Yukarı Çık




69   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   71 

           
Bölüm 70 - Kılıcın Hükmü
— Çeviri: Raban —

Sunny yaralı iblise baktı, yüzünde kararlılıkla karışık kasvetli bir ifade vardı.

Artık tartışmanın bir anlamı yoktu. Adanın koruyucusuyla yüzleşmekten başka çareleri kalmamıştı. Sunny’nin elinde hiç koz kalmamıştı — sonunda kaderi yine keskin kılıçlar belirleyecekti.

Birileri ölecek, birileri ise katil olacaktı.

“Zırhını nasıl deleceğiz?”

Nephis elindeki kılıcı tarttı, ardından aşağıya baktı.

“Zırhını ben delerim. Sen bir açık yaratabilir misin?”

Sunny, gereksiz sorularla vakit kaybetmeden başını salladı. Eğer Değişen Yıldız, iblisin zırhını delebileceğinden eminse, bunu sorgulamanın anlamı yoktu.

Bir açık yaratmak… kolay olmayacaktı. Yaratık ağır yaralar almış olsa da hala korkunç bir güce sahibti. Sadece boyutu bile büyük bir problemdi. Etkili bir saldırı gerçekleştirebilmek için önce devin diz çökmesi gerekiyordu.

Diz çökse bile gelip vurmalarını öylece bekleyecek değildi.

Ama başka ne yapabilirlerdi ki?

Nephis, altın halatı dala bağlarken, Sunny Cassie’ye doğru yürüdü ve hafifçe omzuna dokundu.

Kız zorlama bir gülümsemeyle karşılık verdi.

“Demek Kıskaçlı İblis hala yaşıyor?”

Sunny kalbini saran o ağır, karanlık hissin içinde sesini olabildiğince rahat ve önemsemez çıkarmaya çalıştı.

“Evet, ama zar zor. Dert etme sen, birazdan hakkından geliriz.”

‘Yani umarım…’ diye ekledi içinden.

Cassie’nin gülümsemesi sönüp gitti. Sunny’nin beceriksizce verdiği güven pek bir işe yaramamıştı.

Sunny kısa bir tereddütten sonra sordu.

“Hey, hiç iblis eti yedin mi?”

Kör kız şaşırmıştı.

“Ne? Hayır!”

Sunny sırıttı.

“Hiç merak etme bu akşam sana iblis bifteği ısmarlıyorum. Yemek işi ben de, iyi aşçıyımdır. Şey… sanırım. Neph yemek işini kendi tekeline alınca, Akademide öğrendiklerimi daha gösteremedim size…”

Gerçekten de Julius, onu Rüya Diyarına hazırlamak için yenmez denilebilecek şeylerden ve türlü türlü Kabus Yaratığı etinden yemek yapmayı öğretmek için çok vakit ayırmıştı. Çünkü bu diyarda, açlık da canavarlar kadar tehlikeliydi.

“Hatta iblis öldüğü an onu pişirmeye başlayacağım. Hayatında yediğin en lezzetli iblis bifteği olacak… söz veriyorum!”

Sonunda Cassie’nin yüzünde gerçek bir gülümseme belirdi. Kibarca başını salladı.

“Pekala. Sözünü unutma.”

Bu sırada Nephis halatla işini bitirmişti. Hiç tereddüt etmeden aşağı fırlattı, sonra Sunny’ye baktı.

“Hazır mısın?”

Sunny derin bir nefes alıp gözlerini kapadı, gölgenin gücünün bedeninde dolaştığını hissetti.

“Evet. Hadi bitirelim şunu.”


***


Ayakları yere değer değmez Sunny, göğsünü delen o ağır bakışı hissetti. Yukarı baktığında, sakat İblis’in tek gözüyle kendisine dik dik baktığını gördü, uğursuz bir parıltıyla yanıyordu.

Diğer göz yoktu — yerinde sadece mavi kanayan bir çukur vardı.

Bu kadar yakından bakınca, iblisin yaraları çok daha korkunç görünüyordu. Zırhı birkaç yerden çatlamış, her yarıktan mavi kanı sızıyordu… ne yazık ki bu çatlakların hiçbiri hayati organlarına yakın değildi. Boynuzları parçalanmış, ön bacaklarından biriyle arka bacaklarından bir kaçı kırılmış yada tamamen kopmuştu. Kalan iki kolu ise yere kadar sarkıyor neredeyse kül rengine dönmüş kumlara değiyordu.

Bu devasa yaratık bitkin ve yıkık görünüyordu. Ama ine de hala korkutucuydu — belki de hiç olmadığı kadar. Çünkü aldığı korkunç yaralara rağmen, bakışı hala canlıydı. Hala hayvani bir kana susamışlıkla bakıyordu.

Ve bu nefret, artık Sunny ve Nephis’e yönelmişti — onu bu hale getirenlere.

Yükselen güneşin ilk ışıkları, iblisin bir zamanlar pürüzsüz olan zırhının sivri çıkıntılarına vuruyor, onları kan kırmızısına boyuyordu.

Sunny, Gök Kılıcını çağırdı ve Nephis’e baktı.

“Dikkatli ol. Şimşek gibi hızlı.”

Bu korkunç yaratığın ne kadar hızlı hareket ettiğini iyi biliyordu.

Nephis başını salladı, gözlerini düşmandan ayırmadan bir adım öne çıktı.

