Yukarı Çık




137   Önceki Bölüm 

           
Çeviri: Animeci_Reyiz

Bölüm 10: Gizli Operasyonlar

Nemli, durgun hava tiksinti vericiydi; rutubet saçlarının ensesine yapışmasına neden oluyordu. Jinshi, odasında oturmuş, önündeki evrak yığınını kaçma isteği giderek artarak seyrediyordu.

Yağmurlu ve boğucu mevsimde yapılacak idari angaryalardan daha moral bozucu pek az şey vardı. Jinshi, ensesindeki saçları eliyle itip doğruldu, sayfaları çevirmeye başladı. Mürekkep biraz dağılmış gibiydi; belki de birisi terli elleriyle kâğıtlara dokunmuştu. İç çekti ve masanın köşesinde duran soğuk çayı eline aldı.

Kupadaki çayı hafifçe salladı. Ne zaman gelmişti bu? Birkaç dakika önce lavaboya gittiğinde bırakılmış gibi görünüyordu.

“Bu çayı kim getirdi?” diye sordu odada bulunan görevliye.

Gaoshun, İmparator’un yanına dönmüştü ve artık burada değildi. Basen iyileştiğinde geri dönecekti. O zamana kadar Jinshi, evrak işlerinde özel yeteneği olan bir bürokrattan faydalanıyordu.

“Bir saray kadını getirdi, efendim. Siz yerinizde yokken.”

Jinshi de insandı; doğa çağırdığında o da gitmek zorundaydı. Ama tam da o anda, dış saraydan bir kadının çıkagelip çay bırakması… tuhaftı. Jinshi’nin ofisinin kapısında her daim bir muhafız beklerdi—yalnızca Jinshi dışarı çıktığında, örneğin tuvalete gittiğinde, muhafız da ona eşlik ederdi. Belki de kadın bunu bilerek seçmişti.

Jinshi’nin ofisine normalde saray kadınlarının girmesi yasaktı. Onun hadım rolü yaptığı zamanlarda, çayını kimin getireceği üzerine kadınlar arasında kavga çıkardı. Arka saraydan ayrıldıktan sonra bile, kadınlar zaman zaman yiyeceklerine saç teli veya tırnak parçaları gizleyip aşk büyüsü yapmaya çalışmış, ya da yalnızken odaya dalıp üstlerini başlarını yırtarak üzerine atılmışlardı. Başından eksik olmayan dertlerdi.

Yanına verilen bürokrat evrak işlerinde yetenekliydi belki, ama Jinshi’nin karşı karşıya olduğu bu özel durumların farkında değildi anlaşılan.

Jinshi masanın çekmecesini açıp bezle sarılı bir şey çıkardı. Ölçülü hareketlerle bezi açtı ve içinden gümüş bir kaşık çıkardı. Kaşığı bezi kullanarak tuttu ve çayı karıştırdı.

Parlak gümüş anında matlaşmaya başladı.

Jinshi en azından saldırganının gayet bariz bir zehir kullanmış olmasına minnettardı.

Memurun yüzünden bütün kan çekilmişti. Aslında Jinshi, onun bu sahneyi görmesini özellikle istemişti; tepkisini ölçmek için. En azından adam, kararmış gümüşün ne anlama geldiğini kavramıştı. Demek ki gerçekten de zehirden haberi yoktu.

Jinshi kaşığı kapıdaki muhafıza uzattı. Adam tek kaşını bile kıpırdatmadan kaşığı yeniden sardı ve cübbesinin kıvrımları arasına yerleştirdi. Birazdan vardiyası bitecekti; muhtemelen kaşığı ondan sonra başkasına devredecekti.

“Bu çayı getiren kadını tarif edebilir misin?” diye sordu Jinshi memura.

“Ş-Şey…” diye başladı adam. Bütün dikkati dağılmıştı, pek işe yarar bilgi veremedi. Kadın “gençti.” Çok uzun sayılmazdı. En azından bu, bir şeyi kanıtlıyordu: adam işine gerçekten bağlıydı. Gelen kadına özel bir dikkat kesilmek yerine kendini belgelerine gömmüştü. Bu arada Jinshi, memurun masasında da bir fincan çay olduğunu fark etti—yarısı içilmişti.

İç çekti. Pekâlâ. Jinshi başka bir kaşık çıkarıp memurun çayını karıştırdı, ama bu sefer kaşıkta hiçbir tepki olmadı.
“Güvendesin,” dedi. Adamın yüzünden belirgin bir rahatlama geçti ama hemen ardından utançla büzüldü.

Jinshi’nin onu azarlayacak hali yoktu. Tek istediği kâğıt işlerini halledecek biriydi. Bu adam işini gayet iyi yapıyor gibiydi, üstelik Jinshi’ye yan gözle bakıp garip niyetler taşıdığı da yoktu. Basen geri dönene kadar idare etmesi yeterdi.

“Bunu aklına takma. Daha yapılacak iş var,” dedi Jinshi. Zehirli çayı masanın bir köşesine bıraktı ve belgelerine geri döndü. Yardımcısı, hâlâ ölü gibi bembeyaz, kendi masasına döndü.

Jinshi, diğerinin fark etmemesi için derin bir iç çekişini gizlemeye çalıştı.

Günleri huzursuz, gergin geçiyordu. Hadım taklidi yapmayı bırakalı ne kadar zaman geçtiğini unutmuştu artık. Aylar olmuştu. Saray işlerine resmen katılması, iş yükünü katbekat artırmıştı; her geçen gün daha az uyuyordu. Eskiden on günde bir şehir dışına çıkıp nefes alabiliyordu, ama artık ona da fırsat kalmamıştı.

