NOT: Spoiler ile yazdığım bir kısım var, orayı hem yazı ile uyardım ve hem de kırmızı renk ile belirttim. İzlemediyseniz, kırmızı alanları okumadığınız sürece rahat olun.
Japon çizgi film pazarı sanırım 2006 yılları civarında, batının büyük dağıtımcı isimlerinin dikkatini ya özellikle çekti ya da o sektörden bir potansiyel görüp yararlanmaya çalıştılar. Bu varsayımlarım kesinlikle derinlemesine yaptığım araştırmalar sonucu ortaya çıkan bir şey değil, gayet yüzeysel bir sebebe dayandırıyorum kendimce. Brave Story çizgi filmi, Warner Bros. tarafından dünya çapında vizyonlara sokuldu. Bu yıl içerisinde yanlış hatırlamıyorsam aynı şeyi Warner Bros. Berserk’in üçleme çizgi filmi için de yapmıştı. Başka yaptığı yapımları da var mıydı bilmiyorum. Belki öncesinde de yapmış olabilir dağıtımcılık. Animasyon sektöründe yaptığı işler oldu Warner Bros.’un. Hatta Accel World gibi ünlü Japon çizgi televizyon serilerinin yapımcılığına da yapmışlığı var. Ama ne sıklıkla Japon çizgi filmlerin sinemalara dağıtımcılığını yaptı bilemiyorum. Şuana kadar 2 tane örneğine geldim ve ikisinin de çıkış yılları aynı.
Brave Story’i Warner Bros. kendi mi istemiştir yoksa Brave Story’i yapan Gonzo, Warner Bros.’u almaya ikna etmesi adına kendileri mi zorlamıştır ya da başka bir sebepten mi oldu bu olay onu bilmiyorum ama, ikinci dediğim şey bana yakın geliyor. Brave Story yapımında, batı animasyonlarını andıran birçok bir etkisi var çünkü, girişteki müziklerinden hemen sezmiştim bunu. Karakter hareket animasyonları, tasarımları ve renkleri ile o kadar anime gibi hissettirmiyor çizim tarzı dışında. Çizim tarzı olarak da Ghibli’nin işlerine biraz yakın bir tarzı var. Çizgi filmin ismi ile yaptığı açılış bile batıya hitap eder şekilde kokuyor çünkü. He bundan rahatsız olmadım o ayrı. Ayrımcılık yapmıyorum. Sadece, sanki bu hareketler Warner Bros.’un dünya çapında dağıtımcılığını yapabilsin diye, bana böyle şeyler yapmış olabilirler mi diye düşündürttü. Emin olamadım.
Konuya biraz bodoslama daldım farkındayım, giriş ile uzatmayı düşünmüyorum bu sefer. Çünkü Brave Story’i izlemeden önce onunla ilgili bir olayım olmadı. Sadece izleme listemde olduğunu fark ettim ve madem öyle indireyim ve izleyeyim dedim. Hepsi bu.
