Bölüm 64 - İblisler Tarafından Kovalananlar — Çeviri: Raban —
“Dur tahmin edeyim… onu öldürmek istiyorsun, ha?”
Nephis, her zamanki ifadesiz haliyle Sunny’e bakmaya devam etti. Bir süre sonra Sunny, başını iki yana sallayıp inanamayan bir ifadeyle güldü.
“Sen gerçekten delisin. O şey… o şey Uyanmış bir iblis, farkındasın değil mi? Bizse hala Uyuyanız, unuttun mu?”
Kaşlarını çattı, kafasını kaşıdı.
“B–bir saniye… Biz bu konuşmayı daha önce yaptık mı?”
Cassie ikisine de baktı, kibarca boğazını temizledi.
“Aslında… tam olarak aynı şeyi, o ilk Kıskaçlı Muhafız’a saldırmaya karar vermeden hemen önce söylemiştin.”
Sunny’nin yüzü aydınlandı.
“Evet! Aynen öyle! Peki nasıl bitmişti? Ah evet, az daha kendi kanımda boğuluyordum!”
Nephis omuz silkti, umursamazca.
“Ama ölmedin.”
Sunny’nin ağzı açık kaldı. Bu küstahlığın karşısında bir süre ne diyeceğini bilemedi. Birkaç saniye sonra kendine gelip konuştu:
“Mesele bu değil!”
Cassie elini uzatıp Neph’in omzuna dokundu ve alçak bir sesle fısıldadı:
“Neph! Söylediğin şey pek hoş olmadı.”
Değişen Yıldız’ın yüzü hafifçe kızarır gibi oldu. Başını yana çevirip tereddütle konuştu:
“Yani… şey demek istedim… Sonunda kazandık, değil mi? Risk aldık ve buna değdi. O zamandan beri çok daha güçlendik.”
Sunny, Kıskaçlı İblis’le dövüşün zaten kaçınılmaz olacağını hissediyordu. Yine de sırf inat olsun diye karşı çıkmadan duramadı.
“Ama o şey… büyük… yani devasa! O kadar uzun ki kılıcını sallasan şeyine bile… uh, beline… yetişemezsin yani! Ne yapacağız, rica etsem biraz eğilebilir misiniz, falan mı diyeceğiz?!”
Nephis memnuniyetsizce kaşlarını çattı.
“O sadece—”
“—Uyanmış bir İblis, biliyorum!”
Sunny derin bir nefes aldı, başını iki yana salladı. Duvara konuşuyor gibiydi.
Değişen Yıldız’ın düşüceleri hala bir muammaydı. Uzun zaman önce fark etmişti, onun o ışıl ışıl parlayan yüzünün ardında derin, karanlık bir kuyu saklıydı. Hiç kimse, kendi iblisleri tarafından kovalanmadıkça* bu kadar kendini zorlayamaz, bu kadar ileri gidemez, bu kadar acıya dayanamazdı. Sunny bunu kendi deneyimlerinden biliyordu. Ve Nephis’in içsel iblisleri, şimdiye dek tanıdığı herkesten daha korkunç olmalıydı. Kıskaçlı İblis’ten bile daha dehşet verici. Ama Nephis’in neyin peşinde olduğunu, neden bu kadar umutsuzca o lanetli insan kalesini bulmak istediğini hiç anlayamıyordu.
Sunny için gerçek dünyaya dönüp dünyanın ona borçlu olduğu her şeyi söke söke almak da… yaşamak kadar anlamlıydı. Ama ölürsen bu hırsın hiç bir anlamı olmazdı. Nephis içinse hedef, sanki yaşamın kendisinden bile önemliydi. Başka türlü bu kadar gözü kara davranmazdı. Sunny’nin aklı almıyordu. Bu nasıl bir mantıktı? Yaşamaktan daha önemli ne olabilirdi ki? Öldükten sonra kazandıklarının tadını çıkaramazsın.
Bakışlarını Nephis’e çevirdi.
“O ilk Kıskaçlı Muhafız’la savaşmaya karar verdiğimizde, başka çaremiz yoktu. Kayalığın üstünde mahsur kalmıştık. Ama şimdi öyle değil. Sadece Kül Tepesi’nden uzak duralım, olmaz mı?” , Nephis bir süre sessizce baktı, sonra kısaca yanıtladı:
“Batıya giden tek yol oradan geçiyor.”
Sunny ufak bir kahkaha attı.
‘Yapma ya… Ne kadar zekisin sen öyle.’
Gülüşü dindikten sonra avuçlarıyla gözlerini ovaladı, derin bir nefes aldı:
“Tamam, tamam. Haklısın. Ama inan bana, o Kıskaçlı İblis’in tam olarak neye benzediğini görmüş biri olarak söylüyorum: Onu savaşarak yenemeyiz.”
Nephis kaşlarını çattı.
“Ne demek istiyorsun, yani?”
Sunny ellerini iki yana açtı.
“Yani demek istediğim, onu yenemeyiz ama…”
Yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi.