Jinshi o günkü işlerini bitirmiş, odasındaki sedire oturmuştu. Akşam yemeğini yemiş, banyosunu da yapmıştı; geriye sadece uyumak kalıyordu. Ama öğleden sonra yaşananlardan sonra, hiç de uykusu yoktu.

“Biraz meyve ister misiniz, Jinshi-sama?” Her zamanki gibi düşünceli olan nedimesi Suiren, küçük şişlere geçirilmiş armut dilimleri getirdi.

“Ver,” dedi Jinshi. Belki biraz çocukça çıkmıştı ağzından, ama sonuçta karşısındaki sütannesiydi; daha emzikten kesilmeden önce hayatında olan bir kadındı. İkisi yalnızken böyle şeylere alınmazdı.

Bir parça armutu ağzına attı, gevrek tadını ve hafif tatlı aromasını çıkara çıkara çiğnedi. Boğazından aşağı süzülen serin suyu çok ferahlatıcıydı. Az kalsın şarap isteyecekti ama bu gece bununla yetinmeye karar verdi.

“Çok yorulmuş olmalısınız. Son zamanlarda izin günlerinizde bile şehre inmiyorsunuz. İşler bütün vaktinizi ve enerjinizi alıyor,” dedi Suiren.

“Evet, iş bitmek bilmeyince böyle oluyor. İleride sanırım daha fazla yardımcıya ihtiyacım olacak.”

“Ve birkaç nedimeye daha, diye ekleyeyim.”

Jinshi’nin sütannesi artık yaşlılığa yaklaşmıştı; yılların ağırlığından sık sık yakınıyordu. Jinshi aslında birkaç nedime daha almak isterdi, ama şartları göz önüne alındığında bu hiç kolay değildi.

“Ah, keşke Maomao geri gelse!” dedi Suiren iç çekerek.

Ben de isterdim, diye düşündü Jinshi, ama yalnızca başını salladı. Bunun mümkün olmadığını biliyordu. “Eminim geri gelse yine köpek gibi çalıştıracağınızı biliyordur.”

“E işini yapamayan birini tutmanın ne anlamı var?” dedi Suiren, sözleri ne kadar sertse sesi de o kadar yumuşaktı. Jinshi’ye karşı nazikti, ama hakkında çıkan dedikodulara bakılırsa, altında çalışan bütün nedimeler ona bir canavar gözüyle bakıyordu. “Her gün yaptığım iş bu yaşlı kemiklerime fazla geliyor,” diye ekledi omuzlarını gösterişli bir şekilde ovalayarak. “Ah, keşke bir an önce bir cariye seçseniz Jinshi-sama… Tek bir tane bile olsa, benim hayatım biraz kolaylaşırdı…”

Jinshi sadece kuru bir gülümseme gösterebildi.
“Yanlış kadını seçersem işinin daha da artacağını hiç düşünmüyor musun?”

“Hayır, tam tersine. Yeni nedimeler almak çok daha kolay olurdu. Sana bu kadar hevesle yaklaşmalarının sebebi, karın olma makamına göz dikmeleri. Bu tiplerin tamamen ortadan kalkacağını sanmam ama en azından sayıları epey azalır.” Suiren’in sesi, bahçedeki zararlı böceklerden söz ediyormuş gibiydi.

Suiren cariyelerden söz açtığında Jinshi’nin aklına yalnızca bir kişi geliyordu. Onun bu meseleyi sadece baş belası olarak gördüğünü biliyordu. Zengin bir ailenin korunaklı kızı olsaydı iş başka olabilirdi; ama kendi hayatını kurabilecek ve geçimini sağlayabilecek bir kadın için Jinshi’nin cariyesi olmak boğucu bir zindandan farksız olurdu.

“Genç efendim,” dedi Suiren hüzünle, Jinshi’nin kasvetli ifadesini izleyerek. “Sana hizmet etmeden önce Majesteleri’ne hizmet ederdim. Ona sana olduğum kadar yakın değildim belki, ama tanırdım.”

“Tahmin edebiliyorum.”

“Onun ilk cariyesi, Lady Ah-Duo, epey zor zamanlar geçirdi! Birçok kadının sataşmasına maruz kalırdı.”

Jinshi, erkek kıyafetleri giyen ve şimdi inzivaya çekilmiş olan o güzel kadını düşündü. Onun kötü niyetli oyunlara hedef olduğunu hayal etmek zordu.

“Çok acımasız olabiliyorlardı. Müdahale etmeyi düşünmüştüm bile. Ama birdenbire hepsinin onun karşısında hizaya geçtiğini gördüm.”

Jinshi karşılık vermedi. Demek ki Ah-Duo, her zaman Ah-Duo olmuştu.

“Başlangıçta, Majesteleri Lady Ah-Duo’ya yöneldiğinde bunun bir şaka olduğunu sanmıştım. O, onun sütkardeşiydi, adeta erkeklerden biriydi. Hâlâ saklambaç oynarlardı, kim bilir ne zamana kadar.” Evet, Jinshi de duymuştu; eğer Ah-Duo erkek doğsaydı, İmparator’un en yakın yardımcısı olacağı söylenirdi. “Tüm saygımla söylemeliyim ki İmparatoriçe Gyokuyou’ya rağmen, Majesteleri en çok yanında olmasını istediği kişinin o konumda olamayacağını fark ettiğinde derinden hayal kırıklığına uğradı.”

“Bununla ne demek istiyorsun?” diye sordu sonunda Jinshi.

“Ah, hiçbir şey. Sadece yaşlı bir kadının gevezeliği. Sadece, pişmanlık duymayacağın bir yol seçmeni ummuştum.” Bununla birlikte Suiren, tabağın üzerindeki son armut dilimini de alıp odadan çıktı.

“Pişmanlık duymamak...” diye mırıldandı Jinshi. Bu kolay olmayacaktı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

137   Önceki Bölüm