Brave Story bir çocuk çizgi film yapımı desem yanılmam sanırım. Sadece çocuklara özel olarak değil aslında. Herkese hitap edebilecek şeklinde bir çocuk çizgi filmi. Bununla sıkıntım yok. Japon çizgi filmlerine sarmadan önce, çocukluğum sürekli Walt Disney, Pixar, Dreamworks, Aardman gibi birçok firmanın çizgi filmleri ile geçti. Doğu kısmına hiç girmemiştim. Japon çizgi filmlerini izlemeye başlayalı 2 yıl falan oluyor zaten. Küçüklüğüm ve çocukluğum da bunlarla geçince, bir yerden sonra baymaya başladım tabii. Baymaya başlamamda ki sebep; bu animasyonların sürekli aynı formülü kullanmaları yüzündendi. O yüzden uzun zamandır batının ellerinden çıkan animasyonları izlemiyorum. Cıvıl cıvıl ve hiç karanlık bir noktası olmayan sonlar artık beni kusturuyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Çocuksu mutlu sonlardan ziyade, bunu ele alış ögeler ve formüllerin birbirini tekrar etmesinden bıkmıştım sanırım aslında. Çünkü o dönemlerde Caroline’ı izlerken acayip ürkmüştüm. Atmosferine fazlasıyla kaptırdığım yapımlardandı Caroline. Mutlu bir son ile bitince hiç yadırgamamıştım çünkü hak ediyordu. Beni öncesinde baya iyi bir şekilde umutsuzluğa düşürmüştü çünkü. Korkutucu ve gerici bir dünyası vardı Caroline’ın. Demek ki sıkıntı, vizyonda daha çok izlensin diye para uğruna yapılan mutlu sonlardan değil, bunu işleyişlerinden bıktım ben. Çünkü öyle bir işleyişleri var ki, hani azıcık da trajedi bir olay koyun da dengeleyin şunu diyesim geliyordu animasyonların her saniyesinde. O sonlarda en azından azıcık bir trajedi istiyordum ben. Tamam yaş sınırlamasından da mütevellit böyle. Çocukların psikolojisi vs. vs. O yüzden trajedi olmasa bile, en azından Caroline gibi yapın da, mutlu son olduğu zaman “Oh tamam be” diyebileyim. Ama ben yine de, bir sona azıcık bir trajedi koymanın zararı olduğunu sanmıyorum. Küçükken animasyon dışında izlediğim yapımlarda trajedi sonları görebildiğim oldu. Kötü etkilendiğimi sanmıyorum. Yoksa o zaman etkilenmiş miydim? Emin olamadım. Ama elbette “Nasıl yaaa, yapımlar kötü sonla da bitebiliyor muymuş?” şokunu yaşadım herkes gibi o ayrı. Hangi yapımdı hatırlayamıyorum ama o hissiyatı hatırlıyorum.
Batının ellerinden çıkan animasyonlara o yüzden son zamanlarda bakmıyordum, fazlası ile çocuklara hitap edelim diye işin cıvığını çıkarmaları bir yana, harbiden kalitede de bir düşme başlamıştı. Japon çizgi filmlerini bu yüzden seviyorum dersem bu sefer de “Hell Yeah!! Kan!! Ölüm!! Şiddet!!” diyen ergenleri anımsatacağım. Ben o tarafında değilim. Çok da trajedi meraklısı da değilimdir zaten. Ben daha çok eşitçi bir insanım. Mutluluk da olsun, trajedi de olsun. Bir dengede olsun hepsi. Çeşitli çeşitli olsun. Karışık çerez gibi. Sadece bir yöne odaklı olan yapımları sevmem çok olası olmuyor. Japon çizgi filmlerinde bunu bulmuştum işte, genellikle neşeli de oluyordu, gizemli de oluyordu, acımasız anları da oluyordu, hüzünlü, şaşırtıcı, mutluluk verici anları da oluyordu. Bu duyguları bana eşit ağırlığa yakın verebilen yapımlardı Japon çizgi filmleri. O yüzden bu yapımlardan sonra özellikle batıya daha zor açılırım ben.
Brave Story’e gelirsek; kendisi zamanında bıktığım animasyonlardan. Şimdilerde izlediğim ise, bu türü özlediğimi fark ettim ama bu özlem yapıma olan sevgimi arttırmadı o ayrı.
Brave Story; Wataru adındaki küçük bir çocuğun, terk edilmiş bir binada gece vakti hayalet aramaya çıkması ile başlıyor. Binada tanımadığı bir çocuğun esrarengiz bir biçimde, göklere uzanan bir merdiven eşliğinde devasa ve ne olduğu bilinmeyen bir kapıya gittiğini görüyor. Mitsuru adındaki bu çocuğu daha sonrasında ise sınıfında da görmeye başlayınca, aralarında ufak bir tanışma sekansı sonrası Mitsuru’dan gittiği o kapının ardında dileğini gerçekleştirebileceğini öğreniyor.
