Bir an sustu, sonra gözlerinde solgun alevler yanıp sönmeye başladı. Sessizce ekledi.
“Ateş yakmayacağız. Batıya giderken gözlerin bize rehber olacak ve umarım Cassie’nin zırhı bizi korumaya yeter. Umarım yeterli gelir.”
Sunny, Neph’e baktı ve sordu.
“Cassie’nin zırhı derken ne demek istiyorsun, bu kadar özel nesi var ki?”
Nephis bir an tereddüt etti, sonra ona bakmadan yanıtladı.
“O zırh, altıncı kademe Uyanmış bir Hatıra. Özelliklerinden biri de, giyen kişinin düşmanların dikkatini daha az çekmesini sağlamak.”
Sunny bu bilgiyi sindirmeye çalışırken Nephis aniden titredi. Gözlerini kapatarak dişlerinin arasından konuştu.
“Sınırıma geldim. Aklım… karışıyor. Soracağın bir şey varsa… çabuk… sor.”
Sunny şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Vakitleri daralmıştı o yüzden aklına gelen ilk soruyu sordu.
“Tekne yapmayı biliyor musun bari?”
Değişen Yıldız başını hafifçe sallayarak birşeyler bildiğini belli etti. Yüzü yeniden anlaşılmaz, donuk bir ifadeye bürünüyordu.
Zamana karşı yarışan Sunny aceleyle bir soru daha düşündü.
“Peki, hafızan silindiğinde seni adadan ayrılmaya nasıl ikna edeceğim?”
Nephis ona baktı, bilincinin son kırıntılarına tutunmaya çalışarak. Bir anlığına gözleri yeniden berraklaştı. Gözlerinin derinliklerinde beyaz alevler yanıp tutuştu, solgun ama güzel yüzünü aydınlattı.
“Aster… Song… Vale. Bu kelimeler beni ikna etmeye yetecektir.”
Düşüncelerine tutunamayarak başını çevirdi, kısa bir sessizlikten sonra kararlı bir sesle ekledi.
“Bir şey olursa Cassie’yi al ve kaç. Sakın… sakın…”
Sonra gözlerindeki ışık yavaş yavaş söndü. Birkaç saniye sonra Değişen Yıldız tekrar batıya bakarken dalıp gitmişti, yaptıkları konuşma zihninden tamamen silinmişti.
Sunny bir süre yanında oturup bekledi. Sonra biraz kıpırdadı ve konuştu.
“Merhaba, Neph.”
Nephis başını çevirip ona baktı, yüzünde kederli, şaşkın bir ifade vardı.
“Sunny? Buraya… ne zaman geldin?”
“Çok olmadı.”
Sunny gülümsedi, umursamaz bir ses tonuyla sordu.
“Hey, sana bir şey sorabilir miyim? Tekne yapmayı biliyor musun?”
***
Nephis bu soruya fazlasıyla şaşırmıştı ama sonunda yardım etmeyi kabul etmişti. Sunny ona neden tekne yapmak istediğini tam olarak söylemedi, soruları ustalıkla savuşturdu. Kusuru işini zorlaştırıyordu ama Neph’i ikna etmek şu anki haliyle çok da zor değildi.
Onu böyle yönlendirmek tuhaf hissettiriyordu, ama her şeyi baştan açıklamak hem çok vakit alırdı hem de bir işe yarar mıydı orası da şüpheli.
Zamanlarının gerçekten de gitgide azaldığını hissediyordu. Her geçen saat durumları biraz daha kötüleşiyordu.
Sunny bile zihnini berrak tutmakta zorlanıyordu. Aklının bulanmaya başladığını hissettiği anda kendine acı vermek zorunda kalıyordu. Buna rağmen düşünceleri yavaşlamış, zayıflamıştı. Zihnini dağılmaktan korumak gitgide çok daha ağır bir bedele mal oluyordu.