İkisi beraber Kıskaçlı İblis’e doğru yürümeye başladılar. Sunny biraz öne geçti, yaratığın kalan gözünün ve orak kolunun bulunduğu sağ tarafından daire çizecekti.

Değişen Yıldız ise birkaç adım geride, iblisin yavaşça havaya kalkan kıskacının bulunduğu sol tarafa yöneldi.

Bu savaşta Sunny’nin görevi, düşmanın saldırılarını üzerine çekmekti. Zamanı geldiğinde, Nephis ölümcül darbeyi vurabilsin diye. Onca ölüm kalım mücadelesinde birlikte savaşmanın oluşturduğu uyum sayesinde, artık tek kelime etmeden savaşabiliyorlardı — tek bir vücut gibi.

İşte en büyük avantajları da buydu.

Yaklaştıkça Sunny, iblisin duruşundaki hafif bir değişikliği hissetti. Birazdan kıyamet kopacaktı.

Nephis’i düşmanın hızına karşı uyarmıştı ama aynı hızla kendisi de yüzleşmek zorundaydı. Kendisinin çok daha yavaş olduğunu biliyordu ama yaratığın korkunç orak saldırılarını atlatmanın bir yolunu bulmalıydı.

Göründüğü kadar imkansız değildi bu. Hız, bir dövüşte her şey demek değildi. Değişen Yıldız’ın Han Li Klanının kibirli Mirasçısıyla yaptığı eğitim dövüşünü hatırladı. Caster’ın Yönelim Yeteneği onu Nephis’ten en az on kat daha hızlı yapıyordu. Ama sonuçta sadece kıl payı kazanabilmişti. Nephis, son anda attığı bir dirsek darbesiyle çocuğun neredeyse suratını dağıtıyordu.

Bunu başarmasının sebebi yıldırım hızında refleksler değildi — aralarındaki hız farkı o kadar büyüktü ki refleksle karşılamak imkansızdı. Bunun yerine, rakibinin saldırılarını önceden kestirmiş ve onu gafil avlamıştı. Caster daha yapacağı hamleye karar vermeden, Nephis çoktan dirsek atmak için harekete geçmişti.

Savaş alanın kontrolü tamamen ondaydı.

Şimdi aynı şeyi, Unutulmuş Kıyı’nın kadim iblisine karşı başarmaları gerekiyordu. Neyse ki iblisin hız üstünlüğü, Caster’ınki kadar değildi.

Neredeyse aynı anda, Sunny ve Nephis farklı yönlerden saldırıya geçti. Dev varlık da onları parçalamaya hazırdı — ikisini birden parçalamak için. Kıskacını ve orak kolunu havaya kaldırdı.

Sunny olabildiğince hızlı koştu, Gök Kılıcı geriye uzatmıştı. Kalbinde soğuk bir kararlılık ateşi yanıyordu.

Bugün, ya kılıcıyla yaşayacak ya da onunla yok olacaktı.

Ama bir anda ayağı kumda kayar gibi oldu. Gözleri fal taşı gibi açılırken, tökezledi.

Fırsatı kaçırmayan Kıskaçlı İblis hemen saldırıya geçti. Devasa orak kolu havayı yırtarak indi — Sunny’yi biçmek üzereydi…

Ama sadece kumu biçti.

Dengesini kaybetmiş gibi yaparak iblisi kandıran Sunny, son anda yana sıçrayıp ölümcül saldırıdan kurtuldu.

Henüz düşmanın her hareketini kestirecek kadar iyi değildi. Ama düşmanı, önceden tahmin edilebilir saldırılara yönlendirmek… bu kolaydı.

Sonuçta aldatma ve manipüle etme onun doğasında vardı.

Geçici olarak oraktan kurtulan Sunny, iblisin bacaklarına doğru atıldı.

Aynı anda, Nephis devin kıskaç saldırısından sıyrılıp aynı tarafa yaklaşıyordu. Hemen hemen aynı anda hedeflerine ulaştılar — biri sağdan, diğeri soldan.

Sunny, Gök Kılıcı savurdu, parlak zırha çarpıp geri sekince ellerine donuk bir acı yayıldı. Kılıç, parlak yüzeyde en ufak bir çizik bile bırakamamıştı.

Devin diğer tarafında ise Nephis’in durumu daha başarılıydı. Yaratığın yaralı ön bacağını hedef almış, zırhtaki geniş çatlağın içinden derin bir kesik atmıştı. Zaten zar zor dayanan bacak, devasa ağırlığı artık taşıyamadı. Gövde dengesini kaybetti ve sendeledi.

Bu noktada bir Kıskaçlı Avcı ya da Muhafız yere yığılırdı. Ama Kıskaçlı İblis çok daha zeki ve tecrübeli bir varlıktı. Ağırlığını ters yöne verip, dengesini korumak için orak kolunu yere sapladı.

‘S*ktir!’

Sunny düşmesini umut ediyordu.

Çünkü o zaman, şimdi yapmakta olduğu şeyi yapmak zorunda kalmazdı.

Ama düşünecek zaman yada başka bir yol yoktu.

İçinden küfürler ederek başını kaldırdı ve iblisin devasa bedenine baktı. Tanrılar bilir, bu şey kaç tondu.

Sonra derin bir nefes aldı… ve kendini Kıskaçlı İblis’in çelik karnının altına attı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

69   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   71