Wataru’nun annesi ile babasının boşanıp, babasının ayrılması acısı üzerine, bir de annesi de kaza yapıp, büyük bir hayati tehlike içerisinde hastaneye de götürülünce, Wataru bunlara dayanamayıp, hayatını daha mutlu yaşayabilmesi adına, annesinin iyileşmesini ve babasının eve dönmesini dilemesi için, Wataru’nun girdiği kapıdan o da girer. Burada bambaşka bir dünya bulması ile beraber, dileğini gerçekleştirebilmesi için 5 tane önemli taşlardan bulması gerekiyor. Bunları bilebildiği vakit; Şans Tanrıçası ile görüşebilecek ve bir dilek hakkı doğmuş olacak.
Senaryomuzun giriş özeti bu. Bu noktaya kadar olan kısımlara kadar hikayede bir problem yoktu. Gayet yerinde bir girişi var, temiz. Ama bu noktadan sonra işin karakterler kısmında ilk problem başlıyor. Hikayede, Şans Tanrıçası ile görüşebilmek için taşları aramaya başladığı bu yolculukta edindiği ilk yol arkadaşı ile beraber, serinin yan karakterler açısından ne yazık ki güçlü olmadığını anlamaya başlamıştım. Çünkü bu yol arkadaşı ile ilgili bir değinme yok. Ana karakterimizi bulur bulmaz, sanki yazar “Ya karakter ile ilgili yazdığımız şu şeyleri şu sekansta hızlıca anlatıp başımızdan atalım şu yükü” dermişcesine yan karakter kendinden hızlıca hemen hemen bahsediyor ve bitiyor. Bunun zaten hiçbir derinlik uyandırmayan bir karakter işleyişi olayının olmasını geçtim, daha karaktere tam olarak ısındırmadan bana verdiği bu bilgilileri ben ne yapayım diyorsun. Hani umurunda değil ve zaten saniyeler içerisinde de unutuyorsun zaten.
Şimdi diyeceksiniz ki; “İyi de her yapım böyle bir zorunluluğu taşımak zorunda değil ki” diye. Evet haklısınız, değil. Ama bu yapımdan yapıma değişebiliyor ve Brave Story hem bir yol macerası tadında bir yapım olduğu için ve de ana karakter ile yoldaşlarının arkadaşlık ilişkilerinin derinmiş gibi birbirlerine ne kadar bağlı olduğunu görüp, bu duygu sana geçmeyince sorun çıkıyor işte. Yapım öncelikle bu duyguların altyapısını oluşturmalı ki, biz de karakterler ile hem empati kurabilip ve hem de yaşadıkları olayları sonucunda birbilerinin ilişkilerinin ilerlediğini görmeliyiz ki, o duyguları biz de alalım. Almadığım vakit boş boş bakıyorum ekrana. Ve bunların arkadaşlık ilişkisi ne ara bu kadar derinlere indi diye sorgulatıyor. Giriş-Gelişme-Sonuç yok, tanışır tanışmaz direkt sonuca bağlanıyor bu ilişkiler. O vakit de arkadaşları ile çıktığı bu yolculukta bana vermesi gereken duyguyu da veremeyince yer yer baya sıkılmama sebep oluyordu umurumda olmadığı için.
Karakterlerden girdik madem önce, Mitsuru’dan da bahsetmek gerek. Kendisinin başlarda ne sebepten dolayı bu yolculuğa çıkıp dilek dilemeyi bu kadar istiyor bilmiyoruz ve bu ana karakter için de geçerli. Mitsuru karakterinin, Şans Tanrıçasına ulaşmakta her yol mubah felsefesi ile yanlış yollara da sapa sapa yolunda ilerlerken, ana karakterimiz bunları duyunca “Olur mu ya, o bizim yan mahalledeki çocukluk arkadaşımız, o böyle şeyler yapmaz abi” edasında Mitsuru’nun bu yaptıklarına inanmıyor. Aralarında ne oldu da Wataru, Mitsuru’nun böyle şeyler yapabileceğine ihtimal vermiyor. Nasıl tanıyor onu bu kadar. Nasıl emin olabiliyor. Mitsuru ile aralarındaki muhabbet 10 dakika bile olmadı daha öncesinde. Öyle pek tanıdığı biri değil. Wataru ise sanki yıllardan beri derin ilişkili bir arkadaşıymış gibi “Wataru yapmaz öyle şeyler” dediğinde ben; “Niye yapmasın ki” deyip bir garip oluyorum. Nerede ne ara tanıdın Mitsuru’yu bu kadar.
