Yukarı Çık




89   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 90 - Gece Çökerken
— Çeviri: Raban —

Nephis, Sunny’nin aniden kendi kendine vurmasına çok şaşırmıştı. Dişlerini sıkarak tıslayan Sunny, Gecenin Kılıcı’nı dağıttı ve yavaşça ayağa kalktı.

“Ah! S*ktir! Bu gerçekten çok acıyor!”

Zavallı parmağı kıpkırmızıydı ve şişmişti, keskin bir acıyla zonkluyordu. Kırıldığı apaçık ortadaydı. Sunny o kadar acınası bir haldeydi ki ağlayası geliyordu.

‘Neden bu kadar şanssızım? Önce, o yuvada yaşadığım korkunç acılar, şimdi de bu. Neden bir tek ben acı çekiyorum…’

Bu düşüncelerle boğuşurken, Değişen Yıldız’ın haftalardır kendini durmaksızın işkenceye maruz bıraktığını, Cassie’nin ise körlüğü yüzünden sürekli düşüp, kendini yaralayışını ve morluklarla dolaştığını unutmuştu tabii.

Sunny’nin acıyla inlediğini duyan kör kız başını çevirip sordu.

“…Sunny? Ne oldu?”

Sunny acıdan yüzünü ekşitmişti, yine de gülümsemeye çalıştı.

“Ah, şey… çok da önemli bir şey değil aslında. Sadece, elimi biraz... ezdim.”

Nephis bir şey söylemek için ağzını açtı, ama Sunny onun konuşmasına fırsat vermeden araya girdi.

“Ah neyse, hey Neph. Şu dehşet verici şaheseri adanın kenarına sürüklememe yardım eder misin?”

Bu noktada sorulacak tek yanlış soru bile işleri karıştırabilirdi. Sunny gerçek amacını son ana kadar saklamak istiyordu. Böylece çıkabilecek sorunlarla uğraşmak daha kolay olur diye düşünüyordu… eğer çıkarsa.

Değişen Yıldız tereddütteydi. Birkaç saniye sonra omuz silkti, ama hala kaşları endişeyle çatılmıştı.

“İyi misin, Sunny?”

Sunny zoraki bir sırıtışla,

“Yardım edersen daha iyi olacağım,” dedi.

Nephis diyecek bişey bulamayınca başıyla onayladı ve teknenin ön kısmına yürüdü. Sunny Cassie’ye döndü.

“Biz gidiyoruz Cas. Biraz burada bekle, tamam mı? Yakında döneceğim.”

Cassie bir an durdu, sözlerini tam anlayamamış gibiydi. Sonra kararsız bir ifadeyle cevap verdi.

“Ah… peki.”

Sunny sağlam olan elini onun omzuna koymak için kaldırdı, ama tereddüt edip kasvetli bir ifadeyle elini geri çekti. Acılar içinde tekneye doğru yürüdü.

‘Biraz daha dayan Cassie. Yakında bitecek, sana söz veriyorum…’

Artık gece çöküyordu.

Sunny ve Nephis tarlayı süren iki öküz gibi tekneyi adanın kenarına doğru sürdüler. Kül rengi kumda ilerlemek çok zor değildi ama teknenin gövdesindeki sivri çıkıntılar işleri zorlaştırıyordu. Neyse ki tekne göründüğünden daha hafifti.

Eğer kılıcın açıklaması gerçek manada doğruysa, bu mucizevi metal düşmüş bir yıldızın parçasından geliyordu. Gecenin Kılıcı’yla aynı metalden yapılmış olan iblisin zırhı da tıpkı onun gibi hafifti.

Tabii Sunny bu durumu hayra mı, yoksa şerre mi yorsa bilemiyordu.

Bir süre sonra devasa krater boşluğun bulunduğu yönden gürleyen bir ses duyuldu.

Karanlık deniz uyanıyordu.

Dişlerini sıkan Sunny, göğsüne sarılı altın halatı sıkarak daha hızlı olmaya çalıştı.

‘Hadi! Biraz daha hızlı!’

Güneş ufka dokunmak üzereyken sonunda adanın kenarına varmışlardı. Dizlerinin üzerine çöken Sunny halatı bıraktı, nefes nefese kalmıştı, göğsü hızla inip kalkıyordu. Yoğun bir yorgunluk dalgası düşüncelerini boğuyor, ayakta durmasını zorlaştırıyordu.

‘Şimdi değil… kendini bırakamazsın…’

Nephis sessizdi, kaşlarını çatmış ona bakıyordu. Bu kez, onun tuhaf suskunluğuna ilk defa şükretti.

Kendini toparlayan Sunny kararan gökyüzüne baktı. Zaman daralıyordu.

Nephis’e dönüp kurumuş boğazıyla kısık bir sesle konuştu.

“Cassie gelince her şeyi açıklayacağım. Ben dönene kadar hiçbir yere gitme, tamam mı? Lütfen.”

Değişen Yıldız ona birkaç saniye baktı, sonra umursamazca omuz silkti ve hiçbir şey söylemedi.

‘Bunu evet kabul ediyorum.’

Zaten başka ne yapabilirdi ki?

İçinden küfürler ederek aceleyle geri döndü. Cassie’yi almadan önce yapması gereken birşey daha vardı.


***


Bir süre sonra Sunny, Cassie’yi bıraktığı yere geri geldi. Kör kız hala oradaydı, Kıskaçlı İblis’in cesedinden biraz uzakta, yerdeki külü andıran kuma dalgın dalgın bakarmışçasına oturuyordu.