Adadan en kısa sürede kaçmaları gerekiyordu. Sunny, karanlık deniz geri döndüğünde her şeye hazırlıklı olmaya kararlıydı.
Nephis’in görmemesi için yüzünü çevirdi, acı dolu ifadesini gizledi. Sonra elini ısırdı. Zihninde yankılanan acı, aklını bir anlığına berraklaştırdı. Ağzında kanın acı tadını hissederken, durumun ironisini fark edip gülümsedi.
Yenmemek için kendini kemiriyordu. Ne kadar da tuhaf.
Kanayan elini arkasında sakladı, Neph’e döndü ve sordu.
“Peki, tekneyi nasıl yapacağız?”
Nephis bir süre düşündü, sonra kayıtsız bir sesle konuştu.
“Elimizdeki malzemeleri kullanmamız gerekecek. Gövde için ölü iblisin zırhını kullanabiliriz. Uygun biçimli birkaç zırh plakasını söküp altın halatla birbirine bağlarız…”
Sunny kaşlarını kaldırdı.
“Şey… Kıskaçlı İblis’in zırhı mı? O şey bir tür çeliğe benziyor. Çelik… suda yüzer mi ki?”
Nephis ona hafif bir inanmazlık ifadesiyle baktı.
“Her şey yüzer, Sunny. Cisimler batmadan yüzebilmek için kendi ağırlıklarına eşit bir kaldırma kuvvetiyle suyu yana iter. Teknelerin çalışma mantığı budur.”
Sunny aval aval bakıyordu.
“İyi… tamam. Yelken için Cassie’nin pelerinini ödünç alabiliriz diye düşündüm. Ne dersin?”
Değişen Yıldız ona garip bir bakış attı.
“Şey… olur herhalde. Hala tekne yapma fikrine neden bu kadar heveslendiğini anlamış değilim ama eminim Cassie de ah… bu şeyine… uh, ‘tutkuna’ destek olacaktır.”
Sunny genişçe gülümsedi.
“Güzel! Hadi gidip iblisi doğrayalım!”
Bu gülümseyerek söylenecek bir cümle değildi ama Neph’i ikna etmek için söyledikleri arasında en garip olanı da bu değildi.
Birkaç dakika sonra, Kıskaçlı İblis’in devasa cesedinin yanına ulaştılar. Yaratığın gövdesi, cilalı metal yığınından yükselen küçük bir tepe gibiydi. O ilk gün, kanatlı tuhaf yaratıklar saatlerce adanın etrafında uçup durduktan sonra yaklaşmaya cesaret edememişti. O zamandan beri de iblisin eti için başka bir şey gelmemişti.
Sonuç olarak ceset büyük oranda sağlam kalmıştı.
Garip bir şekilde, iblisin bedeni henüz çürümemişti. Sadece zırhı yavaş yavaş bozuluyor, parlaklığını yitiriyor ve giderek daha dayanıksız bir hale geliyordu. Şimdiden yüzeyi geniş pas lekeleriyle kaplanmıştı.
Nephis cesedin üzerine tırmanıp bir o yana bir bu yana yürüdü, alt gövdeyi ve ayaklarını inceledi. Sonra birkaç noktayı işaret etti.
“Bu bükümlü plakaları birbirinesıkıca oturtabilirsek eğer mükemmel olur. Her biri teknenin gövdesi için yeteri kadar uzun. Üçümüz yan yana oturacak şekilde ayarlayabiliriz.”
Sunny’nin tekne yapımı hakkında hiçbir bilgisi yoktu, bu yüzden Neph’e güvenmek zorundaydı. Yukarı doğru bakarak sordu.
“Direk işini ne yapacağız peki?”
Değişen Yıldız kaşlarını çattı.
“Onu… düşünmem gerekecek.”
Sunny gülümsedi.
“Pekala. Sen düşünürken ben de sana eşlik etmesi için Cassie’yi getireyim…”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.