Yukarı Çık




88   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 89 - İblisin Kemikleri
— Çeviri: Raban —

Gün batmadan önce Sunny’nin yapması gereken çok şey vardı.

Planının parçaları zihninde dönüp duruyor, başını zonklatıyordu. Kendini sürekli uyanık tutmak, iradesini sınırlarına kadar zorlamak zorundaydı, yoksa her şeyi unutacaktı. Bu da yetmezse, dikkati toplamak için acıya başvuruyordu.

Elleri ve kolları ısırık izleriyle doluydu. Kan Dokuması olmasa çoktan kan kaybından bayılırdı. Solgun benzi daha da solmuş teni iyice kireç rengine dönmüştü, gözlerinde hummalı bir parıltı bakarken bir zombiyi andırıyor olmalıydı.

Neyse ki Cassie bunların hiçbirini göremiyordu.

Onu ikna etmek çokta zor olmadı. Kör kızın hali, Sunny ve Neph’in durumundan bile daha kötüydü. Zar zor ayakta duruyor, düşünceleri ve zihni ona ağır geliyor gibiydi. Sunny’nin kalbi sızladı.

‘Neden bizden daha fazla etkileniyor? Bizim Gerçek İsimlerimiz var ama onun yok diye mi?’

Sonuçta isim, insanın benliğini oluşturuyordu. Belki de Gerçek İsimler, Büyü ile alakalı şeylerde buna benzer bir görev görüyordu.

Bilmiyordu.

Sunny, Cassie’yi Kıskaçlı İblis’in cesedine doğru götürdü. Nephis çoktan yaratığın zırh plakalarını sökmekle meşguldü. Gümüş kılıcı, çürümüş metali kesebiliyor gibi görünüyordu, bu da işi tahmin ettiğinden çok daha kolay bir hale getiriyordu.

Kör kızı Neph’in görebileceği bir yere nazikçe oturttuktan sonra, ölü iblisin üzerine tırmandı ve Değişen Yıldız’ın ilerleyişini değerlendirdi.

Nephis kaşlarını çatarak ona baktı.

“Yardım etmeyecek misin? Sonuçta bu senin fikrindi.”

Sunny omuz silkti.

“Belki sonra. Zaten keyfin yerinde gibi. Bazı insanlar böyle uğraşları can sıkıntısından kurtulmak için yapılan eğlenceli hobiler olarak görür, değil mi?”

Neph birkaç kez gözlerini kırpıştırdı ardından,

“Sanırım öyle,” dedi.

Sunny da birkaç kez başını salladı, zırhı sökülen yerlerde açığa çıkan çiğ ete baktı. Mavi kan pıhtılaşmış, kararmış ve taş gibi sertleşmişti. Yine de yer yer beyaz yağ tabakası bozulmamış duruyordu.

“Aslında aklımda başka bir iş var.”

Nephis başını kaldırdı.

“Öyle mi?”

Sunny kılıcını çağırıp yaratığın zırhındaki yarığa yaklaştı.

“Evet. Mum yapmak istiyorum.”

Bunları söylerken, yağ tabakasını etten ayırmaya başladı.

Neph ona garip bir bakış attı ve Cassie’ye döndü.

“Cas, sence Sunny aklını kaçırmış olabilir mi?”

Adını duyunca kız hafifçe doğruldu.

“Ay? Evet, şey… emin değilim. Belki de sadece canı sıkılıyordur.”

Sunny işine odaklanmıştı, onları umursamadan devam etti. Bir an Gecenin Kılıcının jilet gibi keskin kenarıyla kendine bir kaç çizik atmayı düşündü ama hemen vazgeçti. Kuklacı’nın Pelerini kolay kolay kesilecek bir şey değildi. Şimdi yanında iki kız varken zırhını çıkarsa…

En iyisi… bundan vazgeçmekti.

Elindeki koca yağ parçasıyla iblisin üzerinden aşağı atladı, yere dökülmüş yaprakların üzerine indi.

Hayvan yağından mum yapmak zor bir iş değildi. Ateş, su ve biraz da zaman yeterliydi. Fitilini ise deniz yosunundan yapabilirdi. Görünüşü pek güzel olmayacaktı ama umurunda da değildi.

Nephis’le Cassie’yi arkada bırakarak kampa doğru gitti.

Güneş yukarı doğru tırmanmaa devam ediyordu.

Sunny günün geri kalanını iki şey yaparak geçirdi. Mumun oluşum sürecini takip etmek ve adanın etrafında koşarak toplayabildiği kadar çok düşen yaprakları toplamak.

