Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm 

           
Leo, diğer altı çocukla birlikte odadan ayrılıp kendi odasına gönderildi. Dar, gri bir odaydı burası; tek bir yatak, küçük bir dolap ve masadan ibaretti. Dolapta, kendisine verilen kıyafetleri buldu: sade, gri bir üniforma, kısa kollu bir gömlek ve kalın kumaştan bir pantolon. Kıyafetlere bakarken içini bir huzursuzluk kapladı. Bu akademi, bir okul değil, bir savaş makinesiydi.

Yatağına uzandı. Zihninde Elara’nın günlüğü, Pandora’nın sırları ve Komutan Eryon’un odasında öğrendiği o gerçek dönüp duruyordu: Dördüncü Seviye. Anılara girme yeteneğini hâlâ saklıyordu; bu sır, hayatta kalmasının anahtarı olabilirdi. Gözlerini kapattı ve uykuya daldı, ama huzursuz rüyalarla dolu bir gece geçirdi.
Sabah, sert bir gürültüyle uyandı. Bir asker, kapıya vura vura bağırıyordu: “Herkes dışarı! Sabah antrenmanınız var!”

Leo, yatağından fırladı, kalbi hızla çarpıyordu. Diğer çocuklarla birlikte dışarı sürüklendi. Güneş henüz yeni doğuyordu, hava buz gibiydi. Üzerlerindeki kısa kollu üniformalar soğuğu kesmiyordu; çocuklar titriyor, kollarını ovuşturuyordu. Hepsi, meydanda toplanmış, karşılarında duran komutana bakıyordu. Komutan Eryon, bir elinde liste, diğerinde bir saat tutuyordu. Gözleri, çocukları tek tek süzdü.

Komutan, elini kaldırarak işaret verdi. Askerler, eğitim alanının kapılarını kapattı. Sessizlik, sadece rüzgârın uğultusuyla bozuluyordu. Komutan, boğuk bir sesle konuşmaya başladı: “İlk önce, kimler var, kimler yok, onu bir doğrulayalım.”

Listeyi açtı ve tek tek isimleri saymaya başladı: “Kael, Mira, Theo, Lena, Jax, Leo...” Her isimde bir çocuk el kaldırıyor, varlığını bildiriyordu. Ama yoklama bittiğinde, komutan kaşlarını çattı. “Dört kişi eksik. Anya, Ryn, Sila ve Toren.”

Leo, Anya’nın adını duyunca irkildi. Dün, komutanın odasında gördüğü kızdı o. Diğer çocuklarla göz göze geldi, ama kimse bir şey söylemedi. Komutan, öfkeli bir hareketle listesinden bir kalem çıkardı ve bir şey karaladı.

Sonra, elini havaya kaldırdı ve parmaklarından bir yıldırım çaktı – gökyüzüne doğru yükselen, kulakları sağır eden korkutucu bir ışık. Çocuklar, dehşetle geri çekildi.
Komutan, sesini gök gürültüsü gibi yükseltti: “Bu okulda bir kuralı iyi öğrenin: Her yıldırım, sizi cehenneme götürecek bir basamaktır. Kaçanlar, tembeller, itaatsizler... Hepsi bu basamakları tırmanır.”

Sessizlik çöktü. Ölümcül bir sessizlik. Komutan, bir an durdu, sonra devam etti: “Şimdi, kılıç talimi zamanı!”

Askerler, hızlıca tahta kılıçlar dağıttı. Leo, eline tutuşturulan kılıcı aldı; ağır ve hantal bir şeydi. Çocuklar, komutanın talimatlarıyla çiftler halinde eşleşti ve talime başladı. Kılıçlar havada çarpışıyor, bağrışmalar ve metal sesleri alanı dolduruyordu. Leo, karşısındaki çocuğa – Kael – karşı mücadele ederken, zihninde hâlâ Anya’nın eksikliği ve komutanın yıldırım tehdidi yankılanıyordu. Bu yer, bir eğitim kampından çok bir hapishaneydi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

8   Önceki Bölüm