Leo’nun komutana vurduğu darbe ve ardından yere yığılması, akademide bir fırtına gibi yayılmıştı. Haber, hızla Yüzbaşı Valerius’un kulağına ulaştı. Hastaneye gitmek için hazırlanıyordu, ama tam o sırada Albay Ferid tarafından durduruldu. Ferid, eski bir dostu ve akademide hocalık yapan kıdemli bir subaydı. Albay rütbesiyle, gri üniformasının omuzlarında parlayan nişanlarıyla Valerius’a bakarak sordu: “Ne bu acele, Nereye gidiyorsun Valerius?”
Valerius, duraksadı. “Hastaneye, Albayım. Akademideki çocuk... Dördüncü seviye olan. Komutana sert bir darbe vurduğu söyleniyor, komutanı ziyarete gidiyordum.”
Ferid, kaşlarını kaldırdı, ama soğukkanlı bir ifadeyle yanıtladı: “Hasta ziyaretini sonra yaparsın. Hatta ben de sana eşlik ederim. Ama şimdi benimle gelmen gerekiyor. Hükümeti temsilen bir görüşme var. Ben temsilcinin en yakınında olacağım, sen ise koruma ekibinin başında.”
Valerius, şaşkınlıkla sordu: “Koruma mı? Kim bu temsilci? Kızıl Yara Örgütü’nün faaliyetleri bu kadar artmışken, üst yetkililer merkez şehri terk etmez. Hele böyle bir zaman da kimle görüşmeye gidiyoruz, nereye gidiyoruz?”
Ferid, bir an durdu, gözlerini kısarak Valerius’a baktı. “Pandora’nın merkez üstünde Pandora İlaç Şirketi’nin lideri, Aeloria ile görüşmeye gidiyoruz.”
Valerius’un yüzü dondu. Şok içinde, “Pandora mı?” diye mırıldandı. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. “Neden? Bu görüşme neden bu kadar önemli?”
Ferid, sert bir şekilde yanıtladı: “Daha fazla detaya inemem, Valerius. Emirler açık. Sadık kal.” Gözlerinde, sorgulamayı bırakmasını emreden bir ağırlık vardı.
Valerius, yutkundu. İçindeki huzursuzluk büyüse de başını salladı ve durumu kabullendi. “Anlaşıldı, Albayım.” İkisi, koruma ekibini organize etmek için yola çıktılar. Valerius’un zihninde bir isim dönüyordu: Pandora’nın lideri Aeloria...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.