Yaklaşan adımlarını duyunca zayıf bir gülümseme ile başını kaldırdı.

“Sunny?”

Sunny, bitkinliğini belli etmeyen bir sesle konuşmaya çalışarak yanına doğru yürüdü.

“Evet. Benim.”

Cassie’nin bir an dikkati dağıldı, sonra sordu.

“Yanında meyve var mı? Çok açım.”

Sunny irkildi, sonra başını salladı.

“Hayır. Dinle, Şu an—”

“…meyve var mı? Çok açım.”

Sunny durdu, kör kıza kederli bir ifadeyle baktı. Bozuk kaset gibi aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Durumu daha da kötüleşmişti.

Dudaklarını yaladı.

“Açsın demek o zaman benimle gel.”

Kusurundan dolayı o an verebildiği en iyi yanıt bu oldu. Ama bir işe yaramadı.

Cassie gülümsedi.

“Tamam. Bana meyve mi toplayacaksın?”

Aşırı yorgundu ve Ağaç’ın büyüsü yüzünden zaten sarsılmış olan Sunny bir an dikkatini kaybetti ve Kusurunu kontrol etmeyi başaramadı. Farkına bile varmadan ağzından tek bir kelime çıktı.

“Hayır.”

Cassie’nin kaşları çatıldı.

“Ne? Ama Sunny neden bana yalan söyledin?”

Sunny hala hatasının şokundaydı, durumu toparlayacağı yerde daha da kötüleştirdi.

“…Çünkü seni bu lanetli adadan götürmek istiyorum.”

Bu sözler ağzından çıkar çıkmaz Sunny dondu. Gözleri kocaman açılmıştı. Bu kadar büyük bir hatayı nasıl yapar inanamıyordu.

Ama iş işten geçmişti bile.

Cassie derin bir öfkeyle ona baktı.

“Beni götürecek… misin? Ama gitmek istemiyorum. Ruh Ağacı’nı bırakmak istemiyorum!”

Sunny içinden küfürler ediyordu ve kendini daha fazla tutamadı.

“Hayır bu ağaç, bu şey kötü! Bildiğin kabus! Yeter, artık gidiyoruz…”

Onun narin elini tutup çekmeye çalıştı ama Cassie beklenmedik bir güçle karşı koydu.

“Seni pislik bırak beni!”

Cassie elini çekip kendini geriye attı, yüzünde öfkeyle karışmış bir korku ifadesi vardı.

“Gitmek istemiyorum dedim! Garip davranıyorsun Sunny! Dur lütfen!”

Sunny ne yapacağını bilemez halde kaldı.

“Ben sadece…”

“Bu ada bizim evimiz! Üçümüz burada bir aradayız, her şey çok güzel! Neden gitmek istiyorsun ki?!”

Sunny tereddüt içindeydi ama bir yandan da ne yapmak zorunda olduğunu da biliyordu. Sonunda dişlerini sıkarak konuştu.

“Beş, Cassie! Hatırladın mı?!”

‘Özür dilerim Cassie…’

Sonra atılıp kör kızı yakaladı ve kollarıyla kaldırdı.

“Ne yapıyorsun?! Dur! Yardım edin! Neph!”

Cassie’yi omzuna attı, adanın kenarına doğru koşmaya başladı. Kör kız küçük yumruklarıyla sırtına ardı ardına vuruyordu.

Unutulmuş Kıyı’nın Kabus Yaratıkları’yla hiç savaşmamış olsa da, Cassie sıradan bir insandan çok daha güçlüydü. Değişen Yıldız’ın onunla paylaştığı ruh parçacıklarıysa Cassie’ye hatırı sayılır bir güç kazandırmıştı, Sunny’e her darbesini hissettirecek kadar.

Bu güç Sunny’i yaralayacak bir güç değildi tabii ama yine de canını acıtmaya fazlasıyla yetiyordu.

‘Özür dilerim… gerçekten özür dilerim Cas…’

Sunny, Cassie’nin çığlıklarını bastırmaya çalışarak paniğe kapılmış bir halde tekneye koştu. Alnından terler akıyordu.

Güneşin son ışıkları da gökyüzünden silinirken adanın kenarına varmıştı. Tekne, karanlık suyun birkaç metre berisinde öylece duruyordu.

Değişen Yıldız, teknenin hemen önünde, yaslamış bir halde dinleniyordu, gürültünün geldiği yöne doğru döndü.

“Neph! Yardım et! Sunny çıldırdı!”

Nephis hafifçe doğruldu. İfadesiz yüzü buz gibiydi. YAvaşça bir elini öne doğru uzattı.

‘Hay s*keyim

“Bekle! Hayır, bu

Sunny cümlesini bitiremeden, gümüş kılıç havada belirmişti bile. Ucu şu an yere bakıyordu.

“Açıkla.”

Değişen Yıldız’ın sesi sakin ve ifadesiz olsa da, Sunny altındaki tehdidi hissetti. Bir anda ona farklı bir gözle görmeye başladı, daha doğrusu eskiden gördüğü gibi.

Potansiyel bir düşman olarak.

Nephis’le karşı karşıya gelme fikri bile Sunny’nin yüreğini titretiyordu. Akademi’de onlarca öğrenciyi tek başına yere serdiği zamanları hatırladı.

Onun da bir canavar olduğunu hatırladı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

89   Önceki Bölüm