Sunny’nin Rüya Diyarı’na girebilmesi için dört haftası kalmıştı bu yüzden boşa harcayacağı bir dakikası bile yoktu. Sunny de, hem bedenini hem zihnini sonuna kadar zorlayarak, bu kısa zaman çerçevesinde olabildiğince fazla bilgi ve beceri edinmeye çalıştı.
Gündüzleri Öğretmen Julius’la birlikte çalışıyor, Rüya Diyarının yabani ortamında nasıl hayatta kalacağını ve kendi kendine nasıl idare edeceğini öğreniyordu. Dersleri bazen oldukça basit konulardan — örneğin; ateş yakmanın çeşitli yolları — oluşuyor, bazen de Sunny’i patates eden çok daha karmaşık ve gizemli konulara odaklanıyordu; Göksek seyir gibi. Göksel seyir, ayı, yıldızları veya güneşi kullanarak yön bulmaya yarayan en bilindik yönetimdi.
Peki ama, göksel seyir ile yön bulmak neden bu kadar uğraştırıcıydı?
Görünüşe göre, Rüya Diyarı’ndaki yıldız haritası sabit değildi. Farklı bölgelerde farklı yıldızlar, farklı takımyıldızları ve hatta değişken sayıda aylar bulunuyordu. Güneş aynı görünse de, davranışları son derece öngörülemezdi.
Yine de, yeterli bilgiye sahip olan biri gökyüzünü inceleyerek yönünü bulmanın bir yolunu bulabilirdi.
Bu derslerin çoğu sözde okul müfredatına dahil edilmiş ve Uyuyanların büyük kısmı da bu konuyu ders kitaplarında işlemişti. Ancak bir şeyi ders kitabından öğrenmekle, aynı şeyi Uyanmış birinden öğrenmek arasında dağlar kadar fark vardı.
Öğretmen Julius’un, konulara derinlemesine girme gibi bir alışkanlığı vardı. Bu zaman alıcı alışkanlığı yüzünden Sunny yalnızca ’ne’ olduğunu değil, çoğu zaman ’neden’ böyle olduğunu da öğreniyordu. Rüya Diyarı’nın doğasını anlamaya başlaması, onu her durumda, en azından bir ölçüde hazırlıklı kılıyordu.
Sunny’nin başta gereksiz bulduğu ölü diller dersleri bile beklenmedik derecede ilgi çekici çıkmıştı. Bunun başlıca nedeni, konunun doğrudan Büyü ile ilgili olmasıydı —zira Büyü, insanlarla bu ölü dillerden biri aracılığıyla iletişim kuruyordu.
Bu dili öğrenmek, onun ifadelerini ve tanımlarını daha iyi anlamasını sağladı. En basit örnek, Nephis’in Gerçek İsmi olan “Değişen Yıldız”. Teknik olarak doğru olsa da, bu çeviri ismin tam anlamını yansıtamıyordu.
Rün dilinin dilbilgisel yapısını anlayınca, bu ismin aslında “Değişimin Yıldızı” anlamına geldiğini fark etmek kolaydı. Hatta “değişim” için kullanılan rün harflerinin kökenine bakıldığında; ismin anlamı “Yıkımın Yıldızı” ya da “Uğursuzluğun Yıldızı” şeklinde de anlaşılabilirdi.
Küçücük bir hece farkı ya da harf düşmesi gibi basit değişkenler, gerçek hayatta her şeyi değiştirebilirdi.
Hayatında hiç bu kadar ciddi biçimde ders çalışmamış olan Sunny, bu kadar çok teorik bilgiyi beynine yükleyince, doğal olarak beyni erimeye başlamıştı.
Ne kadar zor gelse de Sunny heyecan duyuyordu. Sonuçta bilgi, ayrıcalıklı kesimin erişebildiği bir şeydi. Bilgi üzerindeki otoriteleri, onların gücü de ellerinde tutmasını sağlıyor, eşitsizliğin kısır döngüsünü yaratıyordu.
Yoksulların eğitim alma lüksleri yoktu. Eğitim alamayanlarında yoksulluktan kurtulma lüksü yoktu.
Tuhaf olansa, Sunny’nin artık ayrıcalıklı kesimin bir parçası haline gelmiş olmasıydı. Hatta toplumsal hiyerarşinin zirvesindeydi. Hatta ve hatta sınırsız bilgiye erişiyor, barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları da devlet tarafından karşılanıyordu. Bu da Sunny’e bütün odağını Uyanmış olmak için kendini geliştirmesini sağlıyordu.
