
Ama yanımda sadece bir onigiri getirmiştim. Pek iştahım olmadığı için öğle yemeği için sadece azını hazırlamıştım. Elbette bir kız bile yarım onigiri ile doymazdı.
Madem okulu asacağız, gidebileceğimizz tek bir yer var?
“Hey, Ichijo-san. Bizim eve gelmek ister misin?“
“Ne?!“
—Miyuki’nin Açısından—
Eiji sabahki dersten beri hâlâ sınıfa dönmedi.
Öğretmene yakalanmamak için sırasına karalamalar yapanlar aceleyle sildiler. Ancak, yağlı kalemle yazdıkları için tamamen silemediler. Eiji’nin hafif lekeli sırası gözlerime yansıyordu.
Muhtemelen okulu bıraktı. Benim yüzümden. Asla geçmeyen o korku. Kendi duygularımı ön planda tuttuğum için en çok değer verdiğim insanın hayatını mahvetme korkusu.
Ne yapmalıyım, ne yapmalıyım, ne yapmalıyım?
Kondo-senpai’nin bu tür dedikodular yayacağını düşünmemiştim. Bu benim hatam değil. Benim hatam değil. Eğer özür dilersem, eminim beni affeder.
Sabah derslerinin son saati bitmek üzereydi. Aniden aşağı baktığımda Eiji’nin silüetini gördüm.
Onu bulabildiğim için çaresizce mutlu olmuştum ama çok geçmeden umutsuzluk beni ele geçirdi.
Arkasında tanımadığım bir kız vardı. Samimi bir şekilde el ele tutuşarak okul kapısına doğru koşuyorlardı. Tıpkı bir filmdeki ana karakterler gibi.
Neden? Neden? Neden?
Bilmiyorum, kıskançlık beynimi yakıp kavuruyordu.
Sadece bana ait olması gereken eli, benden başka bir kızın elini tutuyordu.
Ha? Neden?
Ona o zaman ayrıldığımızı söylemiştim ama kıskançlık alevleri yandığı için onu bile unutmuştum.
Aniden gözyaşlarım sel gibi boşaldı ve onları saklamak için başımı sıraya vurdum.
“Kim bu adam hırsızı?!“
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.