Leo, baygın bir halde yerde yatıyordu. Siyah zırhlı askerler, onun etrafında toplanmış, alçak sesle konuşuyorlardı. Botlarının zeminde çıkardığı yankılar, metalik kokular ve mırıldanmalar, Leo’nun bulanık bilincine sızıyordu. Askerlerden biri, komutanlarına dönerek sordu: “Efendim, bu dondurma ameliyatı tam olarak nedir? Bu çocuğun durumu neden bu kadar önemli?”
Komutan, soruları duymazdan gelerek sert bir emirle yanıtladı: “Dondurma ameliyatı geçirdiği için önemli. Detaylara girmeyin, hemen hastaneye götürün.”
Askerler, komutanın kesin tavrına rağmen mırıldanarak Leo’nun bedenini taşıdı. Hastaneye vardıklarında, Leo bir sedyeye yatırıldı. Komutan, hastanenin soğuk koridorlarında ilerlerken, aynı rütbede – yüzbaşı – olan bir meslektaşıyla karşılaştı. İkisi, bir odaya girip kapıyı kapattılar. Yüzbaşı, soğukkanlı bir ifadeyle sordu: “Valerius, bu getirdiğin çocuk neyin nesi? Neden bu kadar telaşlandın?”
Valerius, odanın kapısını kontrol ettikten sonra ağır bir sesle konuşmaya başladı: “Bu çocuk dondurma ameliyatı geçirmiş. Ama doğuştan değil, sonradan – ve ameliyat başarılı olmuş gibi görünüyor. Kolundaki kızarıklık, hastalığın donduğunu gösteriyor, ama izler taze. Yeni yapılmış.”
Yüzbaşı, kaşlarını hafifçe kaldırdı, ama sakinliğini korudu. “Dondurma ameliyatı... Başarı oranı düşük, öyle değil mi? Bu çocuk kaçıncı seviyede?”
Valerius, temkinli bir şekilde yanıtladı: “Kesin değil, ama yüksek bir seviye gibi duruyor. Testlerden sonra netleşecek. Kızıl Veba, yüksek seviyelerde özel yetenekler kazandırıyor. Hükümetin hastalıklıları avlamasının, Kızıl Yara Örgütü’yle bu denli uzun savaşmasının sebebi bu.”
Yüzbaşı, hâlâ sakin, sordu: “Yani bu çocuk bir yetenek taşıyor olabilir mi? Peki, bu ameliyat neden hep bebeklere yapılıyor da bu gibi gençlere de uygulanıyor?”
Valerius, gözlerini kısarak yanıtladı: “Bebekken yapılırsa, hastalık ikinci seviyede dondurulabilir. Bu, normal bir insandan dört kat güçlü bir beden demek. Ancak üçüncü seviye ve üstü için bebeklerin zayıf bedenleri dayanamaz; çoğu korkunç bir acıyla ölür. Bu yüzden ameliyat nadiren yapılır, genellikle devletin ‘kullanışlı’ bulduklarına – suçluların çocuklarına, yetimlere – uygulanır. Orduya asker yetiştirmek için.” Bir an duraksadı, sonra ekledi: “Ben de bebekken geçirdim. Babamın borçları yüzünden devlete satıldım. Üçüncü seviye çıktım, hayatta kalmayı başardım.”
Yüzbaşı, hafifçe irkildi, ama soğukkanlılığını korudu. “Sen mi? Peki, dördüncü seviye ve üstü ne oluyor?”
Valerius, sesini alçaltarak devam etti: “Dördüncü seviye ve üstünde, hastalık özel yetenekler kazandırıyor. Mesela, Yıkım Timi’nin başkanı Aric Torvold. Altıncı seviye. Bir canavar.” Yüzbaşı, Aric Torvold’un adını duyunca gözle görülür bir şekilde irkildi, ama hemen toparlandı. “Torvold mu? Onun gücü... Nesneleri dokunmadan kontrol edebiliyor, değil mi? Söylentilere göre, namına rağmen nazik biri.”
Valerius başını salladı: “Evet, anlatılanlar kadar korkunç değil. Hatta iyi kalpli denebilir. Ama bu çocuğun seviyesi netleşsin. Eğer dördüncü seviyeyse, bir yeteneği olabilir. Doktorlara söyle, testleri yapsınlar. Ve bu çocuğun kökenini araştır – belki daha büyük bir şeyin parçası.”
Yüzbaşı, kapıya yönelirken başını salladı: “Anlaşıldı. Eğer bu çocuğun durumu kritikse, üstlere bildiririz.” Valerius, sessizce onayladı, gözleri Leo’nun yattığı odaya kaydı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.