Yukarı Çık




Sonraki Bölüm   2 

           
Hava, toz ve dumanla boğulmuştu; gökyüzü, alevlerin kızıl yansımalarıyla lekelenmişti. Gözlerini açtığında, kendini yıkılmış bir şehrin ortasında buldu.Yıkıntılar arasında yükselen duman, ciğerlerini yakıyordu. Kalbi hızla çarparken, zihninde bir fırtına kopuyordu: Ben kimim? Burası neresi? Neler oluyor?

Ayağa kalktı, bacakları titriyordu. Etrafındaki manzara, bir kâbustu: çökmüş binalar, kırık camlar, yanmış eşyalar. Adımları kararsız, etrafı incelemeye başladı. Rüzgâr, ona uzaklardan gelen sesler taşıyordu; çığlıklar, inlemeler, ve bir ses... diğerlerinden farklı, yalvaran bir fısıltı: “Özür dilerim, özür dilerim...“ Bu ses, sanki ruhuna işliyordu. Kimdi bu? Neden özür diliyordu?

Umutsuzca koşmaya başladı, sesin kaynağını bulmak için. Ama her köşede sadece daha fazla yıkım vardı. Yorgunluk ve açlık, bedenini ele geçirdi. Nefes nefese, bir şeyler yiyebilmek umuduyla, harap olmuş bir eve sığındı. İçeri adım atar atmaz, burun deliklerini ölüm kokusu doldurdu. Yerde, hareketsiz bedenler... Bazıları tanıdık gibiydi, ama zihni ona oyun oynuyordu. Tökezledi, dizlerinin üzerine çöktü.

Tam o sırada, dışarıdan gelen ağır ayak sesleri yüreğini ağzına getirdi. Hızla bir dolabın gölgesine sindi. Kapı gıcırdayarak açıldı ve üniformalı askerler içeri doluştu. Yüzleri taş gibi, gözleri duygusuz. Saklandığı yerden onları izlerken, zihninde bir anı canlandı: Beyaz önlüklü bir kadın, yüzü gölgelerle kaplı, önlüğünde kan lekeleri. Ona bakıyordu, sesi titrek ama kararlı: “Özür dilerim... Özür dilerim, Leo. Lütfen kaç. Lütfen yaşa. Sadece yaşa.“ Leo. İşte o an, ismi zihninde bir yıldırım gibi çaktı. Adı Leo’ydu. Ama bu kadın kimdi? Neden ondan kaçmasını istiyordu?

Düşünceleri, dışarıdaki bir hareketle bölündü. Askerler, bir grup insanı kollarından sürükleyerek götürüyordu. Aralarında yaşlı bir adam, dizlerinin üzerine yalvarıyordu: “Torunumu bırakın! Lütfen, ona merhamet edin!“ Sesindeki çaresizlik, Leo’nun boğazını düğümledi.

Aniden, her şeyi bastıran bir ses yankılandı; karanlık, soğuk, insan dışı: “Merhamet, bu dünyada nadir bulunan bir tattır. Öyle nadir ki, onu tadan birini daha önce hiç görmedim.“ Leo’nun kanı dondu. Bu ses, sanki yıkıntıların içinden yükseliyordu, ona değil, tüm dünyaya meydan okuyordu.

Düşünceleri, bir silah sesiyle paramparça oldu. Gözlerini kaldırdığında, yaşlı adamın yere yığıldığını gördü; kafasından vurulmuştu. Onu vuran askerin yüzünde tek bir duygu kırıntısı bile yoktu. Soğuk bir sesle, adeta bir makine gibi konuştu: “Hastalıklı olan, yaş, ırk ya da cinsiyet fark etmeksizin ölmeye mahkûmdur.“

Leo, saklandığı yerde taş kesilmişti. Kalbi göğsünde çarparken, zihninde tek bir soru yankılanıyordu: Bu cehennemde hayatta kalmak mümkün mü?

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

Sonraki Bölüm   2