Yukarı Çık




19   Önceki Bölüm 

           
Uyuyanların kaldığı bölüm, Akademi’nin güney kısmında, eğitim alanları ve parklarla çevrili, nispeten küçük bir alandaydı.

Bu yapı, güçlendirilmiş malzemelerden yapılmış, alçak ve modern bir binaydı. Akademi’nin çoğu binası gibi, asıl kısmı yeraltına inşa edilmişti; yalnızca birkaç katı yüzeydeydi. Bembeyaz, pürüzsüz alaşım duvarları ve geniş camlarıyla, yaz aylarında çevresindeki yeşillikle güzel bir manzara oluşturuyor olmalıydı.

İçerisi ferah ve aydınlıktı. Sunny ve gümüş saçlı kız, geniş bir salona götürüldüler. Orada, yaşları kendilerine yakın yüz kadar genç — yani aynı dönemde Uykusuzluk lanetine yakalanmış diğer Uyuyanlar — törenin başlamasını bekliyordu. Çoğu gergin, heyecanlı ve biraz da endişeliydi.

Akademi idaresi için Uyuyanların yerleştirilmesi sürekli bir baş ağrısıydı; çünkü Büyü’nün insanlara bulaşma hızı tamamen düzensizdi. Bu yüzden Uyuyanlar için düzenli, toplu bir eğitim programı hazırlamak mümkün olmuyordu. Kimisi Rüya Diyarı’na girmeden önce bir yıl hazırlanma fırsatı buluyor, kimisi birkaç ay, kimisi ise sadece birkaç gün içinde gönderiliyordu.

Bu yüzden, bu kabul törenleri yılın başında her ay, kış gündönümüne yaklaştıkça ise haftalık düzenlenirdi. Salondaki bazı Uyuyanlar töreni günlerce beklemişti, ama Sunny şanslıydı — törenin planlanan saatinden sadece birkaç saat önce Akademi’ye getirilmişti.

Salona girer girmez iki şeyi fark etti.

Birincisi, herkes gayet iyi giyinmişti. Çoğunun yanında valiz, spor çantası veya en azından sırt çantası vardı. Belli ki doğrudan evlerinden gelmişlerdi; aileleri tarafından uğurlanmış, hazırlıklı insanlardı. Dolayısıyla Sunny ile gümüş saçlı kızın — yanlarında hiçbir eşya olmadan, sadece polis malı gri eşofmanlarla gelmiş olmaları — istisna değil, düpedüz dikkat çeken bir gariplikti.

‘Doğru… mantıklı.’

İkincisi, Usta Jet kendini “ortalama altı” diye tanımlarken aslında mütevazı davranmamıştı. Bu gençlerin hepsi yeni Uyananlardı, ama yine de parıl parıl parlıyorlardı. Her biri güzel ya da yakışıklıydı; hepsi sağlıklı ve zinde görünüyordu.

Sunny yutkundu.

‘Ama yine de… hiçbiri onun gibi değil. Mükemmel bir vücuda sahip olmayabilir ama… bilmiyorum… bir havası var. Odaya girdiğinde gölgeler derinleşiyor, hava birkaç derece soğuyor sanki.’

Bu muydu bir Uyuyan’la bir Usta arasındaki fark?

Ama bütün bu düşünceler, kaçınılmaz olanı erteleme çabasından başka bir şey değildi. Sunny çoktan anlamıştı: burada başı belaya girecekti.

Çünkü o yalan söyleyemiyordu.
Ve bu heyecanlı gençlerin hepsi — giyimleri, görünüşleri ne olursa olsun — aynı şeyi istiyordu: konuşmak.

Her biri diğer Uyuyanlarla sohbet etmek, Kâbuslarını, Rüya Diyarı’ndaki geleceklerini, umutlarını, korkularını paylaşmak istiyordu. Sorular sormak, sorulmak, tartışmak, dertleşmek…

Herkes bir şey paylaşmak istiyordu.

“Bu tam bir kabus!” diye inledi Sunny içten içe. “Mahvoldum ben!”

Sonra derin bir nefes alıp dişlerini sıktı.

“Bunu da denemelerin bir devamı olarak düşün. Kara dağda hayatta kaldın, bunu da atlatacaksın.”

Kahramanlarla, canavarlarla, hatta tanrılarla yüzleşmişti. Bir grup ergenden mi korkacaktı yani?

…Belki de ergenlerin ne kadar tehlikeli olabileceğini küçümsemişti.

Yarım saat sonra, salondaki neredeyse herkes ondan nefret ediyordu.

Birkaç kısa sohbetin ardından, Sunny oldukça şöhret kazandırmıştı kendine. Üstelik ünü hızla yayılıyordu. Birkaç tokat yedi, hatta bir yumruk bile geldi. Daha da iyisi bu süreçte kendisi hakkında yeni şeyler de öğrendi — görünüşe bakılırsa derinlerde bir yerde kaba, kibirli ve biraz fazla arsız bir tarafı vardı. İnsanlar ona bir sürü lakap takmıştı “küfürbaz, sapık, çok kabasın”

Sohbetleri aşağı yukarı şöyle gelişiyordu:

“Şu gençlere bak. Sence kaçı Rüya Diyarı’ndan dönecek? Kaçı orada ölecek? Bizim şansımız nedir?”

“Bilmiyorum ama eminim senin gibi ukala bir salak ilk ölenlerden olur!”

Veya:

“Kâbusumda zırh tipi bir Hatıra aldım. Büyülü bir cübbe. Görmek ister misin?”

“Aslında seni üstünde bir şey olmadan görmeyi tercih ederim.”