Hem ana karakter yönünden ve hem de yan karakterler yönünde bir boşluk var baya. Çocuklara da hitap edecek diye bu kadar boş bırakılması doğru değil. Karakterlere bağlaması lazım öncelikle. Hiç umurumda olmadılar. Miina karakterinin zaten Wataru karakteri ile hemen hemen çok sıcak olması ayrı bir garip. Keşke TV serisi olsaydı dediğim yapım o yüzden. Muhtemelen film olarak yapıldığı için, aradaki bu ilişkilere ne değenebilmiş ne de karakterleri doldurabilmiş.
Hikayenin işleyişine gelirsek, ona da ayrı bir sinirim bozuldu. Bir yol macerasından beklediğim şey; dolu dolu anlara sahip olmasıdır. Karakter kadrosu tamamlandıktan sonra yapılan yolculuğun bir kısmını, vokal müzik eşliğinde hızlıca gösterip geçtikleri an delirdim. İşlemeyip sadece hızlı hızlı gösteriyordu. E ben ne izliyorum o zaman. İşlesene ya buraları diye delirip durdum. İşlediği kısımları ise yüzeysel olarak işleyip geçiyor. İşleniş açısından daha ağırdan ve derinden ele alması gereken bir yapım bu yetişkinlerin de sevebilmesi açısından. Hitap ediyor tamam ama boş geliyor. Hem çocukların sıkılmayacağı ve hem de fazla boş olamayacak bir formül yapılabilirdi bence. Ya da bu film olduğu için böyle ya da Warner Bros. aracılığı ile dünyaya açılmak amacı ile böyle yapıldı. Bilemedim.
Hikayenin sonlarına doğru zaten bu kadar eksi gözüme çarpınca, en azından finali düzgün olsun da fena değil diyebileyim demiştim. Ki umutlandırıcı bir şekilde de finale giriş yapıyordu da. “Şöyle olsa, böyle sonuçlansa falan fena olmaz” dediğim onlarca potansiyeli kafamda kurcalarken, o günlere geri dönmüştüm. Animasyon yapımlarda artık biraz ucundan trajedi bir son barındırsın isteği. İlla her olay mutlu sona bağlanınca, figuran karakterine kadar her şey mutlu mesut olunca, artık yeter dediğim dönemlere. Brave Story bana bunları yine yaşattı.
[font=Ubuntu, sans-serif] SPOILER[/font]
[font=Ubuntu, sans-serif]İçinde ufak bir trajediye yer bırakmayacak şekilde sona bağlaması ile beraber, bundan rahatsız olduğumu fark ettiğimde şunu merak ettim. Bu yapım acaba bir TV serisi olarak yapılsaydı ve bu karakterleri bana tanıtıp, aralarındaki ilişkileri işleyip yeterince derinleştirseydi ve hikayenin işleyişi de güzel olsaydı acaba sonunda “Ulan her şey mutlu mesut bitiyor ya” diye sinir olur muydum. Muhtemelen benim bu yapımlarda her şeyin mutlu bitmesine uyuz olmama sebep olan şey şu; zaten o ana kadar iyi değildi, bari etkileyici son yap da, oradan kurtarsın. [/font]
[font=Ubuntu, sans-serif]Brave Story’nin sonunda tek şaşırdığım şey; Mitsuru’nun ölmesi oldu. Hayret etmiştim ve en azından o yönden bir etkileyiciliği olmuş diyecektim ki; lafı ağzıma teptiler son saniye ile. Mitsuru’nun kanlı canlı yaşıyor olmasını geçtim. Zaten ölü olan kız kardeşinin bile canlı olması ile beraber yoktan başka bir mutluluk yaratmaları ile “Oha abi ya” demem bir oldu. Bari en başta kurulan bir trajediyi mahvetme. Tamam bu yapımlar trajediyi bir senaryoda oluşan olay sonucu yapmıyorlar ama bari baştan kurulmuş olan acıklı olayı da niye mutlu bir olay ile değiştiriyorsun. “Bakın küçük kız da yaşıyor ya hehehehe” tarzında bunu önüme sununca, “Pöfffff” diye tepki veriyorum doğal olarak. [/font]
[font=Ubuntu, sans-serif]SPOILER BİTTİ[/font]
Hikaye ve karakter yönünden Brave Story’i sevemedim. Olayları işleyişi de yüzeysel kalınca zaten yer yer sıkıldım baya. Bahsettiğim yerleri işlemeyip hızlı hızlı geçtikleri yerleri işleyebilirlerdi eğer TV serisi olarak çekseydiler. Ve daha saydığım birçok artıyı da beraberinde de getireceğinden, keşke bir TV Serisi olsaymış diyorum yine.