“…bu onu öldüremeyeceğimiz anlamına gelmiyor.”
Değişen Yıldız kaşlarını çatarak, düşündü.
“Yani planın mı var?”
Sunny başını iki yana salladı.
“Tam olarak değil. Kafamda bir kaç fikir var. Ama kesin olarak bildiğim şey şu…”
Gözlerini batıya dikti. Kıskaçlı İblis’in o rahatsız edici, vahşi yüzü gözlerinin önüne geldi. Sessizlik içinde Cassie merakla başını çevirdi.
“Ne?” diye sordu.
Sunny gözlerini kırpıştırdı.
“Ah? Şey, evet. Şöyle… gayet basit. O şey, avcılar ya da muhafızlar gibi değil. Daha zeki. Ve bu da demek oluyor ki… onu kandırabiliriz.”
***
O geceyi, ölü leviathan’ın omur kemiğinin içinde, olaysız bir şekilde geçirdiler. Kamp yaptıkları yerler arasında burası muhtemelen en güvenlisiydi. Her yanlarının kemikten duvarlarla çevrili olması, insana nedense huzur veriyordu. Karanlık denizin kıyısında, kayalıkların ya da mercan tepelerinin üstünde, rüzgarın ve dalgaların sesiyle uyumak hiç de dinlendirici olmuyordu.
Sunny, Nephis’e burada daha uzun kalmayı —belki haftalarca, hatta aylarca— önermek istedi. Çevreyi adım adım keşfedebilir, yaratıkları avlayarak güçlenebilirlerdi. Yüzlerce Ruh Parçacığı ve Gölge Parçacığı özümseyip onlarca Hatıra ve birkaç Yankı daha elde ettiklerinde, belki Kıskaçlı İblis’le savaşmaya hazır hale gelirlerdi.
Ama bu fikirden vazgeçti. Unutulmuş Kıyı tehlikeli bir yerdi, hem de tahmin edilemeyecek kadar. Şimdiye kadar hayatta kalmayı başarmışlardı ama işler bir anda değişebilirdi. Anlık bir talihsizlik yada birçok düşmanla aynı anda karşılaşmak hatta yanlış bir köşeden dönmek… birçok şekilde hayatları son bulabilirdi. Ve bu sadece gündelik olarak savaştıkları Kâbus yaratıkları içindi. Labirentin derinliklerinde çok daha korkunç varlıklar gizleniyordu. Hele hele karanlık denizinden çıkabilecek şeyler… onları hayal etmek bile istemiyordu.
Ne kadar uzun süre kalırlarsa, ölümle o kadar yakın olurlardı. Hayatta kalmanın en iyi yolu, Kıskaçlı İblis’le yüzleşmekti — hem de en kısa sürede. Belki onu yenerlerse, Kül tepesinden batıya bakıp Cassie’nin bahsettiği o kalenin yüksek surlarını görebileceklerdi.
Sunny bütün gece yattığı yerde dönüp durdu. Aklı o devasa yaratıkla ilgili fikirlerle doluydu — onu öldürmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Sabaha karşı, nihayet uykuya dalabilmişti. Yarım saat sonra, Cassie onu uyandırmaya geldi. Omzuna hafifçe dokunmasıyla uyandı. Gözlerini kırpıştırarak şaşkınlıkla baktı.
“Bişey mi oldu?”
Cassie, Nephis’i de çağırdı. Yüzü solgundu, cesaretini toplayıp nihayet konuştu:
“Başka bir kehanet daha gördüm. Kıskaçlı İblis’le ilgiliydi…”
*Ç.N: “İblisler tarafından kovalanmak“ kısmını biraz açma gereği duydum belki anlamını tam olarak yansıtamamış olabilirim. Bu yüzden bir açıklama yazmak istedim:
Sunny, Nephis’in dışarıdan göründüğü gibi sadece güçlü bir karakter olmadığını, hatta bunun aksine onun geçmişinin yükünden veya travmalarından yada acı hatırlarından (adına ne derseniz artık) dolayı içsel bir acı çektiğini ve bu acının sebebine, özüne ulaşmak için yada onu yok etmek için tehlikeli ve mantıksız bir yola girse bile vazgeçmediğini düşünüyor.
Daha da açarsak Sunny de gerçek dünyaya dönmek istiyor, hatta bunu; dünyanın bana borçlu olduğu her şeyi söke söke almak için dönmek istiyorum, şeklinde ifade ediyor. Bu zamana kadar çektiği acıların, yoksulluğun ve belki de yalnızlığının karşılığı olarak herkese inat yaşamak, güçlenmek, zengin olmak gibi arzuları olduğunu ve zorla da olsa bunları alacağını ima ediyor ama Nephis’in ki bundan çok daha ötede bir arzu, belki arkadaşlarının canından bile daha kıymetli olabilir...
Tabi bunları kendi fikirlerim üzerine yazdım. Anladıklarımı özetleyerek bölümün daha iyi anlaşılmasını sağlamak istedim. Keyifli okumalar.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.