Bu ani dönüşüm Sunny’i derin bir felsefi düşünce girdabına sürükleyebilirdi, eğer zamanı olsaydı tabii.
Ama zamanı yoktu. Çünkü Öğretmen Julius, günaşırı pratik dersler yapma zorunluluğu getirmişti. Bazı derslerin sanal gerçeklik simülasyonlarında işlenmesi yeterli olsa da, Julius geliştirilmiş tam dalış istasyonlarını kullanmakta ısrarcıydı. Bu istasyonlar, artırılmış fiziksel geri bildirimle gerçek acıyı hissettiriyordu. Sonuç olarak Sunny’nin yorgunluktan kemikleri sızlıyordu.
Yine de bu yoğun antrenmanlar sayesinde, yeniden şekillenen bedeniyle birlikte, Sunny hiç bu kadar formda ve sağlıklı olmamıştı. Henüz gerçek dövüş eğitimi almamış olsa da gücünün, dayanıklılığının ve çevikliğinin her geçen gün arttığını hissedebiliyordu.
İlk Kâbus’u tamamladıktan sonra geçirdiği o tuhaf yeniden doğuş, bedeninin doğal potansiyelini zirveye taşımıştı. Ama bu potansiyeli ortaya çıkarmak acı, ter ve sıkı çalışma gerektiriyordu. Doğada hayatta kalma tekniklerinin uygulamalı dersleri de bunu sağlamanın tek iyi yoluydu.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Sunny her gece gizlice diğer Uyuyanlar hakkında bilgi topluyor ve Gölge Kontrolü pratiği yapıyordu.
Gölgesi, zamanla doğrudan kontrolü olmadan da keşif görevlerine çıkabilecek kadar bağımsız hale gelmişti. Gündüzleri oraya buraya sızıyor, konuşmaları dinliyor, Uyuyanların Yönelim Yetenekleri’ni sergilediği dersleri gözlemliyordu.
Sunny akşam yemeğini bitirip odasına döndüğünde, gölgesi geri geliyor ve gün içinde gördüğü, duyduğu her şeyi ona aktarıyordu.
Buradaki tek sorun, gölge dışarıdan uyanık gözükse de aslında oldukça saf olduğu anlaşılmıştı. İnsan dünyasının nasıl işlediğini tam kavrayamadığı için, işe yarar bilgiyle boş muhabbeti ayırt edemiyordu.
Bu yüzden çoğu zaman Sunny’nin eline önemli bilgiler yerine önemsiz söylentiler geçiyordu.
Bunun sonucunda Sunny, Uyuyanlar Merkezi’nde pek çok aşk ilişkisi döndüğünü öğrendi. Ne kadar önlerinde ölüm tehlikesi olsa da, yerin altında yüz kadar genç ve güzel insan birbirine bu kadar yakınken çoğu, “Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” kafasındaydı ve yaklaşan tehlikenin gölgesinde ateşli tutkular filizleniyordu.
Tabii Sunny bu işin baya dışında kalmıştı. Öncelikle, kendini zaten arsız bir sapık olarak tanıtmıştı. İkincisi, derslerden ve antrenmanlardan hiçbir şeye vakti kalmıyordu. Son olarak, Gerçek İsmi’ni açıklamak zorunda kalacağı bir duruma düşmekten de pekala korkuyordu.
Bilgi toplamak ve Uyuyanların Yönelim Yetenekleri ile Kusurları hakkında fikir edinmek dışında, Sunny aynı zamanda Gölge Kontrolü üzerinde de denemeler yapıyordu.
Sonuçlar umut vadediyordu. Gölgesinin yalnızca bedenini değil, nesneleri de güçlendirebildiğini keşfetti. Bir kılıcın etrafını sardığında, saldırı gücü artıyor, bunu bir zırha yaptığında, zırhın dayanıklılığı belirgin biçimde yükseliyordu.
Üstelik bu artış azımsanacak gibi değildi — değerleri yaklaşık iki katına çıkarıyordu.
Doğru kullanıldığında bu Yetenek, onu Uyuyanlar arasında gerçek bir güç merkezi haline getirebilirdi. Birçok Yönelim, ya hız ya da savunma sağlıyordu, ancak hiçbiri Gölge Köle kadar çok yönlü ve dengeli değildi.
Üstelik buna Gölge Görüşü, Gölge Adımları ve Gölge Gözcüsü de eklendiğinde, yetenekleri gerçekten inanılmaz hale geliyordu.
Böylece günler ve haftalar geçti.
Sunny farkına bile varmadan, kış gündönümü çoktan gelip çatmıştı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.