Çizimleri ise hoş güzel. Fantastik dünyada geçen kısımlardaki tasarımlar çok hoş. Büyük bir dünyanın ve içinde çeşitli şeylerin olduğu hissiyatını verebilmiş. Bu gerçekten çok hoş. Yol macerası hikayelerinde önemli bir rol oynuyor bu kısım çünkü. Atmosferi sağlama açısından gayet başarılı iş ortaya çıkarmışlar. Dünyadan alınmış gibi bir şehirdeki bina tasarımlarının meşhur Avrupa dönemindeki Vatikan’ı ve Venediğin karışımı gibi bir tasarıma sahip yerler de var mesela ve bu tip şeyler çeşitli olunca, atmosfer değişimini yaşatması en azından yer yer sıkılmaktan biraz kurtarabiliyordu.
Müzikleri ise ya hiç akılda kalıcı değildi ya da sadece benim aklımda kalamadı. Benim için değildi evet. Ne aklımda kalan bir müziği var ne de filmi izlerken dinlediğim güzel bir müzik oldu. O yüzden müzikler üzerinde durmayacağım.
Seslendirme yönü ise çok başarılı. Hem fazla alışa geldiğimiz abartılı Japon çizgi film seslendirme tarzından uzak, hem de o kadar da batıya hitap eder şekilde değil. Zaten bu masalsı hikayeye, o alışa geldiğimiz Japon çizgi filmi seslendirmeleri ile duymak, atmosfere çivi çakmak gibi olurdu. Abartıdan uzak, güzel ve hoş tonda yapılmış. Masal atmosferini veriyor gayet.
Atmosfer ve görsel olarak özellikle sonlarda kendini daha çok gösteriyor. Sonuçlanan final anına kadar olan son kısımları keyifle izlettiriyor kendini aslında. Çünkü her ne kadar sonucu tatmin etmeyip, bildiğim klasik batı animasyon tadında olsa bile, o ana kadar olan olaylarda umutsuz bir atmosfer verebilmeyi başarmışlar aslında. Yetişkinlere de hitap edebilen yapım olsa bile, onlara yine de boş gelebilecek düzeyde yapım dediysem bile, çocuklar için gayet güzel bir yapım aslında. İleride çocuk sahibi olursam eğer; çocuğuma izleteceğim bir yapım olur kesinlikle Brave Story. Sonda vermek istediği mesajı da başarılı bulmuştum ayrıca.
Kısacası Brave Story; çocuklar için gayet kaliteli bir yapım olan ama yetişkinlere de hitap etse bile, onlar için pek dolu olmayan yapım. Ben görüşümü bir yetişkin olarak yazıyorum; hikayesini ve karakterlerini yeterince işlediğini düşünmeyip boş buluyor ve yer yer de sıktığını düşünüyorum. Eğer ki TV serisi olarak yapılsaymış, muhtemelen baya severdim.
Manga-TR tutkunları, sorularınızı paylaşabileceğiniz, en son güncellemeleri takip edebileceğiniz ve topluluğumuzla sohbet edebileceğiniz Telegram grubumuza sizleri davet ediyoruz! Katılmak için hemen tıklayın:
👉 [Telegram Grubumuza Katılın]