Ya da:

“Sonra o serseriler cesetleri soymaya başladı. İğrençti! Ayakkabılarını bile aldılar! Kim ölü bir adamın ayakkabısını alır ki?”

“Ben de birini öldürüp çizmelerini almıştım. Sağlam çizmelerdi.”

“...Ne? Bir çift çizme için mi adam öldürdün?”

“Tabii ki hayır! Sadece çizmesi için değil tabi ki, başka sebepler de vardı. Pelerini de lazımdı.”

Bir kez daha dışlanmış olarak, sonunda Sunny yalnız kaldı. İnsanlar ondan uzak duruyordu. Umursamaz bir tavırla sessiz bir köşeye geçti; kimsenin konuşmak istememesi hoşuna gitmişti. Yüzü kızarmıştı, burnundan kan geliyordu. Dışlanmak onun için yeni bir şey değildi, ama yine de biraz acıtıyordu.

Yine de gülümsüyordu.

Çünkü tüm bu rezaletin ortasında, Sunny hayati bir şey keşfetmişti.

Kusurunu nasıl kontrol edeceğini öğrenmişti.

Bir soru sorulduğunda sessiz kalamıyordu; yalan da söyleyemiyordu. Ama biraz pratikle, cevabı manipüle edebileceğini anlamıştı.

Olay şöyleydi: Soru sorulduğunda zihni otomatik olarak doğru cevabı oluşturuyordu. Ardından Kusur, onu bu cevabı yüksek sesle söylemeye zorluyordu. Sessiz kalırsa içsel bir baskı, sonra keskin bir acı başlıyordu. Sustukça acı büyüyordu, sonunda pes edip gerçeği söylemek zorunda kalıyordu.

Ama o baskının geldiği kısa anda, cevabın kelimelerini değiştirebiliyordu.
Gerçekten uzaklaştıkça acı artıyordu, ama kelime oyunlarıyla hafifçe esnetmek mümkündü.

Mesela, Usta Jet ona bir kez daha “Neye bakıyorsun?” deseydi, Sunny utanarak “Göğüslerine” demek yerine biraz acıya katlanarak sadece “Sana.” diyebilirdi.

Bu da doğruydu, ama anlam bambaşkaydı.

Köşede gizlenmiş halde Sunny diğer Uyuyanları izlerken sırıttı.

“Bu iyi. Evet mükemmel. Bu şekilde devam edebilirim.”

Sonuçta, insanı kandırmak için yalan gerekmezdi.
Bazen gerçeğin kendisi en iyi yalandı.


***


Uygun bir zeka ve biraz kurnazlıkla, gerçek en az yalan kadar yanıltıcı olabilirdi.
Mesela, o meşhur “çizmeli adam” konuşmasında Sunny ölü bir adamdan çizmeleri çaldığını itiraf etmişti. Diğeri dehşet içinde “Sırf çizmeler için mi öldürdün?” diye sormuştu. Sunny’nin Kusuru onu cevap vermeye zorlamıştı:
“Sadece çizmesi için değil tabi ki, başka sebepler de vardı. Pelerini de lazımdı”

Gerçekte o yaşlı askeri öldürmesinin sebebi, birkaç saat önce onu kırbaçlamış olmasıydı. Adam zaten ölüyordu. Sunny, adamı kendini kırbaçladığı için öldürmüş ve çizmelerini de almıştı. Pelerini de üşüdüğü için almıştı, öldürme sebebiyle bir alakası yoktu. Ama böyle söylediğinde bir yalan etkisi doğuruyordu. Farklı bir izlenim oluşuyordu.

Bu sadece basit bir örnekti. Daha fazla çaba ve dikkatle, çok daha karmaşık manipülatif doğrular üretilebilirdi. Zor ve riskliydi, ama mümkündü.

Biraz da şans gerekirdi.

Şimdi teorisini test etme zamanıydı.

Sunny, asıl hedefini unutmamıştı:
Gerçek İsmini kimsenin öğrenmemesini sağlamak.

Bunun için de, kendini bu binadaki en zavallı, en güçsüz kişiymiş gibi göstermek zorundaydı. Sanki hiçbir şekilde olumlu bir değerlendirme alamayacak, bırak ilahi bir Yönelim’i, sıradan bir Hatırayı bile zar zor kazanacak biriymiş gibi görünmeliydi.

Ama bu bir yalan olacağından, gidip de insanlara öylece söyleyemezdi.

Peki, nasıl herkesin onu zayıf ve değersiz sanmasını sağlayacaktı?

Gözleri bir gruba takıldı. Beş altı kişilik bir topluluk, uzun boylu, kendinden emin bir gencin etrafında toplanmıştı.

Gencin kahverengi saçları, nazik bir yüzü ve canlı yeşil gözleri vardı. Gözlerinde dostça bir ışık parlıyordu. Duruşu, vücut yapısı, dikkatli bakışları — hepsi sıkı bir eğitimden geçtiğini belli ediyordu. Tam bir asalet ve güç havası vardı.

Tam o sırada, yanındaki biri hayranlık dolu bir sesle sordu:

“Yükselmiş mi dedin? Yani Yükselmiş bir Yönelim mi aldın? Değerlendirmen ne çıktı?”

Genç mütevazı bir gülümsemeyle cevap verdi:

“Aslında ‘Mükemmel’di.”

Sunny, sanki tesadüfen oradan geçiyormuş gibi grubun dolduğu yere doğru geldi. Genç adamın sözünü duyunca kaşlarını çattı ve onu küçümseyen bir bakış attı.

Sonra, şaşkınlık dolu bir sesle konuştu:

“Yükselmiş ve mükemmel? Bu kadarcık mı? Bunda bu kadar abartacak ne var ki?”

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

19   Önceki Bölüm