Ara ara Nephis’i teknede çalışırken görüyor, bazen Cassie’ye ufak tefek işler yaptırdığını fark ediyordu. Görünüşe göre tekne işi oldukça iyi ilerliyordu. Değişen Yıldız ne yaptığını biliyordu.

Elbette bunlar sadece Sunny’nin, Nephis’e bunun eğlenceli bir uğraş olduğuna inandırabilmiş olması sayesinde mümkün olmuştu. Eğer kızlar Sunny’nin tekneyi yaptırmasındaki gerçek amacının Kül Tepesi’nden kaçmak olduğunu anlasalardı, Büyülenmiş Niteliğinin etkileri bu düşünceyi akıllarından siler, bu da işi bitirmelerini imkansız hale getirirdi.

Bu yüzden teknenin gerçek maksadını bilen tek kişi Sunny’di. Ruh Ağacı’nın zihni çürüten baskısını da tek başına çekmek zorundaydı.

Artık tükenmek üzere olduğunu hissediyordu. Sanki beyni patates püresi haline gelmişti. Görüşü bulanıklaşmaya başlamıştı.

Ama inatla pes etmedi. Ne kadar yorgun olursa olsun, ne kadar bırakmak, vazgeçmek istese de, hatta tekrar hiç bir şey bilmemenin verdiği o huzura dönmek istese de, düşüncelerini tek bir amaca odakladı, sadece tek bir amaca.

Ruh Ağacı’nın pençelerinden kurtulmak.

Sonunda, güneş ufka doğru düşerken, tekne hazırdı.

Yürüyen bir ceset gibi görünen Sunny, yavaşça iblisin paramparça edilmiş cesedine yaklaştı. Sanki adaya çılgın bir kasap gelmiş, dev yaratığı kesip biçmiş, doğramış ve sonrada öylece bırakıp gitimiş gibiydi.

Nephis ona kaygıyla baktı.

“Sunny… sen iyi misin?”

Sunny zoraki bir sırıtışla omuz silkti.

“Eh, iyi sayılırım.”

Neye kıyasen iyi sayıldığını belirtmedi.

Başını çevirip tekneye baktı. İçinde kasvetli bir memnuniyet vardı.

Bu şey beklediği gibi değildi.

Gövde, cilalanmış kavisli zırh plakalarından yapılmıştı, her yerinden dikenli uçlar çıkıyordu. Plakalar altın iplerle birbirine sıkıca bağlanmıştı. Değişen Yıldız, aralardaki boşlukları o kadar iyi kapatmıştı ki su sızdırmaz görünüyordu.

Direk, iblisin omurga ve kaburga kemiklerinden yapılmıştı, Cassie’nin tılsımlı pelerini de yelken olarak gerilmişti. Hatta o kocaman orak biçimli kolundan yapılmış bir dümen küreği bile eklemişti.

Sunny aslında derme çatma bir sal bekliyordu, ama karşısındaki şey gerçek bir tekneydi. Evet, biraz ilkel görünüyordu… ama aynı zamanda güçlü ve hayranlık uyandıran bir görünüme sahipti.

‘Lanetli denizlere, iblis kemiklerinden yapılma bir tekneyle yelken açmak… büyük bir efsanenin başlangıcı gibi oldu,’ diye düşündü, bu ürkütücü geminin görüntüsü karşısında büyülenerek.

Nephis, memnun olmuş bir tavırla ona baktı.

“Mutlu oldun mu? Eee, şimdi ne yapıyoruz?”

Sunny aklındakileri toparlamaya çalıştı.

‘Şimdi…’

Planın devamını düşünmeye çalıştığı anda zihninde bir duvar oluştu. Ne kadar zorlasa da ötesine geçemiyordu.

‘Şimdi… şimdi…’

Ne yapmaları gerektiğini bir türlü hatırlayamıyordu.

Kaşlarını çatarak elini kaldırdı ve yaralı elini dişlerinin arasına alıp ısırdı, kan tadı ağzına yayıldı.

Ama bu acı bile engeli kırmaya yetmedi.

Sunny kasvetli bir sırıtışla diz çöktü, bir elini yere koydu. Diğer eliyle Gecenin Kılıcını çağırdı ve kabzasıyla parmağına hızlı bir darbe indirdi.

Güçlü bir darbeyle parmak kemiklerinden biri parçalanınca acı dalgası zihnindeki o aşılmaz bariyeri yerle bir etti.

‘Şimdi bu lanet yerden defolup gidiyoruz!’

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

88   Önceki Bölüm