Sınıftan çıktığım anda Yukinoshita’yı gördüm. Kapının hemen yanındaki duvara yaslanmış, kollarını kavuşturmuş ve gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. Etrafa son derece soğuk bir aura yayıyordu, ve belki de bu yüzden etrafta başka kimse yoktu. Ortam çok sessizdi.
İşte bu yüzden sınıfın içindeki konuşmayı duyabiliyordum:
“…Şey, özür dilerim. Biliyorsun, biriyle iyi geçinemediğimde biraz huzursuz oluyorum… Ya da bir anda kendimi çok bilinçli hissediyorum diyebilirim… belki de bu seni rahatsız ediyordur.”
“………”
“Şey, nasıl söylesem? Hep böyle oldum. Arkadaşlarımla Ojamajo taklidi yaparken bile, ben Doremi ya da Onpu-chan olmak isterdim, ama başka bir kız da onlar olmak istediği için ben Hazuki olurdum… (Ç/N)=(Ojamajo Doremi animesinin karakterlerine bir gönderme)
Etrafımda her zaman başka insanların olduğu büyük bir apartman kompleksinde büyüdüm, belki de bu yüzden böyle davranmanın en iyisi olduğunu düşündüm…”
“Ne demeye çalıştığını hiç anlamıyorum.”
“E-Evet, sanırım öyle, haha. Yani, ben de gerçekten ne söylediğimi bilmiyorum… Sadece, şey, Hikki ve Yukinon’u gördüğümde bir şey fark ettim. Etrafınızda kimse olmasa bile, hâlâ eğleniyor gibi görünüyorsunuz… İkiniz de düşündüklerinizi söylüyorsunuz, ve normalde anlaşamasanız bile, bir şekilde uyum sağlıyorsunuz…”
Arada bir, sınıfın içinden hıçkırık benzeri sesler duyuluyordu. Bu her olduğunda, Yukinoshita’nın omuzlarının seğirdiğini görebiliyordum. Gözlerini biraz açtı ve başını çevirmeden sınıfın içine bakmaya çalıştı. Aptal, oradan hiçbir şey göremezsin. Eğer bu kadar endişeleneceksen, içeri gir işte. Bu kız… Kendine karşı hiç dürüst değil.
“Bunu gördükten sonra, herkesle umutsuzca iyi geçinmeye çalışmanın belki de yanlış olduğunu düşünmeye başladım… Yani, dürüst olmak gerekirse, Hikki gerçekten bir Hikki. Teneffüslerde tek başına oturup kitap okuyor ve kıkırdıyor… İğrenç, ama eğleniyor gibi görünüyor.”
İğrenç mi… Yukinoshita bunu duyunca kıkırdadı.
“Bu tuhaf alışkanlığını sadece kulüp odasında yaptığını sanıyordum, ama görünüşe göre sınıfta da yapıyormuşsun. Bu gerçekten iğrenç bir alışkanlık hemen kesmelisin.”
“Bunu zaten biliyorsan bana söylemeliydin…”
“Ama bunu yapmamam çok doğal. Böyle iğrenç bir şey yaptıktan sonra kim seninle konuşmak ister ki?”
O zaman cidden bundan sonra daha dikkatli olmaya çalışacağım. Artık okulda kötü tanrılarla ilgili light novel’lar okumayacağım.
“Bu yüzden düşündüm ki, belki de bu kadar çabalamamalıyım, biraz daha rahat olmalıyım… Ya da öyle bir şey. Ama Yumiko’dan nefret ettiğim falan da değil. Hâlâ iyi geçinebiliriz… çok… bundan sonra, değil mi?”
“…Hmph. Anlıyorum. O zaman, her neyse. Sorun değil.”
Miura’nın telefonunu kapatma sesini duydum.
“…Tekrar özür dilerim. Teşekkürler.”
Ve bununla birlikte, odadaki konuşma sona erdi ve Yuigahama’nın ayakkabılarının bize doğru yürürken çıkardığı pıtırtı sesini duydum. Bu sesi bir işaret olarak alan Yukinoshita da duvara yaslanmayı bırakıp doğruldu.
“…Bak sen, kendini savunabiliyormuş.”
O kısa an için, Yukinoshita’nın yüzündeki kısa bir gülümseme beni şaşırttı.
Bu, alay, alaycılık ya da hüzün içermeyen basit ve saf bir gülümsemeydi.
Ancak, o gülümseme kısa sürede kayboldu ve Yukinoshita’nın ifadesi her zamanki buz gibi haline geri döndü. Ben Yukinoshita’nın gülümsemesine bakarken, o hızla koridorun diğer ucuna doğru yürüdü ve hiçbir şekilde bana dikkat etmeden gözden kayboldu. Muhtemelen Yuigahama ile anlaştıkları buluşma yerine gidiyordu.
…Peki, şimdi ne yapmalıyım? Yürümeye başladım, ama tam o anda sınıfın kapısı açıldı.
“Eh? N-neden Hikki tam da burada duruyor?”
Donup kalmıştım, ama bu durumdan kurtulabileceğimi umarak sağ kolumu kaldırıp onu selamladım. Yuigahama’nın yüzüne baktığımda, giderek kızardığını görebiliyordum.
“Dinliyor muydun?”
“N-ne demek istiyorsun…?”
“Dinliyordun değil mi? Kulak mı kabartıyordun?! İğrenç! Stalker! Tuhaf! Şey şey… çok iğrenç! Sana inanamıyorum! Gerçekten iğrençsin. Cidden, gerçekten iğrençsin.”
“Bir dakika bekle! Biraz ölçülü ol!”
Yani, yüzüme bu kadar hakaret yağdırırsan ben bile üzülürüm. Ve o son kısmı tamamen ciddi bir ifadeyle söyleme, kahretsin… Sanırım gerçekten incindim.
“Hmph, ölçülü olmak için biraz geç kaldım. Ve bunun kimin suçu olduğunu düşünüyorsun? Aptal.”
Yuigahama bana sakura rengi dilini çıkardı ve bu sevimli kışkırtma girişimiyle birlikte koşarak uzaklaştı. İlkokul öğrencisi falan mıydı? Koridorda koşma, kahretsin.
“Kimin suçu… Yukinoshita’nın suçu, değil mi?”
Kendi kendime konuşuyordum. Yalnızdım, bu yüzden bu çok doğaldı.
Saate baktığımda, öğle arasının bitmesine sadece az bir zamanının kaldığını gördüm. O korkunç susuzluk uyandıran öğle arası da çoktan bitmişti. Belki de boğazımdaki ve kalbimdeki susuzluğu gidermek için biraz Sportop almalıyım.
Otomat makinesine doğru ilerlerken, birden bir şey fark ettim:
Otakuların otaku toplulukları vardı, bu yüzden yalnız değillerdi.
Ve bir riajuu olmak, hiyerarşi ve güç dengesine çok dikkat etmeyi gerektiriyordu, bu yüzden gerçekten zordu.
Yani sonuçta, yalnız olan tek kişi bendim. Hiratsuka-sensei’nin beni izole etmesine gerek yoktu, çünkü zaten sınıfımda izole edilmiştim… Bu yüzden hizmet kulübünde beni daha da izole etmeye çalışmanın bir anlamı yoktu.
…Ne kadar üzücü bir sonuçtu bu. Gerçekler fazlasıyla acımasızdı.
Hayatımdaki tek tatlı şey, bu Sportop’un tadıydı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.